Bu günlerde futbolun bütünlüğünün çatırdamasına neden olacağı düşüncesiyle; oyunun uluslararası örgütlenme biçimi ve bu biçimlenmeye eklemlenmek istenen yeni futbol projesi çok tartışıldı. Bir grubun (burjuva) organize etmek istediği bu yeni turnuva, futbolda zenginliğin üretimi ve bu üretimde mevcut örgüt yapısı içerisinde elde edilen gelirlerden daha fazlasını talep etmek anlamını taşıyordu. Oyunun piramit sisteminden yani karakterinden rahatsız olan bu grubun ayrıcalık istemesi ise kimilerini heyecanlandırırken oyunun ve kulüplerin asıl sahipleri olan taraftarlar tarafından ciddi şekilde protesto edildi. Aslında temel sorun; giderek daha kapitalist bir dünyaya mahkûm edilen futbolun, kulüp başkanlarının/egemenlerin yönetemedikleri kulüp ekonomileri nedeniyle kendi meşruiyetlerini tartışılır hale getirmekten paçayı sıyırmak istemeleri. Görüldüğü üzere pandemi aylarını fırsat bilen bu sömürenler/egemenler, kendilerini zenginleştirecek bir planı uygulamaya koydukları anda tüm dünyanın gözü önünde ofsaytta kalacaklarını düşünememişler. Amaçları popülist uygulamalar nedeniyle ekonomik olarak batırdıkları ve ellerinden kayıp giden kulüpleri “mızıkçılık” yaparak yeniden tutmaya çalışmak ve bu yolla büyük taraftar kitlelerinin parasına başka yollardan sahip olmak. Tüm golleri biz bize atalım; reklam, sponsorluk ve yayın gelirlerini bölüşelim. Onlar için bu büyük ticari gelire sahip olmak amaç, topun arkasından koşuşturanlar elbette araç. İyileri kiralayarak, milyarlık uluslararası yıldızlık sistemine dönüşen futbolun örgütlü yapısına yapısal ilişkilerine zarar vermek umurlarında değildi. Z kuşağının adaletsizliklere karşı, tutarlılık konusunda ön saflarda kalacağını düşünemeyen “güçlüler” bu kuşaktan da protesto yedi. Zaten taraftarlar onların (yabancı sermayedarların) kulüplerini satın alarak, kendilerine-kulüplerine- ait olan varlıklarını ve servetlerini ellerinden aldığını savunuyordu. Bu üçlünün yeniden onların paralarını kazanacaklarını düşünmeleri de ironiydi. Kliğin organizatörü, Real Madrid tüzüğünü değiştirerek kendini ebediyen başkan ilan eden Florentino Perez, Diğer tarafta Seri A’ya ölünceye kadar başkanlık edecek Andrea Agnelli, Ve Manchester United Futbol Kulübü’nün sahibi Glazer ailesinin üyesi Joel Glazer. Son yirmi yılda elde ettikleri büyük yayın gelirlerindeki artışı rasyonel yönetemeyen bu başarısız üçlü, aynı zamanda transfer ücretleri ve tazminatlar için de yüz milyonlarca dolar harcadılar, Yerel müsabakaları yok saydılar, Ve kulüplerini kontrol etmek için borçlanmayı kullanma yolunu seçtiler. Futbolun küresel organizasyon yapısını parçalama ve buradan yeni bir gelir kapısı aralayacak hayallerini, açgözlülükle motive eden, sadece kendine hizmet edecek olan bu planın temeli elbette ödemeleri gereken borçlar… Futbolculara attırdığı imzaların karşılıklarını tek bir oyuncu için bile, gelir olarak elde edemeyen Real Madrid, bir milyar sterlin borçlu ve tarihinin en büyük mali kriziyle karşı karşıya olan Barcelona, Haziran ayı sonuna kadar 100 milyon sterlin bulmak zorunda olan Juventus Kulübü ve Şubat ayında yönetimden ek finans talep eden İnter Kulübü’nün sahipleri... Bu bir grup “büyük” kulüp sahipleri kendi ömürlerinin son yıllarında iflasına neden oldukları kulüpleri, hegemonik bir dokuyla dünya çapında yeniden dolaşıma sokmak isterken; futbolu sadece ve sadece bir ürün olarak görüp, onu oyundan doğasından koparmanın ayrımcılık olacağını ve takım taraftarlarının buna izin vermeyeceğini öngöremediler. Vurgulamakta fayda var; Futbol ayrımcılığı ama her türlü ayrımcılığı reddeder, Ve Kulüplerin sahipleri hala taraftarlardır.

