İçinde olduğumuz Ramazan Bayramı vesilesiyle, kalp ve damar hastalığı olan hastaların en çok sorduğu sorular üzerinde bir yazı yazmak istedim. “Eğer kalp ve damar hastalığım varsa Ramazan Bayramı’nda rahatça tatlı ve şeker, Kurban Bayramı’nda rahatça et yiyebilir miyim?” Tabi olmayanlarda “Kahve, şeker, tatlı ve et yemek kalp ve damar hastalığına sebep olur mu?” diye sorarlar. Birinci soruyu cevaplamak için önce ikinci soruyu cevaplamak gerektiği kanısındayım.
Kalp ve damar hastalıkları en sık ateroskleroz yani damar sertliği teşekkülü ile meydana gelmektedir. Daha önceki birçok yazıda da bahsettiğim üzere, aterosklerozun en büyük risk faktörleri sigara, diyabet (şeker hastalığı), kötü kolesterol (LDL) yüksekliği ve hipertansiyondur. Sigara ve şeker hastalığı dolaylı olarak zaten LDL yüksekliği ve hipertansiyona da yol açmaktadır.
Dolayısıyla fazla miktarda şeker ve tatlı yemek şeker hastalığı riskini arttırdığı için kalp ve damar hastalıkları açısından risk oluşturmaktadır. Özellikle genç yaşlarda, eğer spor da yapıyorsanız ya da genetik olarak zayıf iseniz bu fazla yemenin size bir zararı olmayacağını düşünebilirsiniz. Aynı şey LDL yüksekliği için de geçerlidir. Hayvansal gıdaları fazla tüketmek, özellikle tereyağı ve kırmızı et, LDL yüksekliğine sebep olmakta ve bu da ateroskleroz için risk oluşturmaktadır. Ancak genç hastalar zayıf iseler bu riskin olmadığını düşünürler. Doğrudur, hayvansal gıdalar, şeker ve tatlıyı çok tüketmek kilo artışına da neden olur ki bu da ateroskleroz için önemli bir risk faktörüdür. Ancak zayıf ya da atletik olmak sizi bu riskten kurtarmaz. Şekerin çok tüketilmesi kümülatif etki ile yıllar içinde insülin direncine ve bu da şeker hastalığına neden olur. Hayvansal gıdaların fazla tüketilmesi, LDL yüksekliği ile beraber erken ateroskleroza neden olur. Sonuç olarak bu besinleri fazla tüketiyorsanız ve zayıf ya da atletik iseniz, ileride zayıf ya da atletik bir hasta olursunuz. Şunu belirtmek gerekir; yapılan çalışmalar göstermiştir ki ateroskleroz daha anne karnındaki fetüsün ana atar damarı olan aortasında oluşmaya başlamıştır. Sonuç olarak ikinci sorumuzun yanıtı bu besinleri rahatça tüketemeyeceğiniz, fazla tüketimde şeker hastalığı, LDL yüksekliği ve olası obezite ile oluşan ateroskleroz sayesinde kalp ve damar hastalığı riskinin arttığıdır.
Birinci sorunun yanıtına geçmeden önce şeker ve tatlının külliyen yasak olmadığını hatırlatmak gerekir. Sonuçta insan metabolizmasının yaşam için şekere yani “glukoz”a ihtiyacı vardır. Her şeyde olduğu gibi makul miktarlarda tüketim yapılmalıdır. Burada yaklaşık 35.000 hastanın geriye yönelik verilerinin incelendiği Danimarka merkezli bir çalışmadan da bahsetmek isterim. Bu çalışmaya göre haftada 3 porsiyon, ki bu gavur porsiyonu ile bir porsiyon: 32 grama denk gelir, çikolata tüketilmesi kalp ve damar hastalıkları açısından koruyucu olarak belirlenmiştir. Bunun temel mekanizması ise, çikolatanın neden olduğu mutluluk hormonu “seratonin” salınımı ile ilişkilendirilmiştir. Yani bir nevi stres düşürücü “anksiyolitik” etkisi vardır. Haftada 3 porsiyonun üzerinde tüketilmesi ise şeker hastalığı riskini belirgin arttırdığı için kalp ve damar hastalıkları riskini arttırmaktadır.
Aynı çalışmada dökümente edilen çarpıcı bir diğer bulgu ise kahve ile ilgilidir. Filtre kahve, granül değil, içilmesi kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu olarak bildirilmiştir. Günde 2-7 porsiyon, ki gavur porsiyonuna göre bir porsiyon: kupanın 2/3’üdür, içilmesi en çok risk düşürücü iken, bunu sırasıyla 7’den fazla içenler, 1-2 içenler izlemektedir. Yani hiç kahve içmeyen grup en yüksek risk faktörüne sahiptir.
Şimdi gelelim ilk sorumuza. Bence bu sorunun sorulması tamamen abesle iştigaldir. Sonuçta kalp damar hastası olan bir bireyin normal zamanda et, şeker, tatlı vs. tüketmesine ne kadar müsaade ediliyorsa bayramlarda da o kadar müsaade edilmektedir. Yani bayramın koruyucu bir özelliği yok ki vücut için, bayramlarda özel bir durum olsun. Hastanın insülin direnci ya da diyabeti varsa zaten şeker ve tatlı tüketmesi önerilmez. Aterosklerozu olan bir hastanın hayvansal gıdalar tüketmesi LDL yüksekliğine neden olacağı için hastalık riskini daha da arttırır. Normal koşullardaki öneriler bayramlarda da geçerlidir.
Bu önerilenlerden tabi ki hastalar için bahsi geçen besinlerin külliyen yasak olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Ancak, her şey makul miktarlarda, kan şekeri ve hedeflenen LDL düzeylerini etkilemeyecek düzeylerde alınmalıdır. Aslında genel olarak hayata geçirilmesi gerekli öneriler hem hasta olanlar hem de olmayan için oldukça basittir. Şeker, tatlı kısıtlı miktarlarda tüketilmelidir. Hayvansal yağlardan kaçınılmalı, tercihen zeytinyağı ve ayçiçek yağı tüketilmelidir. Kızartma tüketilmemelidir. Kırmızı et haftada bir gün, makul miktarda, kızartma değil ızgara ya da yemek içerisinde tercih edilmelidir. Omega-3 vitaminlerine tonlarca para dökmektense, haftada iki gün büyük balık tüketilmeli, kızartma olarak değil ızgara ya da buğulama olarak tüketilmelidir. Haftada iki gün büyük balık tüketiminin kalp sağlığı üzerine ciddi olumlu etkileri mevcuttur. Hindi ve tavuk da makul miktarlarda yine kızartma olmayacak şekilde tüketilmelidir. Mevsimlik sebzeler yemek olarak tercih edilmeli, yeşil sebzeler salata olarak tüketilmelidir. Yine mevsimlik meyveler aşırıya kaçmadan tüketilmelidir, ki fazla tüketilmeleri şekerin fazla alınmasına neden olur çünkü meyvelerde bol miktarda meyve şekeri yani “fruktoz” ihtiva eder. Meyve ve sebze tüketimi günlük ihtiyacımız olan mineral ve vitaminleri sağlamaktadır. Un ve un mamülleri kafi miktarda tüketilmeli, fazla karbohidrat tüketiminin obezite ve şeker hastalığına meğledeceği unutulmamalıdır. Sonuç olarak aslında “yaşamak için yemek yemeli, yemek-yemek için yaşamamalıdır”.
Bu yazı vesilesi ile tüm halkımızın Ramazan ya da daha çok sevdiğim adıyla Şeker Bayramını kutlar, sağlıklı nice bayramlar dilerim.