Ben her gün gördüğümü her gün bildiğimi bilmem ki nasıl anlatayım… Z kuşağı sokakta. E zaten ordaydılar. Kim demiş apolitik, halt etmiş. Kim demiş cahil, halt etmiş. Onlar yeni hayatın olağan şüphelileri… Anlatmak da zor anlatmaları da. Zira sözcükleri ekonomik…

Evet çok tartışıyoruz. “Hocam, kitap okumak  demode bir şey artık, kabul edin…” Bize denecek laf mı şimdi bu… Evladım, ben Yahoo mail adresine ilk girdiğim günü hatırlıyorum. Cep telefonu yoktu bizim zamanımızda. Bizim dostlarımızdı kitaplarımız. Hasılı ağır laf.

“Hocam, ben iyi değilsem başkasından bana ne!” Hangimiz daha dürüsttük acaba? Değil mi ki sıkışan yetişkin, ya ebeveynlik zırhına bürünür ya da hocalık. Biz 12 Eylül edebiyatıyla büyüdük. Daima dönemin yazarlarının acılarını okuduk. İçine doğduğumuz karanlıkta gün ağarırken derin bir kasvet vardı. Biz hep yas tuttuk. Cenaze çıkmadık ev, acının dokunmadığı hayat yoktu… Umut, albümde sararmış bir aile fotoğrafıydı. Önce bu kasveti reddettiler. Taziye evine ayıp olmasın diye uğrayan misafir gibi. Onların akılları izleyecekleri filmde gidecekleri konserdeydi. Ve haklılardı çünkü hayat ordaydı. Cıvıl cıvıl, rengarenk ve sınırları her türlü zorlayan birer köstebek gibiydiler. Yahu görmeyin bizi, çalmayın kapımızı, karışmayın bize. Toprağın altından arada sırada nefes almak için çıkıp bizim varlığında kaybolduğumuz ne varsa, onlar yoklukta gördüler. Gün ışığında kuş bakışı… Ve kabul edelim pek de beğenilecek bir tarafımız yoktu. Ve hala yok.

“Hocam, neden yoklama alıyorsunuz? Bana öğrettiğinizi ben zaten öğreniyorsam…” Kabul edelim hele de İstanbul Üniversitesi’nde bu soruyu siz hiçbir hocaya soramazsınız. Yani o diploma öyle kolay alınmaz. Ama Z kuşağı sorar. E haklılar da. Uyuyakalırlar. Dizi izlerler. Falanca grubun son albümü sabaha karşı yayınlanmıştır. Filanca NBA maçı sabah 4’te başlamıştır. Benim anlatacağım dersi onlar zaten Youtube’da bulurlar. Hele de İngilizce biliyorlarsa. Eyyy hoca sen kiminle dans ediyorsun? Büyük bir zevkle arada ayaklarına basarak bilemedikleri bir Beatles, Led Zeppelin parçasıyla onları ters köşe yaparak… Çünkü estetik denilen şeyin kitabını yazarlar. Bilir misiniz estetik direnişle öz kardeştir. Kıyamazlar çünkü güzeli bozmaya.  Z kuşağı güzele aşıktır. Bilmediğim ve ahir ömrümde asla bilemeyeceğim her şeyi büyük bir hızla onlardan öğrendim. En yaratıcı küfürleri (onlar Rap diyorlar), en kısa fimleri, en deli çizgi fimleri- romanları. “Yok artık”, Z kuşağında… Yok yok onlarda.

Ve tersleri de pis. Pervasız. “Hocam, neden sordunuz yani şimdi bu soruyu. Sırf ezber. Sadece puan kırmak için…”  Hadi kapışalım. Adalet duyguları katıksız. Biz statükoyla imtihan etmeyi kabul ettiğimiz de zaten bu bahsi kaybetmiştik. Evet, puan kırmak için. Bizler, 100 benim diyen hocalarla büyüdük. Z kuşağı radikal. Çizgileri net. “Al 100 ‘ünü kafana çal hoca” Ertesi gün onu amfide görüyorsan tek sebebi sana olan sevgisidir. Alt eder ama pis pis de güler. “Ya kusura bakmayın o gün kafam bozuktu…” Peki, kaldığımız yerden devam edelim. İçimizde kıpırtı, gizli bir sevinç… Bugün yoklama yok. Acaba yarın olabilecek mi?

Şimdi diploma diploma diye kandırılan bu çocuklara verecek bir cevabımız kaldı mı? Ya da var mıydı ki? Yüreğimde bir kılıç yarası. Neden biz bu çocuklara başka bir şey bırakamadık ve bırakamıyoruz…? Neden bizim çocuklarımız tarih boyunca devlet dersinden imtihanda? Ve en kötüsü ya hiçbir zaman derse gelemezlerse…

Son cümle yine şairin…

Meçhul Öğrenci Anıtı /Ece Ayhan

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:

-Maveraünnehir nereye dökülür?

En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

……………………….