Malum hafta sonundan sonra gençlerle sohbetteyiz. Konusu seçim sonuçları değilmiş gibi olan ama kaçınılmaz seçim sonucu muhabbetleri… Kendi kendime soruyorum; en azından benim çevremde bu sonuçlara en az şaşıran (ve en az yıkılan) grubun yaş itibarıyla Z kuşağı olması nasıl açıklanır. Diyorum ki bi de sosyal bilimci olacaksın. Ki sosyal bilim kıtlığımızın bedelleri işte bunlar, falancanın hatası filancanın hırsları falan derken hangisi kalbimin sesi hangisi mantığımın sesi. Gençlerden biri sözü alıyor; hani bize bir UFO hikayesi anlatmıştınız ya onu bir daha anlatır mısınız lütfen? UFO mu, acaba ne anlattım çocuklara. Kalbimin ortasında bir yarık beni derin yas duygumla baş başa bırakın diyesim var. Lakin şimdi bir UFO hikayesi hatırlamalıyım. Hani bütün ekip toplanıp UFOlar’ın dünyayı kurtarmalarını beklemişlerdi ya. Clarion gezegeninde yaşayan dost uzaylılar vardı. İyi kalpli uzaylılar kıyametten dört gün önce saat tam 4’de grup lideri Martin’in evinin arka bahçesine uzay gemisiyle inecekti. Anladım; konumuz Festinger’in bilişsel çelişki teorisiydi. Eyyy sosyal bilimci uyan! Gün bugündür. Teoriyi hatırlamasalar da uzaylıları hatırlıyorlar. Mesele şu, insanların kendi beklenti ve tutumlarıyla gerçek dünya arasında sürekli olarak uyum aramaları. Yani insanlar bir çelişkiye düştüklerinde kabullerini ve davranışlarını uyumlu hale getirerek bu çelişkiyi azaltmaya çalışırlar. Böylece sağlanan uyumla psikolojik gerginlik azalır. Çünkü inançlarımız sorgulamadığımız (sorgulamaya dayanamadığımız) temel kabullerimizdir. Yani UFO yok uzaylı yok. Ama ortada bir yanlışlık var. Filmi de çekildi bu hikayenin Amerika’da bir UFO tarikatı. Adı da Arayanlar. Ekibin üyelerinin ortak özelliği sorgusuz sualsiz grup liderine itaat etmeleri. Festinger bir sosyal psikolog. Allem edip kallem edip bu UFO tarikatına sızmış. Bu arada grup lideri Dorothy Martin bir ev kadını. İlk gün onları kurtaracak bir UFO gelmeyince kapanıyor mutfağa ve çıktığında gruba mutlu haberi veriyor; uzaylılar bize bir şans daha verdi. Geri geleceklerdi. Varını yoğunu satıp Martin’e inanan müritler derin bir nefes alıyordu. E haliyle uzaylılar bir kez daha gelmedi. Bu seferki haber çok daha müjdeliydi. Çünkü Tanrı dünyayı yok etmekten vazgeçmişti. Onlara göre uzaylılar, çok insanı ikna ederek kurtarmalarını sağlamak için kıyameti ertelemişti. Yani artık her bir grup üyesi dünyayı kurtaran kahramandı. UFO gelmese de olurdu zira artık dünya kurtulmuştu. UFO hikayesi böyleydi. Derin sessizliğe hatta sadece sessizliğe tahammülü olmayan gençlerden biri atıldı: “Bence sandıktan Tina Turner çıktı.” Öyle ya 83 yaşında ömrü bin bir acıyla yoğrulmuş yılmaz bir kadın We Don't Need Another Hero diyerek ünlü oldu. Başka bir kahramana ihtiyacımız yok diye haykırması kulaklarımızda. Gençler teoriyi hatırlamasa da şarkıyı hatırlıyor. O da yeter. Böyle içim açılır gibi oldu. Yaşamın gerçeklerini inançlarımızla uyumlandırma çabası… Çünkü başka türlü yaşayamıyoruz. Ve annesinin eteğine yapışan bebek gibi yapışıyoruz bu kimliklere. Gözümüz bir şey görmüyor. Belki de insanın kendi gerçeği katıksız çelişkiden ibaret. Bir nevi özkörlük. Hasılı UFO yok, iyi kalpli uzaylı yok. Şahane gençler var. Onların enseyi karartacak zamanları da yok. Ve gözlerime diktikleri e hadi artık canlan bakışları var. Belki de bizim kaçırdığımız teorinin özü budur; kendimizden başka bir kahramana ihtiyacımız yok. Derin bir nefes alıp yola devam etme zamanı…