Demokrasi ve ekonomik büyüme (küçülme) ilişkisi bağlamında Türkiye

Yayın tarihi: 21 Eylül 2023 Perşembe 8:29 am - Güncelleme: 21 Eylül 2023 Perşembe 8:29 am

Prof. Dr. İ. Melih Baş

OVP 2024-2026 yayınlanınca çok sayıda değerlendirme ortaya çıktı. Yandaş ekonomistlerin alkışlarına karşılık, karşıt ekonomistlerin farklı dozlarda eleştirileri de kitle iletişim organlarında yerini aldı. Karşıt ekonomistlerin neredeyse tümü bu OVP’deki hedeflerin nicel olarak model hatalarıyla dolu olduğunu açıklarken, az bir kümesi de bu OVP’deki hedeflerin nitel değerlendirmesini yapmaya da önem verdiler (Bu konuda Prof. Dr. Korkut Boratav’ın Gazete Duvar’da çıkan 19.09.2023 tarihli söyleşisi harika). Bu konuda naçizane benim de değerlendirmem ikinci türde oldu (Meraklısı bu konudaki yazılarıma web’ten ulaşabilir).

Bu yazıda işte bu ikinci bağlamda bir konuya değinilecektir. Bir ülkenin ekonomik olarak büyümesi ile ülkenin demokratik kalitesi arasında ilişki mevcut mudur? Örneğin, bir azınlık için ekonomik büyüme  çoğunluk için demokratik kaliteyi düşürerek mi sağlanmaktadır? Demokratik kalite artmadan ekonomik büyüme orta gelir tuzağından çıkılamaz mı? Ayrıca ekonomik büyüme ve demokratik kalite ilişkisi eğer mevcutsa, bu ölçülebilir mi ya da ölçülmekte midir?

DEMOKRASİNİN TANIMI (*)

İşe önce demokrasinin tanımıyla başlayalım. Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlanabilmektedir. Günümüzde bu yönetim işi yurttaşların seçtikleri temsilciler aracılığıyla olmaktadır, yani temsilî demokrasi biçiminde! Genelde demokrasinin ön koşulları olarak başkasına zarar vermeden (siyasal, ekonomik,sosyal) herşeyi yapabilme gücü olan “özgürlük” ve  kişilerin herhangi bir zorunlu neden olmadıkça şeklî ve maddî eşit haklara sahip olması olan “eşitlik” sayılmaktadır.

Kimi soru(n)lar var elbette!

Ülkedeki insanlar yurttaşlık hak ve görevleri konusunda hangi sınıfsal bilince sahipler ve ehiller mi? Bu konuda Necmi Erdoğan’ın “Kayıp Halk” kitabını salık veriyoruz.

Seçilenler seçenlerin özgür iradesiyle mi, yoksa seçilenlerin ya da bu seçilecek kişileri belirleyen mekanizmaların iradesiyle mi belirlenmektedir?

Ekonomik etkili olmayan yasal biçimsel özgürlük ve eşitlik son çözümlemede üç farklı erkten oluşan bir şeytan üçgenine mi dönüşmektedir: Korkunun yönetimi (phobocracy), malî çıkarların yönetimi (fiscocracy), azınlığın yönetimi (oligarcy). Bu konuda meraklısı Peter Sloterdijk’i okuyabilirler. Kitaplarının çoğu dilimize çevrildi. Özellikle bu yıl çevrilen “20.Yüzyılda Ne Oldu (Tellekt yayınları)” kitabında yazarın okurlarını ters köşeye yatırmayı ne denli sevdiğini duyumsayacaksınız.

Son dönemde kimi ülkelerde (ABD, kimi Avrupa ülkeleri ve hatta Türkiye vd.) ortaya çıkan “otoriterlik”, uluslararası sermaye çevrelerinin projeleri olarak ama halk içindeki sınıfına aykırı bilinçteki yurttaşlık kimliğine sahip kişilerce de müritvari biçimde uçurulan önderlikler (kişi ve siyasal örgütler) bu sistemin ana özelliği olmuştur. Toplumun yukarıdaki şeytan üçgeni ve otoriter yönetim ikilemi dışında gerçek bir halk demokrasisi (**) arayışına girme sorunu önümüzde durmaktadır.

LİBERAL / BURJUVA DEMOKRASİ, HALK DEMOKRASİSİ, SOSYAL DEMOKRASİ FİLAN!

Demokrasi denilince kavram ve tarihçe Yunan (Atina) Demokrasisi ile başlar ve bugüne uzanır. Meraklısı aşağıda verilen yayınlardan inceleyebilir. Burada kısaca zamandizinsel akışa bakalım: Atina Demokrasisi’ni Roma’nın etkisiyle Modern Demokrasi nüvesi izler, bu nüve ortaçağda kimi işaretlere kavuşur. Ardından temsil fikri girer demokrasi tartışmalarına. Kapitalizm ile modern demokrasi billurlaşmaya başlar. Demokrasi konusunda esaslı ilk yapıtın yazarı Alexis de Tocqueville ve Amerikan Demokrasisi bu arada anılmaya değer. Daha sonra modern demokrasinin değerleri olan eşitlik ve özgürlük kavramlarının yanısıra muhalefet, denetim, açık toplum ve çoğulculuk gibi tartışma başlıkları gündeme gelir. Demokrasi ve cumhuriyet arasındaki ilişki ve örtüşmeler ciddî bir konu olarak karşımıza çıkar.

