Bu seçim sürecinde, öncekilerden farklı olarak, AKP’nin ve Cumhur İttifakı’nın performansında belirgin bir düşüş var. Göstergeler neler?
Cumhur İttifakı seçim kampanyasını neredeyse tek bir argüman üzerinden yürütüyor: Beka sorunu. Fakat bunca propagandaya karşın, iktidarı değiştirmeyecek bir yerel seçimin beka sorunu olarak lanse edilmesi konusunda seçmenleri ikna edebilmiş değiller. Seçmen derken kendi tabanlarını, şimdiye kadar AKP veya MHP’ye oy verenleri kastediyorum. Kendi seçmenlerinin önemli bir bölümü dahi, Yıldırım yerine İmamoğlu’nun, Özhaseki yerine Yavaş’ın seçilmesinin ne gibi bir beka sorunu yaratabileceğine dair ikna edilmiş değiller.
Beka sorunu söyleminin altı doldurulamadı ve olgularla desteklenemedi. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonraki tüm seçimlerde de (1 Kasım 2015 genel seçimleri, başkanlık referandumu, cumhurbaşkanlığı seçimi) benzer tema işlenmişti. Fakat bu süreçte Güneydoğu’da hendek savaşları yaşanıyor, Suriye’de askeri operasyonlar yapılıyordu; 15 Temmuz 2016 darbesi olmuş, kısa süre sonra ABD’nin ekonomik saldırıları gelmişti. Yani Türkiye’nin bir beka sorunu (diğer adı da “vatan savaşı”dır) bulunduğu ve bunun da ancak mevcut iktidar tarafından çözülebileceği propagandasının altını dolduracak (veya bahanesi olacak) olgular mevcuttu. Bugün böyle bir durum yok. Dolayısıyla söylem ile olgular arasında büyük bir açı oluştu. Kaldı ki seçimler de iktidarı belirleyecek bir seçim değil, yerel yöneticilerin seçimi.
Beka sorunu iddiasını kanıtlamak için muhalefete ilişkin ileri sürülen “teröristler ve vatan hainleri ile işbirliği yaptıkları”, “FETÖ ve PKK tarafından yönlendirildikleri” türünden suçlamalar da ek bir ikna handikabı yarattı. Bu söyleme göre toplumun en az yarısı, ya direkt teröristlere ve vatan hainlerine ya da onlarla iş tutanlara oy veriyor. Hem de bunca uyarıya karşın, ısrarla… Düşünsenize: aile efradınızın, kahvede pişpirik mahallede top oynadığınız arkadaşlarınızın, aynı tezgâhta çalıştığınız iş arkadaşlarınızın vb. yarısı, ya terörist ve vatan haini ya da onlara yardım ve yataklık ediyor! Sabah bir teröristle kahvaltı edip, öğlen bir vatan haini ile aynı camide namaz kılıp, akşam başka bir hain ile maç seyredip, gece bir teröristin koynuna giriyorsunuz! Korku filmi gibi bir yaşam…
Öte yandan, bu kadar ağır biçimde (teröristlik, vatan hainliği, veya onlar tarafından yönlendirilmek, onlarla iş tutmak vb.) suçlanan partilerin, bütün iktidar olanakları eldeyken kapatılmaması, seçimlere girmelerine imkân verilmesi bir tutarsızlık belirtisi ve bu da halkın gözünden kaçmıyor. Siz bir partiyi teröristlik ve vatan hainliğiyle, diğerlerini de onunla işbirliği yapmakla suçlayacaksınız, sonra bu partilerin faaliyetlerine güle oynaya devam etmesine göz yumacaksınız. Cumhur İttifakı sözcüleri bir yandan beka sorunu diye bas bas bağırırken diğer yandan -geri kalan her şey teferruat olması gerekirken- hiçbir tedbir almıyorlar. Demek ki dediklerine kendileri de inanmıyorlar. O halde halk niye inansın?
Kısacası, böyle bir söylemin insanları ikna edebilmesi hayatın akışına ters; hatta geri tepmeye, iğreti bulunmaya çok müsait. Yaşanan da budur. Nereden çıkarıyoruz? Bizzat Erdoğan’ın “konsolidasyon eksikliği” yakınmalarından (konsolide etmek: yapıları benzer durumda olan nesnelerin birleştirilmesi). Böyle bir söylemin ve politikanın, bırakın AKP ve MHP tabanlarını birleştirmesini, AKP tabanının kendisini dahi konsolide etmesine olanak yok. Hatta şu tespiti yapabiliriz: Konsolidasyon sorununun kaynağı, bizzat başta Erdoğan olmak üzere Cumhur İttifakı sözcülerinin bu söylemidir. AKP ileri gelenlerinden bile seçim stratejisinin yanlışlığını vurgulayanların çıkması (Bülent Arınç açıkça, Binali Yıldırım üstü kapalı olarak) da bunun kanıtı.
