Haksız ve hukuksuz olarak hapiste olanlar bir bayramı daha parmaklıklar arkasında geçirdiler.
Bugün Pazar; Silivri Trajedileri başladığından beri haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler üzerine yazmaya başladığım yazıların neredeyse gelenekselleşen günü.
Üstelik bu Pazar gününün, bir bayram ertesi olmasını da aşan, acıyı, isyanı katmerli hale getiren iki özelliği daha var:
Birinci olarak, Sivas’taki Madımak Oteli katliamının 30. Yıldönümü.
İkinci olarak, TELE1 televizyon kanalının kurucusu, yöneticisi, TELE1’deki “18 Dakika” programındaki ortağım, dostum Merdan Yanardağ’ın da bence haksız ve hukuksuz olarak tutuklu yargılanmak üzere hapiste olması.
***
Bugün 2 Temmuz:
Siyasal yapısı cinayetlerle ve katliamlarla biçimlendirilmiş olan Türkiye’de bir kara lekenin tarihi daha.
Madımak’ta katledilen Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan dün Cumhuriyet’te “Sivas Katliamı: 30 yıla 30 madde ve bir soru” başlıklı bir yazı ile, bu trajedinin kendi yaşamındaki izlenimlerini yazdı.
Bu 30 maddenin 26. maddesi şöyleydi:
“Sivas ne ilkti ne de son.
Sivas’tan sonra da pek çok aydın cinayeti işlenmeye devam etti ülkemizde.
Biz, daha önce acılardan geçmiş olanlar yeni cinayetlerin önlenmesinde başarısız kaldık.”
Evet, Eren Aysan’ın belirttiği gibi Sivas’taki Madımak Oteli’nde 2 Temmuz’da meydana gelen katliam, ülkemizin faşizmin pençesine kurban edilme sürecinde önemli bir aşamaydı.
Aynen Merdan Yanardağ’ın 20 Haziran Salı günü “4 Soru 4 Yanıt” programında yaptığı bir konuşmadan dolayı 26 Haziran günü “Suçu ve Suçluyu Övmek” ve “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” suçlamalarıyla gözaltına alınması ve 27 Haziran Kurban Bayramı arifesinde tutuklanması gibi.
Şimdi bu olaya bakalım.
***
Merdan Yanardağ’ın tutuklanması üzerine yazdığım bu üçüncü yazıda esas olarak teröriste ve terörizme destek vermekle suçlanan Merdan Yanardağ’ın kişiliğinin ve kimliğinin neden bu suçlamaya uygun olmadığına işaret edeceğim.
Bir gazetecinin, bir yazarın, bir televizyoncunun, bir yorumcunun kişiliği ve kimliği üç kaynağa bakılarak saptanabilir:
Birinci kaynak, yazdıkları...
İkinci kaynak, söyledikleri...
Üçüncü kaynak kendisini nasıl tanımladığıdır.
Siyasal hayatımızda artık çok sık rastladığımız dönekler düşünüldüğünde, elbette kendisini nasıl tanımladığı, ancak bulunduğu yer, yaptığı iş, yazdığı yazılar ve söylemiş olduğu sözlerle tutarlı olduğu ölçüde geçerli olabilir.
Ama ben, bulunduğu yer, yaptığı iş, yazdıkları ve söyledikleri zaman içinde tutarlı olduğu için Merdan Yanardağ’ın kendini nasıl tanımladığı ile işe başlayacağım:
1) Merdan Yanardağ, kendisini her vesileyle sosyalist olarak tanımlar.
2) Ayrıca Cumhuriyet değerlerine inanır ve Atatürk Devrimlerine bağlıdır.
3) Bu nitelikleriyle net ve açık bir biçimde Anti-Emperyalisttir ve bu niteliğini de sık sık dile getirir.
Cuma günkü yazımda Merdan Yanardağ’ın kitaplarının listesini yayımlamış ve ayrıca son kitabı olan İslamo-Faşizm üzerinde durmuştum.
Bu listeye bakıldığında, yukarıda belirlediğim üç niteliğinin de bütün kitaplarında öne çıktığını görüyoruz.
Ayrıca kendisiyle 9 Ocak 2017 tarihinde başlayan “18 Dakika” programını yaptığım için, yaklaşık 6 yıldır söylediklerine tanığım.
Bu programda söyledikleri de yazdığı kitaplarla, makalelerle ve kendisini tanımlamasıyla tutarlıdır.
Bütün bu nitelikleri bağlamında ortaya çıkan siyasal kişiliğinin ve ideolojik kimliğinin herhangi bir terör eylemini ve/veya terör örgütünü övmeye uygun olmadığı açıktır.
(Nitekim Silivri’den Utku Çakırözer aracılığı ile yolladığı mesaj da bu yargılarımı desteklemektedir.)
***
Öyle anlaşılıyor ki siyasal iktidar, son seçimlerde muhaliflerine karşı yalan poster ve videolarla kullandığı “terörizmi destekleme” suçlamasını, hem seçmeni korkutmak hem de Demokratik Rejimi savunanları susturmak için, yeniden ve şiddetlendirerek piyasaya sürmeye niyetlidir.
Merdan Yanardağ ve TELE1, belediye seçimlerinde de uygulanmasına karar verilen bu korkutma ve susturma sürecinin bir parçası olarak kurban seçilmiş görünmektedir.