Japonya Yönetimi, son zamanlarda “Ukrayna’yı desteklemek” bahanesi altında basın alanında, kısmen Rusya’ya ait olan Güney Kuril Adaları konusunda İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarının gözden geçirilmesi ile bağlantılı olarak yeniden anti-tarihsel bir anlatıya sarılmış durumda. Japonya Yönetimi’nin Ukrayna’daki Neo-Nazi askeri oluşumlarına açıktan desteği, ülkenin seçilmiş idaresinin uluslar arası politikanın son yıllarda bir nevi lokomotifi konumundaki “rövanşizm”ine tanıklık ediyor. Oldukça yakın zamanda “Japon Today” Gazetesi, Japonya’nın Ukrayna’ya bir düzine kadar daha gözetleme kameralı insansız hava aracını (İHA) ücretsiz olarak tedarik edeceğini yazdı. Tokyo ayrıca, Kiev ile askeri personelin ve de gıda ürünlerinin taşınması amaçlı bir dolu kamyonu gene “hediye” çerçevesinde temin etme hususunda anlaştı. Ukrayna’ya bu şekilde Japon askeri yardımı ağustos ayı ortalarında ulaşmış durumda. Haziran ayında ise gene Japonya 30 kadar keşif / istihbarat amaçlı İHA’yı Ukrayna’ya göndermişti. Japonya İktidarı bir yandan da resmi ağızlardan, söz konusu yardıma dâhil olan araçları “savunma silahları” kapsamında saymadıklarını çünkü bunların sözüm ona ticari kullanıma dönük olduklarını iddia ediyor. Ancak gerçek tabii ki böyle değil, yollanan bütün bu teknik araç ve aygıtlar Ukrayna’nın askeri ihtiyaçlarına gitmeye devam ediyor.

Japonya ABD’nin de etki ve yönlendirmesiyle Ukrayna’da askeri yardım yapıyor

Rusya’nın Ukrayna’daki Özel Askeri Operasyonu’nun hemen başlarından itibaren Japonya mart ayında zırhlı yelek, koruyucu maskeler, kimyasal silahlardan koruyan kıyafetlerden oluşan savunma teçhizatlarını Ukrayna’ya ulaştırmaya başlamıştı. Gene aynı ay içerisinde Japon hükümeti, adı geçen savunma sanayi ürünlerinin transferini mümkün kılan bir takım yasal düzenlemeler yaptı. Bu şekilde bütün kanıtlar ortaya serilmiş oluyor: Japon Hükümeti, Başbakan Fumio Kişida’nın şahsında, Rusya’ya karşı kendilerinin çok da hayrına olmayan yaptırımları yürüterek ve de Ukrayna Hükümeti’ne, askeri nitelikte malzemeler temin etmek de dâhil cömertçe yardım ederek, İkinci Cihan Harbi’nin bitiminden beri net olarak izlendiği üzere, egemen bir devlet olmanın çok uzağında olduğunu ve de Vaşingtın’ın pozisyonuna bağlı bulunduğunu yeniden ve yeniden afişe etmiş oluyor. Belki de tam da bu yüzden, Rusya’yla ve özel olarak da Vladimir Putin ile oldukça yapıcı, yakın ve samimi diyaloğu bulunan merhum başbakan Abe Sidze, Japon derin devleti tarafından ortadan kaldırıldı.