Temsili demokrasinin gelişiminde önemli bir uğrak liberal demokrasidir. Liberalizm ile demokrasi aynı şey değildirler ama kapitalizmde maalesef böyle bir örtüşme düşüncesi egemenlerce yaygın biçimde  benimsenmiş ve benimsettirilmiştir. Bu düşünce “serbest rekabet” ilkesiyle pekiştirilmekte ve kapitalizm = demokrasi formülüne dek gidilmektedir. Acaba eşitsizler arasındaki serbest rekabet, farklı kilolardaki güreşçilerin aynı koşullarda güreşmesine benzemez mi?

Tarihsel süreçte 1917 Rus Devrimi’nin ardından K. Marx’ın görüşleri doğrultusunda Marksist Demokrasi anlayışı ve Lenin’in bu bağlamda organizasyonel çalışmaları gündeme gelmiştir. Bu çalışmalara SSCB sisteminde “Halk Demokrasisi” denildi. Bu anlayışta burjuva (temsilî) demokrasisi olumsuzlanmış, olumlu anlamda demokrasi doğrudan demokrasi olarak tanımlanmış; halkın halk tarafından yönetiminin simgesi olarak komünler gösterilmiştir.

Marksist damardan beslenen ve Batı Avrupa ülkelerinde sosyalizme tampon olarak ortaya çıka(rtıla)n “Sosyal Demokrasi” ve ilkönce Yugoslavya’da uygulanan ama daha sonra çeşitli deneylere (Zapatist vd.) “Özyönetim” pratiklerini de anmadan geçmeyelim.

Kimileri dijital çağda artık dijital demokrasiden söz etmek gerekliliğinden söz etmektedirler. İlginç bir tartışma konusu elbette, sonraki yazılarımıza bırakalım ama meraklısı için kaynak da önermiş olalım (***).

DEMOKRASİ ÖLÇÜLEBİLİR Mİ?

Bu konuda çeşitli çalışmalar mevcuttur. Yaygın bilinenleri ele alalım ama bu endekslerin hemen hemen tümünde demokrasinin liberal demokrasi (ya da sosyal demokrasi) ile tümüyle ya da neredeyse eşanlamlı olarak anlaşıldığının ve öyle ölçüldüğünün altını çizelim.

  1. Dünya Adalet Projesi (WJP) tarafından 2008’den beri matematiksel olarak ölçülen “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”

Bu endekste sorumluluk, şeffaf hükümet, yasalar, erişilebilir ve tarafsız uyuşmazlık çözümü olarak dört ilkeye dayalı sekiz değişkenden oluşan bir yapı vardır. Bu değişkenler; kamu gücü, yolsuzluğun olmaması, şeffaf devlet, temel haklar, güvenlik, idari yetkinlik, sivil adalet ve ceza adaletidir.

Bu endekse göre ülkeler, hem genel hem de değişkenler itibariyle bir sonuç puanı alarak sıralamaya tabi tutulmaktadır.

  1. Bağımsız sivil bir grup tarafından ölçülmekte olan “Özgürlük Evi Endeksi”

1941 yılında oluşturulmuştur. Endekste kullanılan özgürlük ilkesi ışığındaki ölçütler şunlardır: Seçilen bölgenin dışarıdan müdahale ile belirli bir yönetim biçimine tabi olup olmadığı, yani ülke veya ülkelerden bağımsız yönetilip yönetilmediği, bölgenin özerkliği bağlamında siyasal kararları ve siyasal tutumunun dışarıdan müdahale ile belirlenip belirlenmediği, güven aşılayıp aşılamadığı, bölgenin jeopolitik konumu ve konumunun önem derecesi.

Bu endekse göre ülkeler demokratik ve demokratik olmayan olarak sınıflandırılmıştır.

  1. Center of Systemic Peace tarafından oluşturulan “Polity Endeksi”

Bu endekste demokrasi düzeyi 0-10 arasında belirlenmektedir. 0 demokrasinin olmadığı anlamına gelirken, 10 tam demokrasi anlamına gelmektedir. Aynı biçimde otokrasi de 0-10 arasında ölçülmekte 10 tam otokrasi anlamına gelmektedir.

  1. The Economist “Demokrasi Endeksi”

The Economist grubunun EIU tarafından oluşturulmuş bu endekste 5 kategoride 60 soru yer almaktadır. Bu beş grup şöyledir: Seçim süreci ve çoğulculuk, sivil haklar, hükümetin çalışması, siyasal katılım, siyasal kültür. Soruların yanıtları 0-1 olarak belirlenmektedir. Endekse şeffaflık ve hesap verilebilirlik konularında eleştiriler mevcuttur.

