Türkiye siyasal tarihinin en önemli siyasi belgelerinden biri olan 1959 CHP’sinin “İlk Hedefler Beyannamesi”nin ve 1973 CHP’sinin ”Ak Günler Bildirgesi”nin en önemli ortak özellikleri sistemle hesaplaşıyor olmalarıydı. Her ikisinin önü bir süre sonra darbelerle kesilse de bu iki bildirge sistemle hesaplaşma olmadan değişimin olamayacağını göstermişti. CHP’nin 2020 yılında yayınladığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi de bu kategoride değerlendirilmesi gereken bir bildirgeydi. Bildirgede ifade edildiği gibi eğer “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı demokrasiyle taçlanacaksa” yapılması gereken mevcut sistemi restore etmekten daha çok sistemle hesaplaşarak döne dolaşa “Başka Bir Türkiye’nin Mümkün” olduğunu anlatmak olacaktı; Ekonomide, hukukta, kurumsal kimliğin yeniden inşasında, gelir dağılımında, adalette, yan yana yaşam kültüründe… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu özellikle son birkaç aydır sürekli el yükselterek “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nin ruhuna uygun olarak doğrudan sistemle hesaplaşıyor. Açık ki, bu kadar yakıcı sorunun yaşandığı ve bu sorunların büyük tahribatlara neden olduğu bir ortamda birilerinin yalnızca “analiz” yaparak iktidar eleştirisi yapması veya “kral çıplak” demesi milyonları hareket geçirmek için yetmiyor, beklemek yerine asıl olarak kamucu ve gelir dağılımda adaleti sağlayacak yarının Türkiye’sini bugünden anlatmak gerekiyordu… Fethiye’deki Milyon Fest’in de valilik tarafından keyfi olarak yasaklanmasıyla birlikte son 3-4 ayda yasaklanan festival ya da konser sayısı 14’e yükselince Kılıçdaroğlu önceki gün valilere açık bir çağrı yapmış ve “Valileri uyarıyorum; öyle kafanıza göre gençlerin eğlenmesini yasaklayacaksınız, biz hepimiz de boynumuzu eğeceğiz mi zannediyorsunuz? Yok öyle yağma. Konser yasaklamaya devam ederseniz, milyonları karşınızda bulacaksınız. Şakşakçılık yapmayın, devletin valisi olun. Devletin” demişti. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı son aylarda elektriğin yeniden kamulaştırılması gibi, SADAT gibi farklı örneklerde de gördüğümüz gibi hem siyasi bir meydan okumaydı, hem de bu yasakların arkasında yatan yaşam biçimine müdahaleye tavır almaydı… Kılıçdaroğlu dün yayınladığı video da sistemle hesaplaşmada çıtayı daha da yukarı çekti, elini daha da yükseltti ve doğrudan sistemi hedef aldı. Erdoğan ve iktidar temsilcilerinin ‘Türkiye Şahlanıyor’ dese de, “şahlananların” bankalar gibi yüzde 400’ün üzerinde kar artışı ile paradan para kazananlar olduğu, alım gücü düşen milyonlarca insanın ise şahlanma bir yana icralık olduğu, son yedi ayda icra dosyası sayısının 1,5 milyon artarak 24 milyon 77 bine ulaştığı bir ortamda Kılıçdaroğlu, faiz ve tefeci şirketler ilişkisini, “Açıkça söylemek lazım. Bu şirketler tefecidir. Mafyadır” diye vurgulayarak devletleşen mafyaya ya da mafyalaşan devlete dikkat çekti…

SOYDUKLARINIZI TAHSİL EDECEĞİM

Erdoğan’ın her sıkıştığında dile getirdiği klasik “aynı gemideyiz”söylemine de dolaylı olarak cevap veren Kılıçdaroğlu şunu söyledi: “Kılıçdaroğlu sadece 5’li çeteyle masaya oturmam demiyor. Bu sisteme su taşıyan hiç kimseyle masaya oturmam diyor. Erdoğan’ın gemisine binip halkımızı soyup soğana çeviren herkesle benim bir derdim var” demekle kalmadı, “Benim derdim halkı fakirleştiren herkesledir. Benim için hepsi millet düşmanı. İster 5’li çete olsun, ister finans devleri, ister vakıf mafyacıkları, iste zengin dernekleri olsun. Bay Kemal için hepsi aynıdır. Halkın ekmeğine dokunduysanız sizinle oturmam!” Konuşmasının finalinde “bu kirli düzeni sürdürmek istiyorlar. Dertleri, ülkenin geleceği değil. dertleri kazançlarını devam ettirmek… Halktan çalınanı telafi etmem için önce sizin soyduklarınızı tahsil etmem lazım. Hiçbirinizin gözünün yaşına bakmayacağım” diyen Kılıçdaroğlu “Bunlar tefecidir, bunlar mafyadır. Bunlar aşınıza göz koyanlardır. Sakın ödemeyin. Seçimden sonra onlarla ben konuşacağım" mesajı verdi...

SAHİCİ VE İNANDIRICI

Kılıçdaroğlu’nun sistemle hesaplaşması değişim isteyen geniş kitlelerde yalnız moral etki yaratmıyor, AKP-MHP blokunun her fırsatta öne çıkardığı ve 6’lı masayı hedef alarak “bunlar yalnızca eleştiriyor, çözüm önermiyor” propagandasını da çürütüyor. Son bir iki aydır festivaller ve kitap fuarları nedeniyle gittiğim her yerde, örneğin Bitlis’te, Muş’ta, Van’da, Sinop’ta, Balıkesir Edremit’te bunu gördüm. Kılıçdaroğlu KYK gibi, EYT gibi, ÖTV gibi konularda somut şeyler söyledikçe değişim isteyen geniş kitlelerde yalnızca “yarının Türkiyesi daha iyi olacak” umudunu büyütmüyor, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı adaylığında “Kılıçdaroğlu iyi ama…” ile başlayan tereddütlü, temkinli konuşmaları da hızla ortadan kaldırıyor ve siyasetin değiştirici gücünü kamuoyu yoklamalarına da yansıyacak biçimde sokağa hissettiriyor... Önemli bir bölümü AKP’den kopan seçmenin oluşturduğu kararsız seçmenin tekrar AKP’ye dönmeyecek olmasının anlaşılması Erdoğan’ın canını ne kadar sıkıyorsa, Kılıçdaroğlu’nun da her geçen gün biraz daha sahici ve inandırıcı olması ve Cumhurbaşkanı adayı olarak sokakta ciddi karşılık buluyor olması da Erdoğan’ı bir o kadar mutsuz ediyor. AKP’de giderek artan “kaybediyoruz” paniğinin önemli bir nedeni de bu. Erdoğan bunu görüyor. AKP merkezindeki olağanüstü toplantının da, Diyanet üzerinden müftüleri seçime hazırlık için “acele” toplantıya çağırmanın da arkasında bu neden var! 24 Ağustos 2022, İstanbul Necdet Saraç