Televizyonda depremin yarattığı sonuçları ve seçim sürecini konuşurken Adıyaman ve Şanlıurfa’da yaşanan sel felaketinin görüntüleri akmaya başladı. Ve ben bir kez daha “kader planına” göre değil “akıl ve bilim planına” göre hareket etmek zorunda olduğumuza vurgu yapıp, “bakış açımızı hızla değiştirip yaşanan bu felaketler karşısında “ortak bir masa” kurmamızın zorunlu olduğuna vurgu yapıyordum ki ekranın altında “Hatay Valisi istifa etti” diye bir “son dakika” yazısı akmaya başladı.
Herhalde “Vali sorumluluk duyup istifa etti” diye düşünerek konuşmamın akışını değiştirmek için moderatöre dönüp altyazıyı sorduğumda Kerem Kırçuval tüyleri diken diken edecek açıklamayı yapıverdi: “Vali milletvekili adaylığı için istifa etmiş!”
İnanılır gibi değil ama gerçek! On binlerce insanın hayatını kaybettiği deprem felaketinde de, “geliyorum” diyen sel felaketinde de şu ana kadar tutuklanan bazı müteahhitler hariç ortada bir tek sorumlu yok, istifa eden yok, görevden alınan yok! Adıyaman Valisi “sağlık” gerekçesiyle istifa ederken, Hatay Valisi vicdanları kanatacak şekilde “milletvekili adayı olmak” için istifa etti! Arama kurtarmadan yardımların halka ulaştırılmasına, dayanışmanın kurulmasından çadır kentlerin kurulmasına kadar bir dizi konuda başarısızlıktan, yetersizlikten, bilemedin tedbirsizlikten, bunları da kabul etmiyorsa vicdani açıdan istifa etmesi gereken Hatay Valisi Rahmi Doğan bırakın istifayı ya da görevden alınmayı belli ki ödüllendirilmeyi hesaplıyor. Nitekim bu beklentiden dolayı olsa gerek, istifa açıklamasında “devlet büyüklerimin de müsaadeleri ile milletvekili aday adayı olduğunu” da eklemeyi ihmal etmemiş! Tam bir felaket; İnsani olarak, vicdani olarak ve tabi kentin en büyük mülki amiri olarak!
Türkiye böyle olmamalı: Deprem de ölüyorsun, sele kapılıp ölüyorsun tek bir kamu görevlisi sorumluluk hissetmiyor!
Kendi yarattıkları ucube sistemin bir sonucu, ortak aklı, kollektif yönetimi, ittifakları, koalisyonu kötülemeyi alışkanlık haline getiren ve tek adamın karar vericiliğinin çok önemli olduğunu döne dolaşa anlatan iktidar tam bir acz içinde. Depremde enkaz altında kalan, sele kapılıp boğulan yalnızca masum insanlarımız değil, asıl olarak iktidarın kendisi. Felaket karşısında bile ayrımcı davranan, kutuplaştıran, grup konuşmasında muhalefeti hedef tahtasına oturtan Erdoğan ve yarattığı tek adam sistemi enkazın altında kalmıştı, yetmedi sele kapıldı…
Çadır kentleri bile yanlış yere kuran iktidar, sorumluluk üstlenerek muhalefetle, en önemlisi ilgili meslek odaları ve kuruluşlarla, belediyelerle yan yana gelip, ortak bir masa kurarak geniş bir seferberlik ilan edeceğine “kentsel dönüşüm reklamlarıyla” muhalefete laf sokmaya çalışıyor.
Siyasi ve fiili sorumluluktan kaçmak için depremi bile kullanmaya çalışan Erdoğan’ın seçime 60 gün kala değişmeyeceği kesin. Elinden gelse depremin ve selin bile sorumluluğunu Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye yükleyecek Erdoğan bu saatten sonra alışkanlığını değiştirip sorumluluk da üstlenmez, “yaraları sarmak” için muhalefetle “ortak masa” da kurmaz, şapkadan tavşan da çıkartamaz. Çünkü ortada ne şapka var ne de tavşan!
Kurumların içini boşaltarak etkisizleştiren, Kızılay gibi bir kurumu bile işlevsizleştirmekle kalmayıp her dört kişiden üçünün güvenmediği bir kuruma dönüştüren AKP iktidarı, kendisine olan umudun ve güvenin kaybolduğunu gördükçe çaresizliği artıyor ve sertleşiyor. Deprem felaketinden sonra, sel felaketinde de önlem alamadığı için milyonlarca insanda öfkeleri biriktiriyor. Üstelik bu öfke yalnızca deprem bölgeleriyle sınırlı kalmıyor, hızla bütün ülkeye yayılıyor…
Deprem felaketi “ekonomik krizi” unutturmuş gibi dursa da, o kriz bütün haşmetiyle orta yerde duruyor. “Tek gündemimiz deprem” söylemi de, “bir yılda 319 bin konut yapacağız” vaadi de, HDP karşısına HÜDAPAR’ı, Saadet Partisi karşısına da Yeniden Refah Partisi’ni sürme çabaları da belli ki sonuç almaya yetmeyecek...
YARINI BUGÜNDEN KURMALI
Depremden hemen sonra “Erdoğan’la hizalanmayacağım, bize kader dedikleri bu nizamı, değiştireceğiz ve bu topyekûn bir değişimin başlangıcı olacak ve birleşe birleşe kazanacağız” diyen Kılıçdaroğlu’na o sırada bazıları “bu ne diyor” diye sorsa da Kılıçdaroğlu haklı çıktı. Erdoğan’la ve bu iktidarla hizalanmak sorunları çözmek bir yana sorunları arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu nedenle Millet İttifakı’nın dönüp geriye bakmak yerine önüne bakarak kendi “Koordinasyon Masasını” kurarak iki ay sonrası yapacaklarına bugünden başlaması ve “Başka bir Türkiye Mümkün” hayalini büyütmesi bir zorunluluktur! Bu çerçevede Kılıçdaroğlu, Akşener ve Davutoğlu’nun hemen sel bölgesine gitme kararı almaları, yarın için önemlidir ve değerlidir…
Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, yaptığı hamlelerle yarattığı olumlu havayı daha da büyütme şansına fazlasıyla sahip. İktidarın beceriksizliği karşısında CHP’li büyükşehir belediyelerinin dayanışma hamleleri ve Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin seçmenlerini aşan, HDP ve sol seçmeni de kucaklayan ciddi bir heyecan ve umut dalgası fazlasıyla büyümeye meyilli. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı, Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin söylediklerine kulaklarını tıkayıp, ortak mutabakat metnini öne çıkartmaya devam ederlerse siyasal iklimin değişimi 14 Mayıs akşamından itibaren değil, yarından itibaren başlar…
Yeni hiçbir söyleyemediği için AKP-MHP bloğu geriye bakarak konuşmaya devam ederken, demokrasi ittifakı Türkiye’nin bütün renklerini bir araya getirerek yarına bakarak konuşmaya devam etmeli…