Bu yazıda ülkemizde Kalp ve Damar Cerrahisi branşının geleceği ve bu durumun hastalar üzerindeki etkileri üzerine bir paylaşım yapmak istiyorum.
Daha önce bazı yazılarda belirttiğim üzere Kalp ve Damar Cerrahisi, çok da eski bir tarihe sahip bir branş değil. 1950’li yıllarda başlayan cerrahi işlemler 1980’li yıllarda daha tatminkar sonuçlara ulaştı ve kalp ve damar hastalıklarının cerrahi tedavisi kabul edilebilir oldu. Yıllar içinde gelişen teknoloji ve bilimsel teknikler ışığında bugün oldukça başarılı tedavilere imza atan, hem yapısal kalp ve damar hastalıkları hem de özellikle kalp yetmezliğinin cerrahi tedavisinde oldukça yüz güldürücü bir noktaya ulaştı, ama ne pahasına?
Öncelikle kalp ve damar cerrahisi ihtisas eğitiminin oldukça meşakkatli bir süreç olduğunu hatırlatmalıyım. Benim ihtisas yaptığım dönemde altı yıl olan ihtisas süresi 2009 yılında Tıpta Uzmanlık Kurulu’nca alınan bir kararla tekrar beş yıla indirildi. Kanımca beş yıl bu ihtisas alanı için yeterli bir süre değildir. Bu ihtisas döneminde birçok ihtisas alanına göre çok daha uzun çalışma saatleri ve nöbetler bekliyor uzmanlık adaylarını. Tabi yapılan işin hayatiliği ön planda olduğu için ortam çok daha stresli ve yıpratıcı. İşin kompleks olması, en ufak bir hataya yer bırakmaması ve güncel tedavilerin hızla değişken olması ihtisası daha da zorlaştırıyor. Teorik yükü çok ağır ama pratik kısmı da en az teorik yük kadar ağır ve yorucu tabi. Diğer branşlarla karşılaştırıldığında kalp damar cerrahisi aynı zamanda “post-graduate” yani ihtisas sonrası dönemi de kapsayan bir eğitim. Bunu şu şekilde anlatmak mümkün. Bir genel cerrahi ya da ortopedi uzmanı, uzman olduktan sonra kendi ihtisası ile ilgili ameliyatların %70-80’ni kendi başına icra edebilirken bu kalp damar cerrahisi uzmanlığında %50-55’lerde kalıyor. Yani, işe hakim olmak ve çok komplike ameliyatları yapabilmek için ihtisas sonrası teorik ve pratik eğitimin de devam etmesi bir gereklilik.
Diğer branşlar ile karşılaştırıldığında bireysel icra edilebilecek bir ihtisas alanı değil kalp ve damar cerrahisi. Örneğin bir dermatolog ya da ürolog tek başına hasta görüp, teşhis ve tedavi yapabilirken, bizim branş oldukça kalabalık bir ekip gerektiriyor. Konusunda ihtisaslaşmış yoğun bakım hemşireleri, yataklı servis hemşireleri gerekli. Yine ameliyathanede ameliyat hemşiresi, anestezi teknisyeni ve oda teknisyeni, dahil özellikli personel hemen her zaman sadece ve sadece kalp ve damar cerrahisi ameliyatlarına iştirak ediyor. Bir genel cerrahi hemşiresi, maalesef ciddi farklılıklar sebebiyle bir kalp kapak ameliyatına iştirak edemiyor. Kalp ameliyatlarının olmazsa olmazı olan kalp akciğer makinası teknisyenliği olan “perfüzyonistlik” ise başlı başına ayrı bir meslek ve apayrı bir eğitim gerektiriyor. Çoğu ameliyatı tek hekim ve tek hemşire ile gerçekleştirmek mümkün olmadığından iki hekim ve iki kalp damar cerrrahisi ameliyat hemşiresi görev alıyor. Yani toplamda kabaca 20 kişilik bir ekip servis ve yoğun bakım hemşireleri ile beraber. Herkesin ayrı bir rolü ve emeği var her hasta ve her ameliyat üzerinde. Kısacası tek başına bir iş görmeniz, bir ameliyat yapmanız olası değil.
