İstediğimiz kadar direnelim yakayı kurtaramadığımız bol şerbetli bir psiko-dizi toplumsal gerçeğimiz var. Yapış yapış olup elimize avucumuza bulaşana kadar ‘gerçeği’ sündürüp grotesk bir Müge Anlı vakasına (Esra Erol da olabilir) çeviriyor dizi yapıcılar. Kan kusup kızılcık şerbeti içip evli kalması beklenen bir mütedeyyin genç kadının var oluş mücadelesiyle başlayan bu dizi çok sevilmişti. Hala da seviliyor. Zira dizi bizim memleketin politik kaderinin keşmekeşi içinde debelenen kadınların aslında gündelik halini oldukça sakil bir politizasyonla işliyordu. Sakil makil, alışveriş yaptığı marketin rengine kadar siyasi sermayenin (yeşil mi değil mi) hayatlarımızda gündem maddesi olduğu bir toplumda yine deniz manzaralı evlerin zenginleri de olsa malum sakinler (ki burda da kimsenin fakir görmeye tahammülü yok) seyirciye itici gelmemişti. Bilhassa kadınlara. Zira ‘kadın olmak’ demek bu topraklarda illa ki bir zaman bir tas kızılcık şerbeti içmek demekti. Dolayısıyla dizi kadınlar üzerine kurulu. Ve ilk bölümlerde tüm gözler, bağrına taş basan iki dünürün üzerindeydi. Biri üç kuşak aynı evde yaşayan çağdaş Kıvılcım Hanım ailesi ve yeni İslami zenginleri çokça çağrıştıran Pembe Hanım ve ailesi. Oysa esas gümbürtüyü koparan Nursema’nın maruz kaldığı vahşetti. RTÜK mafyöz dizilere gösterdiği şefkati Nursema’ya göstermemiş ve dizisini “kadına karşı şiddet sahneleri nedeniyle 5’er kez yayın ve program durdurma ile üst sınırdan idari para cezası”na çarptırmıştı. Senaristler neyse ki ustalıkla dengeyi kuruverdiler ve ağababaları fazla kızdırmadan Kızılcık Şerbeti olabilecek en absürt gelişmelerle ergen tabiriyle aşko-kuşko bir dizi olmaya evrildi. Ve elbette en fena harcanan da Kıvılcım Hanım oluverdi. Bir mütedeyyin beyefendinin acısını bir başka mütedeyyin beyefendiye yeşil ışık yakarak unutmaya çalışırken kader ağlarını örüvermekteydi. Zira sınıfsal ortaklıklar ideolojilerden önce gelmekteydi her zaman. Artık yeni zengin muhafazakar çevreden oluşan yeni bir ortamın insanıydı. Yeni Etiler yeni Bebek gibi mesela… (Yeni Türkiye diyemeyeceğim. Zira malum hala çoğumuz fakiriz) Bakalım ne olacak bu Kıvılcım Hanım’ın dinibütün aşıklarının hali…

KIZILCIK ŞERBETİ'NDEN KIZIL GONCALAR'A

Evvelki bölümde rüyalı hülyalı bir kamuoyu yoklaması yapan senaristler, Hacı Abdullah Bey Amca’ya zıpır aşığı Alev’in yüzüklerini taktırdıktan sonra bombayı patlatmaya karar verdiler. Veee tüm ideolojilerden tüm ekonomik sosyal sınıflardan azade olarak dünyanın bütün alt orta, üst orta sınıfa mensup İslamcı, laik, teist, ateist, antagonist kadınları birleşti. Pespembe bir yürek olup Pembe Hanım’ın acısını paylaştılar. “Boyun devrilmesin Abdullah Bey, saçından sakalından utan” nidaları ekran karşısında yankılandı. Fakat vicdansız senaristler yine en avam cümleyi Pembe Hanım’a kurdurttu: Gönlün kaydıysa hevesini alaydın. Pembe Hanım buna razı. Zira aile ilelebet yaşamalı. Pembe Hanım’ın ve Pembe Hanımlar’ın asli görevi budur. Dediğimiz gibi tüm ideolojilerden ve sosyo-ekonomik düzeylerin üzerinde istenen ve beklenen budur. Şimdi aşko-kuşko Alev ve Apo Bey, Kızılcık Şerbeti'nin kadınlarının gömdüğü savaş baltalarını çıkarttıracak gibi. Artık zalim kaynana mağdur gelin geyiği yeniden dönecek. Kıvılcım için gerçekten yorum yok. Gelelim Nursema’ya. Şimdilik sistemin ehlileştirmekte zorlandığı tek karakter olarak dizide bir yerlerde gizleniyor. Bakalım yine bir çığlık atıp kadınlar üzerinden dönen bu şerbetli absürt geyiği, ayakları üzerine oturtup kadınların erkek egemen dünyada neler yaşadığını hatırlatabilecek mi? Yoksa Özgü Namal’ın yeni dizisi Kızıl Goncalar’a mı kesilecek en ağır ceza? Zira malumların Kızılcık Şerbeti’nden kurtulduk diye sevinirken, evladını tarikat sarmalı içinden kurtarmaya çalışan bir annenin öyküsüyle ‘öteki gündem’ ekrana geldi. Hasılı sevgili Alev ve Apo, aşk her şeyi affetmez. Kızılcık Şerbeti’ni bu kadar sulandıran dizi yapımcılarını da seyirci affetmez. Gelişmeleri izleyeceğiz. Tabii bu arada umarım Kızıl Goncalar’a sahip çıkabiliriz…