Aslında konsolidasyon sorununun Millet İttifakı saflarında çıkması beklenir. Çünkü Cumhur İttifakı birbirine çok yakın politik hatları savunan partilerden oluşurken, Millet İttifakı siyası yelpazenin çok farklı noktalarında yer alan partilerden oluşuyor. Öyle ki, bu partiler birbirlerini desteklediklerini bile açıkça söyleyemiyorlar. Ama buna rağmen konsolidasyon eksikliğinden yakınan Cumhur İttifakı sözcüleridir. Demek ki Cumhur İttifakında ayrıştırıcı unsurlar yapıştırıcı unsurlardan çok daha güçlü; Millet İttifakında ise tersi. Cumhur İttifakının yapıştırıcıları (beka sorunu ve terörle işbirliği söylemi) kitleler içinde fazla yankı bulmazken, Millet İttifakının yapıştırıcıları (AKP’ye yerelde de olsa bir ders verme) halkın çoğunluğunun duygularıyla buluşuyor.
Erdoğan’ın anketlere güvenmediğini söylemesi de bir zayıflık belirtisi. Çoğu iktidar tarafından yönlendirilen şirketlerin yaptığı anketler şimdiye kadar güvenilirdi ve açıklanan sonuçlarla övünülürdü, anket sonuçları yandaş medyanın manşetlerini süslerdi. Hatta bu anketler kitleleri iktidar lehine manipüle etme araçlarıydı. Şimdi ne oldu da bu anketler güvenilmez oldu? Anketlere güvensizliği muhalifler dillendirse, bu zayıflık olarak algılanmaz. Ama iktidar tarafından dillendirildiğinde açıkça zayıflık belirtisidir. “Kendi yönlendirdiği ve yaptırdığı anketlere bile güvenmiyor” algısı güçlenir ve güçlenmektedir. Doğrusu Erdoğan’ın anketlere güvenmediğini söylemesi insanları gülümsetiyor. Gücünden emin ve kendine güvenen bir iktidarın söylemi değildir bu.
Bir diğer önemli gösterge ekonomik alanla ilgili. Bu seçimlerde kitlelerin oylarını belirleyecek en önemli unsurun yakıcı ekonomik sorunlar olduğu herkesin vurguladığı bir gerçek. Halkın birinci gündemi hayat pahalılığı, işsizlik, yüksek vergi ve faizler. Cumhur ittifakı sözcüleri ekonomik sıkıntılarla ilgili tek bir laf etmiyorlar; hatta üstünü örtmeye, geçiştirmeye çalışıyorlar. Fakat beka sorunu temasının, ekonomik sorunların üstünü örtmede pek başarılı olduğu söylenemez.
İktidar, muhalefetin beka sorununun kaynağı olduğu noktasında kitleleri ikna edebilmiş değil, ama ekonomik sorunların kaynağının iktidar olduğu noktasında kitleleri ikna etmek için fazla çabaya gerek yok. İnsanlar şöyle bir mantık yürütüyor: Beka sorunu partiler üstü bir konudur, devletin işidir, seçimlerle ilişkisi yoktur; ama ekonomik sorunların çözümü iktidarın işidir, olumsuz ekonomik durumdan iktidar sorumludur, kulağını çekmek gerekir. Bu yanlış bir mantık yürütmesi değil.
Halk içinde değişim arzusu ve AKP’yi uyarma eğilimi güçleniyor. Bu uyarının yerel seçimler aracılığıyla yapılması daha kolay. Çünkü iktidar değişmeyecek, Reis yerinde kalacak, ama uyarı da yapılmış olacak. Geçmişte AKP’ye oy vermiş, hatta bir genel seçim veya başkanlık seçimi olsa yine verecek olan kitlelerin bir bölümünde bu eğilimin güçlendiği söylenebilir.
Velhasıl bu ve benzeri göstergeler, AKP ve Cumhur İttifakı için ivmenin aşağı doğru yönlendiğine işaret ediyor. Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı adaylarının saldırganlığının, şaşkınlığının, kendine güvensizliğinin, sıkıntılı hallerinin nedeni bu olsa gerek. Bu eğilimler sandığa ne kadar yansır bilemeyiz ama ivme bir kez aşağıya döndü mü tekrar yükseltmek deveye hendek atlatmak kadar zordur. Seçim sonrası çok şeylere gebe olabilir.