Sağlık Uygulama Tebliği gereğince çoğu kalp damar ameliyatında ödemeler oldukça düşük. Sadece karşılaştırma amaçlı söylersek, bu kadar kalabalık bir ekip ve kalp-akciğer makinası kullanımı gerektiren bir koroner baypas ameliyatı ödemesi, bir kalça protezi ameliyatından çok daha yüksek değil. Maliyetin fazla olması sebebiyle hastanelerin çoğu için bu tür ameliyatlar maddi zarar oluyor. Bu durum özellikle üniversite hastaneleri ve özel hastanelerde oldukça büyük sıkıntıya sebep oluyor. Yine kullanılan malzemelerin ödemesi çoğu için firmaların satış fiyatının %30-40’ı ancak. Kaldı ki ülkemizde aynı malzemenin satış fiyatı Avrupa ülkelerinin çok altında olmasına rağmen. Bu da hem malzeme kullanımını kısıtlarken ciddi zararlara ya da aradaki farkın hasta tarafından ödenme zorunluluğuna neden oluyor.
Yine toplumumuzda hastaların bu büyük cerrahilerde mutlaka ve mutlaka kıdemli ya da titre sahip cerrah beklentileri oluyor. Dolayısı ile bir hasta, uzman bir ortopedi hekimine rahatça diz protez ameliyatı olurken aynı hasta bir kalp ya da şah damarı ameliyatı için illa doçent ya da profesör talep ediyor. Emin olun profesörün üstü olsa o da talep edilir. Bu da özellikle akademik mecrayı seçmemiş hekimlerin çalışmasını çok zorlaştırıyor. İyi bir cerrahın illa titre sahip olması gerekmez. Çok iyi ameliyat yapan ve çok tecrübeli uzman arkadaşlarımız mevcut, sadece akademik hayatı seçmemişler o kadar.
Demem o ki, bu yoğun ihtisas dönemi, sonrasında hala ciddi bir eğitim sürecinin devam etmesi gerekliliği, büyük bir ekibe bağımlı olma zorunluluğu ve bireysel olarak hekimlik yapmanın mümkün olmaması, düşük ameliyat ödemeleri ve malzeme ödemelerinde olan sıkıntılar artık Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda kalp ve damar cerrahisi bölümünün tercih edilmemesine neden oluyor. Kimse bu kadar meşakkatli bir süreçten geçmek ve bu zor şartlarda çalışmak istemiyor. Daha bireysel olarak çalışabilecekleri, daha kolay ve daha kazançlı bölümler tercih ediyorlar. Beyin cerrahisi ihtisas alanı da benzer sorunlardan muzdarip. Yeni hekim olmuş arkadaşların bu tercihi haksız mı derseniz bunu sorgulamak kimsenin haddi değil elbette, herkes özgür ve istediği alanı seçebilir. Maalesef uzmanlık eğitimini tamamlayan birçok kalp damar cerrahı da daha az riskli ameliyatlar yapma eğiliminde olabiliyor ve daha komplike vakaları ameliyat etmeyi tercih etmiyor. Büyük bir kısmı da nispeten daha kolay ve bireysel icra edilebilecek, daha kazançlı olan varis hastalığı üzerine kendilerini yönlendirip bu konuda çalışmayı tercih ediyorlar. Haksızlar mı derseniz, bu şartlarda kesinlikle haklılar.
Sonuç olarak mevcut şartlar altında kalp ve damar cerrahisi ihtisasını tercih eden hekim sayısı azalırken, iyi eğitim almış tecrübeli kalp ve damar cerrahisi uzmanı yetiştirmekte zorlaşıyor. Bu durumdan öncelikli zarar görenlerde maalesef hastalar oluyor. Birçok yaşlı hocamızın “bizi ameliyat edecek kalifiye cerrah bulmamız giderek zorlaşıyor” demesi de işte bu yüzden. Bu konu ile ilgili hem Tıpta Uzmanlık Kurulu hem de SGK’nın bu durumun önüne geçecek önlemleri ivedi şekilde alması gerekiyor, yoksa emin olalım hastaları ameliyat edecek cerrah bulmak yakın zamanda mümkün olmayacak.