  1. Diğer endeksler

Bu konuda birçok çalışma mevcuttur. Yazımızın kapsamı içinde kimilerinden söz edip geçelim: Demokrasi Sıralama, Yolsuzluk Algılama Endeksi, Demokrasi-Diktatörlük Endeksi, Demokrasi Gelişim (İnşa) Ölçümü, Gallagher Endeksi, V-Dem Enstitüsü Demokrasi Endeksi, Bertelsman Dönüşüm Endeksi vd.

DEMOKRASİ ENDEKSİ VE EKONOMİK BÜYÜME / KÜÇÜLME ARASINDAKİ İLİŞKİ                           

İlk olarak Lipset tarafından 1959’da gündeme getirilen demokrasi ve ekonomik büyüme (ülkenin ürettiği ulusal gelirin dönemsel değişimi) arasındaki ilişki ölçümü konusunda oldukça çok sayıda çalışma mevcuttur. Bu arada ekonomik büyümenin ekonomik kalkınma ile eşanlamlı olmadığını ve ekonomik başarım ölçümü için yeterli olmadığı hatta yanlış olduğu konusundaki görüşleri anmadan geçmeyelim. Hatta ekonomik kalkınmayı da sosyal kalkınma ve ekolojik kalkınma ile birlikte üçlü bir bütün olarak ele almak gerekliliği düşüncesinin gerçek demokrasi için daha uygun olduğunu belirtelim.

Ayrıca demokrasi endekslerinde demokrasinin liberal demokrasi (ya da sosyal demokrasi) ile eşanlamlı ele alındığını belirtmiştik zaten!

Tüm bu eleştirilerin ötesinde ülkelerin demokrasi endekslerindeki başarımı ile ekonomik büyümeleri arasındaki ilişki konusunda ilgili yazındaki egemen düşünce, kurumsal yapının demokratikleşmesi yoluyla demokrasinin ekonomik büyüme üzerinde pozitif bir etki oluşturabildiği şeklindedir. Bu genellemenin yanı sıra farklı gelir gruplarındaki ülkeler ya da kimi alt değişkenler için ilişkinin düzeyi ve hatta yönü farklılaşabilmektedir. Örneğin Lipset’in çalışmasında gelişmiş ülkeler için bu ilişki pozitif yönlü çıkmış! Ancak üst orta gelir grubu ülkeler için yüksek siyasal özgürlük ekonomik büyüme üzerinde yavaşlatıcı bir etkiye sahip olabilmekteymiş!

Ekonomik büyüme konusundaki ölçütlerin (sermaye birikimi, teknolojik gelişme, nüfus, işgücüne katılım, beşeri sermaye vd.) birbirlerine etkileri yoluyla demokrasi etkilerini yansıtması da farklılık oluşturabilmekteymiş.

TÜRKİYE’NİN DURUMU             

Basit bir karşılaştırma yapalım. Türkiye Dünya Adalet Projesi’nin Hukukun Üstünlüğü 2022 sıralamasında 140 ülke arasında 0,42 puanla 116. sırada yer almıştı. 2021’de yüzde 11,4 büyüyen ülkenin 2022’de ekonomik büyümesi yüzde 5,6’ya düşmüş!

Elbette bu konuda daha kapsamlı çalışmalara bakmak gerekir (****) : Örneğin, S. Hayaloğlu demokrasi ve ekonomik büyüme ilişkisini MINT ülkeleri (Meksika, Endonezya, Nijerya, Türkiye) üzerinden incelemiş ve bulgularıyla bu ilişkinin pozitif olduğu sonucuna varmış (2014). Ayrıca D. Şahin de yaptığı çalışmada benzer bir sonuca ulaşmış (2013).

SONSÖZ

Liberal demokrasinin gelişimi ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir ama ya sosyal kalkınmaya (örneğin gelir dağılımına) etkisi ne olur? Acaba ekolojik tahribatı ulusal gelirden düşmeden evde yapılan hesap çarşıya uyar mı? Ekolojik kalkınmaya etkisi hesaplanmadan ya bu nice hesaplamadır?

Sahi biz Türkiye’de ekonomin çökmesi değil de durgunlaşarak çürümesini mi hatta dağılmasını mı yaşıyoruz? De haydi toparlanma vakti!

(*): Bu konuda oldukça geniş bir yazın mevcuttur. Meraklısına kitap önerilerimi paylaşıyorum: Yurttaşlık ve Demokrasi (Füsun Üstel, Dost Kitabevi), Demokrasi (Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık), Türkiye ve Radikal Demokrasi (E. Fuat Keyman, Bağlam Yayıncılık).

(**): Politik Bir Örgütlenme Biçimi Olarak Halk Demokrasisi (A.Sobolev-H.Minc, Dönüşüm Yayınları).

(***): Demokrasi Antik Demokrasiden Dijital Demokrasiye (Zafer Durdu, Detay Yayıncılık).

(****): Ayrıntılı bilgi için bkz. Ayşe Nur Destebaşı, Demokrasi ve Büyüme İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, Paradigma Akademi Yayını,2022.