Üst düzey bir takımın sportif direktörlüğünü yapmak için iyi bir kariyerin olması gerektiğini düşünüyorum. Kariyer sahibi bir sporcunun, iyi bir teknik direktör olamayacağını düşündüğüm gibi.
..
Bugünlerde Fenerbahçe kulübünde boş olan teknik direktörlük pozisyonu için isimler geçerken, Emre Belözoğlu’nun ismi de sportif direktör olarak geçiyor. Emre, etkileyici futbol kariyeri olan bir sporcu. Saha içinde güçlü bir figür. Bazı maçlarda son derece sakin, işini yapan bir emekçi, çocuksu bir görev insanı.
…
Ancak futbolculuğunun tarihsel seyri içinde onun bir başka yönü daha var. Hani saha içinde konuştuğu ve beden dilini kullandığı o zamanlar. Etrafa ve ekrandan seyreden çoluk çocuk herkese ulaşan öfkeli, o kontrol edilemez doğası. Oyunun tüm kurallarını alt üst edebilen kontrolsüzlüğü. Sporun insana kazandırdığı en önemli değer olan saygıyı, bir anda ortadan kaldıran siniri.
“Sakin ol” diyen saha içindekilere bile katlanamadığı ve öfke alanını genişlettiği zamanlar.
…
Oysa kurallar bize ve saha içindekilere, karşılaşmanın ne zaman kurallı oynandığını, ne zaman kuralsızlaştığına yönelik bilgi verir. Oyuncu, karşılaşma içinde rakibine engel olma isteğiyle kural ihlali yapabilir. Bu durumda karşılaşacağı şey, kademeli alacağı cezalardır. Bu cezayı verecek ve oyunu tekrar düzene sokacak olan hakemdir. Saha içindeki oyuncu değildir.
…
Emre tam da bu noktada, kültürel ve bedensel pratiğiyle oyunun en temel kurallarına, sahanın otoritesi hakeme, oyunculara hatta teknik direktörüne öfke içinde olabilen bir oyuncu. Kendisine yapılan her kural dışı harekete öfkeyle karşılık verdiği birçok maçı vardır.
Rakibiyle ve hakemle şiddete dayalı fiziksel temas yaşadığı zamanlar da hatırlanır. Kontrolünü hızla kaybedip ve değişime uğradığı zamanlar bilinir. Bu doğasıyla onun, bir kulübün sportif direktörü olduğunda, yüz yüze geleceği görüntüleri hayal etmek zor değil.
….
Emre Belözoğlu’nun şu günlerde verdiği röportajlar bu açıdan son derece önemliydi. Oralarda kullandığı üst perdeden ifadeler, kulüp başkanıyla kendini eşitleyen örneklemeleri dikkat çekici. Oysa açıklamaları, kamuoyunda kendisiyle ilgili olumlu algıyı güçlendirmek, diğer taraftan da akıllarda ve duygularda yerleşmiş, olumsuz imajını da onarmak yönünde olmalıydı.
Emre’nin yapacağı ilk şey; Fenerbahçe gibi büyük ve saygın bir kulübün sportif direktörü olabilecek özelliklere sahip olduğuna, kamuoyunu ikna etmek olmalı. Dolayısıyla bu algının yarın ona ve kulübüne yaratacağı sorunları düşünmeli ve bu yeni kariyer kapısını yeniden gözden geçirmeli.
…
Fenerbahçe gibi özel bir kulübe, sportif direktör olarak seçilecek kişinin imajı, kulübün başkanından çalışanlarına kadar herkesin, her kesimin imajı demektir. Kulüpler; sporcularıyla, teknik adamlarıyla, başkanları ve yönetimleriyle toplumu değişime uğratacak olumlu ya da olumsuz mesajları veren etik ve politik kurumlardır. Kulüplerin köklü kültürleri elbette vardır ancak mevcut başkan ve yönetimlerin yapacakları her hamle olumlu ya da olumsuz katkı yapacaktır.
..
Eğer Fenerbahçe kulübü imajını kuvvetlendirmek istiyorsa ve teknik direktör olarak kimseyi işine karıştırmayan Nenad Bjelica ile anlaşacaksa, o zaman sportif direktör Emre Belözoğlu olamaz.
Psikolojik Antrenman yapan var mı?
Türkiye Futbol Federasyonu maçları başlatıyor.
Amatör, profesyonel, genç, çoluk çocuk ne kadar lig varsa hepsi oynanacak.
İş, herkesin kendi kendini korumasına kaldı.
Temas ve sosyal mesafe son derece önemliyken, sporcuların bu konuda kendilerini maça hazırlayacağı psikolojik antrenmanlar yapılıyor mu merak ediyorum.
Teknik adamlardan CVD-19 etkisinde, futbola nasıl hazırlandıklarını ve maç sürecini nasıl yöneteceklerine dair kamuoyuyla bilgi paylaşmalarını, iletişim kurmalarını bekliyorum.