Türkiye'yi yöneten zihniyet, içeride başka, dışarıda başka konuşunca, iki tarafın birbirinden haberdar olamayacağını düşünüyor olmalı ki, bu alışkanlık giderek yaygınlaşarak devam ediyor. Yine bu zihniyet; dış politikanın içe, iç politikanın ise dışa etkisi olmadığını düşünüyor olmalı ki, içerideki hamaseti, dışarıdaki zarafeti sürdürüyor.
Son olarak Brüksel ziyaretindeki gelişmeler, bu siyasetin ve alışkanlığın devam ettiğini ve edeceğini gösteriyor.
Dış politikada bir sığlığın içine girildiğini, peş peşe yapılan hataların esiri olunduğunu gösteriyor. Dış politikada yaşananların iç politikaya yansımaması mümkün mü? İki politikanın birbirinden bağımsız olabileceği düşünülebilir mi? Ama Erdoğan yönetiminin dış politikası değil, sadece iç politikası var.
Dış politikada boş ihtiraslara dayanan hesapsız sivrilikler, içeriden dışarıya kullanılan zehirli diller, dışarıya çıkıldığında da hiçbir şey yokmuş gibi dirsek temasına girmeler...
İçeride 'Yeni Osmanlıcılık’ yaparak halka verilen mesaj, dışarıya 'yayılmacılık' olarak yansıyor. Bölge ülkelerini korkutuyor. Ama hedef sadece içerideki seçmen olunca, umursamazlık yaygın hale geliyor.
Erdoğan ve hükümetlerinin uyguladığı politikalar, ülkenin uluslararası durumunu oldukça sarsmış, onu “değersiz bir yalnızlık” çukurunda debelenmeye itmişti. Şimdi de bu yalnızlıktan kurtulmak için, 'olur olmaz şirinlik' yapar hale gelmek, yalnızlığın giderilmesinin içeriye 'güçlü lider' imajı yayacağını düşünerek bunu yapmak Türkiye'nin itibarını iyice sarsıyor.
Türkiye'de, 'Tek adam', tek parti uygulaması hız kazandı. Tüm kararlar bu siyaseti daha kalıcı hale getiriyor. Erdoğan dışarıda artık bir 'Otoriter' siyasetçi olarak görülüyor. İçeride ise bu imaj daha güçlü, hatta ürkütücü... Demokrasinin bazı küçük unsurlar dışında artık Türkiye'de bir 'yönetim şekli' olmadığını düşünenlerin sayısı giderek artıyor.
Ama diğer taraftan ülkenin bu yöne doğru eğilmesini engellemek isteyenlerin mücadelesi de artıyor. İçerideki demokratik güçler, demokrasi ve özgürlükleri kazanmanın, dışta saldırgan ve gerici dış politikaların önünü kesmenin yolunu arıyor, gayreti içerisine giriyor.
İhvan çizgisinde bir İslamcı siyasi tutuma yönelen Erdoğan ve partisi, Türkiye’yi “İslam’ın koruyucu ülkesi”, Erdoğan’ı da “İslam’ın kurtarıcı lideri” yapacağını umdukları bir dış politikanın geliştirilmesine yöneldi.
Bu da 'Tek Adam' rejiminin dış politikası olmadığını, sadece iç politikası olduğunu, dışarıda dünya liderleriyle buluşmasını, sadece içerideki imajı için kullandığını gösteriyor. 'İktidarda nasıl kalabilirim?' çabası, içeriye ve dışarıya sirayet ediyor. Akdeniz ve Karadeniz’de birdenbire buluverilen petrol-doğalgaz yatakları, Montrö, Suriye-Libya-Kafkasya’ya asker ve İslamcı mücahit göndermek, İstanbul Sözleşmesi, Türkiye’deki rejimin KKTC’ye ihracı vs'nin... Dış politika gibi görünse de tamamen içeriye dönük konular olduğu kesin.
Sonuçta dış politika mı iç politikayı, iç politika mı dış politikayı etkiledi diye bir soru sormak 'abesle iştigal' anlamına geliyor. Çünkü şurası bir gerçek ki 'Tek Adam' rejiminin dış politikası değil, sadece iktidarda kalmayı hedefleyen iç politikası var.
Nokta...