Ülkemiz, ikinci yüzyılını 29 Ekim 2023’de yaşamaya başlayacak.
Yeni yılın ve yeni yüzyılın ülkemize refah içerisinde, mutlu başlangıçlar getirmesini diliyorum.
***
Sizlerle, bu satırlar aracılığıyla sporu/futbolu yeni yılda, yeni yüzyılda da konuşmaya devam edeceğim.
Çünkü spor/futbol önemli bir olgu.
Tüm toplumlar için bilinen sosyal ve kültürel bir unsur.
Zira futbol alanında ne görüyor ve yaşıyorsak, toplumsal yaşamımızda da onu görüyor ve yaşıyoruz.
İnsanların, günlük eylemleri yoluyla, aktif ve dönüşlü üretimleri ve yeniden üretilmeleri dışında var olmadıklarını ve var olamayacaklarının bilgisine dikkatleri çevirdiğimizde, milyonların sevdiği futbolun yaşamdaki önemi daha da artıyor.
Şöyle ki:
Sadece bir stadyumu düşünün ve bu stadyumda en az elli beş bin kişi maç izliyor.
Bir karşılaşma, izleyenler için, sadece ve sadece yirmi iki kişinin bir topun peşinde koşturması değildir.
Düşünce ve davranış kalıplarının yeniden şekillendiği, aktif ve dönüşlü üretimlerin, yeniden üretilerek dolayıma sokulduğu yaşam kültürünün kendisidir.
Bir maçın bütünü, saha içinde ve dışında görülen, duyulan, hissedilen; bu yolla öğrenilen ve gündelik yaşamda tekrar edilen her şeydir.
Bu bağlamda, futbol yönetimine talip olanların ve yönetenlerin, bu bilinçle hareket etmeleri, görev ve sorumlulukları yerine getirmeleri beklenir.
Taraftarları, sporcuları, takımları ve spor bölgelerini birbirine bağlayan güçlü sosyal bağların içerik bilgisine sahip olmaları gerekir.
Ayrıca, sporun/futbolun, sosyal karşılıklılık, vatandaşlık normları ve yükümlülüklerine etki eden bir rutin olduğunu bilmeleri de önemlidir.
***
Gündelik yaşamda kişilerarası ilişkilerde kullanılan dil ile futbol da kullanılan dile bakınız .
Futbol ortamında bireyi değersizleştiren yok sayan dil, benzer şekilde gündelik yaşantımızda da yerini alır ve normalleştirilir.
Özellikle hem futbol medyasında hem de taraftarlar arasında “masaya yumruğunu vuran başkan, düdük astıran başkan” modeli önemli bir örnektir.
Ülke yönetimine talip olacak kişi için beklentilere bakıldığında da bu benzer yaklaşım görülür. Masaya yumruğunu vurmak önemlidir. Gücün temsiliymiş gibi anlam bulan bu talep aslında şiddetin futbol aracılığıyla meşrulaştırılmasıdır.
Bir futbolsever, bir vatandaş kendisini yönetecek kişiden, masaya yumruğunu vurmasını neden ister?
Oysa istenen ve beklenen, kişinin medeni kodlarla yönetme sorumluluğunu yerine getirmesi, gücünü bilgisinden ve nezaketinden almasıdır.
Gördüğünüz gibi futbolda başkan seçerken yumruk beklentisi varsa, toplumsal yaşantıda da böyle bir beklenti mutlaka vardır.
Bilmemeyi, dolayısıyla mantık yürütmememin yüceltildiği zamanların yetiştirdiği bugünün insan tipi, futbolda nasıl kabul görüyorsa, sosyal yaşantımızda da aynı şekilde kabul görüyor.
Toplumda ilişkilerin yozlaşmasıyla yaşanan çöküş, futbolda yaşanan çöküşle aynı.
Ve “erkek egemen alan futbolda” kullanılan eril dil, gündelik yaşımın içerisinde her yerde.
***
Yakın zamanda yaşanan ve etkileri devam eden bir başka örneğe bakalım.
Futbolun ve kulüplerin yönetilme şekliyle, ülke yönetim şekli aynı.
Halk oy kullanarak nasıl yönetilmek istediğini belirttiyse, kulüpler ve delegeler de oy vererek nasıl yönetilmek istediklerini belirtti.
Tek kişi.
İşte Sivas- Galatasaray maçı örneği.
Galibiyeti itibarsızlaştırılan Galatasaray ile beraberliğin elinden alındığını iddia eden Sivasspor.
Ortada büyük bir kriz var ve en hızlı şekilde krizi yönetmesi gereken kurumdan uzun süre ses çıkmadı.
Çünkü TFF başkanı ülke dışındaymış.
“Benim dönüşümü bekleyin” demiş.
Peki başkanı bekleyeceklerse, onca kariyerleri say say bitmeyen yönetim kurulu üyeleri ve federasyon birimleri neden var?
Yönetim kurulunda görev alan, Halkla İlişkiler Profesörü İdil Karademirlibağ neden var?
Herkes doğruyu kendisinin bildiğini sanınca böyle oluyor.
Ya da bilgisine sahip olmadığı bir alanın yönetimine geçince.
Kendisinden başka kimseye güvenmiyor.
Bilgi ve bilen kişi değersizleştiriliyor.
İnsan, insana güvenmeyince yönetim kurumsallaşamıyor.
Ya da kurumsal yapı/lar çöküyor.
Kriz meşrulaştırılınca, insanlar güvensiz ortamlarda yaşamaya mahkum ediliyor ve mutsuzluk artıyor.
Sayıları azalan bilgili, görgülü insanlar kabuğuna çekilmek zorunda kalıyor.
Açıkladın ne oldu?
Futbol Federasyonu başkanı seyahatten dönüp görevinin başına geçince kararını verdi.
VAR kayıtlarını açıklattı.
Hakem konuşmaları deşifre edildi.
Ve Başkan Mehmet Büyükekşi’ye alkış koptu.
“Şeffaf yöneteceğim demişti, bak yönetiyor.”
Hayır, bu şeffaf yönetim anlayışı değil.
Yönetememenin tescilidir.
Çünkü:
Hakem eğitimi, bireyin her yönden eğitimi demektir.
Futbol federasyonunun, bir meslek insanı yetiştirmek, bir yaşam tasarımı bağlamı ve potansiyel yeteneğe sahip bireyleri belirlemek için bir model hazırlamış olması gerekirdi.
Ya da varsa, var olan modelde iyileştirmeler yapması beklenirdi.
Federasyon başkanı VAR konuşmalarını açıklatarak, hakem yetiştirmede başarısız olduklarını kabul etti.
Ve bu zihinsel ve davranışsal yaklaşım, bireyi yok etmeyi, değersizleştirmeyi ve özel alanı bir çırpıda deşifre etmeyi meşrulaştırdı.
Görüldü ki, kurumsal iletişim yönetimi, konu yönetimi futbol federasyonu tarafından bilinmiyor, umursamıyor.
Halbuki, başarısızlığın nedenlerini çözmek, insan kaynağını yönetmek ve sorumluluğu alabilmek liderliğin özellikleri arasındadır.
Hakem yetiştirme sorumluluğu da olan bir kurumun başındaki kişi, VAR kayıtlarını açıklayarak bir hakemin mesleğini sonlandırmış, diğer hakemlere süresiz maç oynatmama cezası verilmesine sebep olmuş ise, kendi adına da bir istifa dilekçesi yazması yaptığı tek doğru iş olurdu.