Nensi Pelosi Tayvan’a güya “barışı ve istikrarı savunmak” adına uçmuş

Yukarıda dikkat çekilen duruma ilişkin en son ve güncel örneklerden birisi ağustos ayının başlarında, Tokyo’da Ukrayna krizini ve Tayvan çevresindeki durumu ele alan Japonya Başbakanı Fumio Kişida ile Kongrenin Temsilciler Meclisi sözcüsü Nensi Pelosi’nin buluşmalarında görüldü. Zirvede Kişida, Japonya ile ABD’nin, güya Tayvan Boğazı’nda barışı ve “istikrarı” savunmak için yakın işbirliği içinde olacaklarını iddia etti. Ne var ki uluslar arası uzmanlar, “istikrar” sözcüğünün, bu kontekse taban tabana zıt bir mana ihtiva ettiğini, tersine hem Tayvan’da hem de Ukrayna’da silah ve paralı asker yardımıyla gerilimin arttırıldığına işaret ediyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Pelosi’nin Tayvan’a gerçekleştirdiği ziyareti, “Vaşingtın’un keyfekederlik ve cezalandırılmasızlığını gösterme konusundaki gayretine” bağlamıştı. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev ise Pelosi’nin ziyaretini “kötü niyetli bir provokasyon” olarak nitelendirmişti.

Nuland’dan itiraf: Bio-laboratuarların Rusların eline geçmesinden endişeleniyoruz

Tüm dünya epeydir hemen her gün Ukrayna’da Amerika başta olmak üzere Batı menşeli biyolojik laboratuarları konuşuyor. Son derece acımasız ve kayıtsızca biyolojik silahların geliştirilmekte olduğu bu laboratuarlara her gün yenileri eklenirken, onlarla ilgili yepyeni detaylar da gün aşırı ortaya çıkıyor. Bir süre önce ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Viktorya Nuland bunların varlığını ve faaliyetlerini kabul edici mahiyette bir açıklamaya imza atmak durumunda kalmıştı: “Ukrayna’da biyolojik araştırma unsurları mevcut. Rusya güçlerinin buraları ele geçirmeye ve buralarda kontrollerini sağlamaya çalışmalarından endişe ediyoruz. Çünkü biz Ukraynalılarla birlikte, en ufak bir araştırma materyalinin Rus kuvvetlerinin ellerine geçmesine engel olucu şekilde çalışıyoruz.” Yakın tarih, insanlar üzerinde korkunç kitle imha silahlarının geliştirildiği ve denendiğinin örnekleri ile dolu. ABD örneğin, zamanında Japon savaş suçlularını cezalandırılmaması için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Bu noktada 1949 yılında her şeye karşın gerçekleşen Khabarovsk Süreci’ni hatırlatmak yerinde ve yeterli olacaktır. Orada 100 ve 731 No’lu Japon birlikleri içerisinde insanlık dışı deneylerin örgütleyicileri ve tatbik edicileri mahkûm edilmişlerdi.

Japon savaş suçlularının yargılandığı 1949 “Khabarovsk Mahkemesi” tekerrür edebilir

Vaşington her şeye rağmen tarihin derslerini anımsamak istemiyor gibi ve şimdi ABD orijinli biyolojik laboratuarlarda geliştirmeler yapıldığı temasını mümkün olan her şekilde görmezden gelmeye çabalıyor. Bu laboratuvarların bazılarındaki verilerin üzerinde çalışılmasının sonuçları, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yargılama sürecinin benzerini pekâlâ tekrarlatabilir. SSCB, Çin, Kore ve Moğolistan vatandaşlarını kobay olarak kullanmak suretiyle biyolojik silahlar geliştiren ve uygulayan Japon askeri yetkilileri Sovyet Yönetimi tarafından 1949 yılında Khabarovsk’ta kurulan savaş mahkemesinde yargılanmışlardı. 100 ve 731 no’lu Japon birlikleri örneklerinde olduğu üzere, uluslar arası toplum şimdilik Amerikan ilaç tekellerinin çıkar ve çalışmaları uğruna, bir takım ülkelerin topraklarında biyolojik materyallerin denekler üzerinde denenmesi ve geliştirilmesi yoluyla kimyasal ve bakteri-biyolojik silahlar üretilmesi hususunu görmezden gelmeyi tercih ediyor. Bakalım dünya kamuoyunun şimdilik kolektif sorumluluk ve duyarlılıktan kaçma hali ve çabası bunun organizatörlerinin tarihsel, insani ve hukuki sorumluluktan nihayetinde kaçabilecekleri anlamına gelecek mi?!..