FUTBOLU KURTARAN SPORDAN SORUMLU DEVLET BAKANI OLABİLMEK

Oliver Dowden’dan bahsediyorum. İngiltere'den altı önde gelen kulüp de dâhil olmak üzere 12 "kurucu üyeyi" içeren planları engellemek için "ne gerekiyorsa" yapmaya söz veren kişiden, Kulüp oyununun tüm yapısını tehdit eden bir Avrupa Süper Ligi planlarına karşı şiddetli bir karşı saldırı başlatan kişiden, “En üst seviyeden tabana kadar tüm futbol topluluğunu ve özünde rekabet ve adalet değerlerini her zamankinden daha fazla korumalıyız” diyen ve “hükümetin Süper Lig'i durdurmak için rekabet yasalarını ve kulüp sahiplik yapılarındaki değişiklikleri kullanmayı düşüneceğiz” kararlılığında olan kişiden, “Bu kulüplerin sahipleri son 24 saat içinde futbol topluluğunun her yerinden gelen neredeyse evrensel öfkeyi görmezden gelemeyecekler” diyen eylemci ruhtan, Leicester City gibi bir takımın on yıldan daha kısa bir süre içinde Birinci Lig'den Premier Lig şampiyonluğuna yükselebileceğini ve Şampiyonlar Ligi'nde Avrupa ağır sıkletlerine karşı güçlü olma hakkı kazandığı bir futbolu/sporu/oyunu savunan futbolun ruhuna sahip kişiden, “Küçük bir avuç şirket sahibi, oyunun tepesinde elit kulüplerden oluşan kapalı bir kulüp oluşturmak istiyor - liyakatten ziyade zenginlik ve marka bilinirliğine dayalı bir lige zaten sahibiz” diyen bilinçten. “Futbolu, ülke çapında milyonlarca insana sevdiren şeylerden korkusuzca sıyrılmasını izlemeyeceğiz ve izletmeyeceğiz” diyen ve dediğini de yapan, futbolun yüksek profilli bakanlarına ihtiyacımız var.

KISA KISA

Merkezi Birleşik Krallık’ta bulunan ve dünya genelinde faaliyet gösteren internet tabanlı pazar araştırması YouGov şirketi anketi, futbol taraftarlarının % 79'unun Avrupa Süper Ligi'nin kurulmasına karşı çıktığını, sadece % 14'ün desteklediğini, % 51'in ise ayrılmak isteyen kulüplerinin Premier Lig'den atılmasını istediğini ortaya koydu. Süper Lig kurucularının en komik iddiası; yeni ligin taraftarlara “istediklerini” vereceğini söylemesi ve bunun “tüm futbol piramidi için sürdürülebilir ve rekabetçi bir ortam” sunacağını iddia etmesi oldu. Bayern Münih ve Şampiyonlar Ligi yarı finalistleri Paris Saint-Germain de dâhil olmak üzere Almanya ve Fransa'nın önde gelen kulüplerinden bazılarının oralı bile olmaması güzeldi. Kaynaklara göre, UEFA'nın ABD yatırım bankası JP Morgan tarafından toplanan 3,25 milyar Euro'yu gölgede bırakması umuduyla daha iyi bir finansal paket üzerinde çalıştığı, böylece kulüplerin ayrılması için çok daha az teşvik olacağı düşüncesi iyiydi. Eski Spor Bakanı Tracey Crouch tarafından yönetilecek, İngiliz futbolunun yönetimiyle ilgili daha geniş ve taraftarların öncülüğünde bir incelemenin hemen başladığının duyurulması eski-yeni işbirliğinin gelenekleri devam ettirmesi açısından önemliydi.

NELERİN FARKINA VARMALIYIZ?

  • Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FİFA) kuruluş metnine imza atıp, sonra ben dünya futbolunu istediğim gibi yeniden dizayn edeceğim denemeyeceğini.
  • Yeni bir kazanç kapısı yaratma hayaliyle özerk bir futbol alanı oluşturulamayacağını.
  • Kural dışı hareket edince yan yollardan futbol alanına yeniden girilemeyeceğini.
  • Futbolun yarattığı bütünsel birliğin dünyada sevildiğini, benimsendiğini.
  • “Ortak yarar” ya da “futbolun geleceğinin kurtuluşu için” gibi ifadelerin sömürünün kendi egemenlik alanlarını yeniden inşa etme cümleleri olduğunu.
  • Ayrışmanın veya daha da lümpenleşmenin futbolu geri getirmeyeceğini.
  • Futbolun asıl sahibinin taraftar olduğunu.
  • Yaygınlaşan ve baskın etkisi kendini tümüyle hissettiren sanal ve soyut yaşam tarzlarının, insanların direnç dinamiklerinin köşelerini törpülemiş, yuvarlatmış olsa da bunun futbol için geçerli olmadığını.
  • Ve şimdilerde -yeni zamanlarda- yaşam daha kaygan olsa da futbolun kültürel kodlarının tutkal gibi olduğunu.
Twitter: @Hulya__Coskun Instagram:  hulyacoskun