Beşiktaş Kulubü’nde yapılan tarihi kongrenin değerlendirmesine katılım ve oy oranını not düşerek başlayalım. Aidat yatıran toplam 14.950 bin üyeden, 8529 üye oy kullandı. Eski Başkanlar Serdar Bilgili, Yıldırım Demirören, Fikret Orman’la birlikte, yine eski Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve başkanlık yarışında ki Serdal Adalı bir blok oluşturdu. Bu bloğa karşı 5009 oy alarak en rakibine iki binden fazla fark atan Ahmet Nur Çebi Beşiktaş’ın 34. başkanı oldu. Fenerbahçe kongresinde anlam bulan ve hafızalara kazınan hani şu “topunuz gelin” e benzer bir sonuç yaşandı.. …. Oy farkı önemli, çünkü rakamların verdiği mesaj geleceğe dönük projeksiyon yapılmasını sağlıyor. Futbol medyasında ise oy farkına dair yorumcuların değerlendirmelerinin tamamı birbirine benzer; ‘’Şaşırdık’’ ,’’Beklenmedik.‘’ Kısa ve öz bu değerlendirmeyi Beşiktaş’ı ve Beşiktaş kongrelerini yakından izlemiş biri olarak, biraz açıp üyelerin oy verme eğilimlerinin altında yatan nedenlere bakalım. Her şeyden önce kongre üyeleri, kulüp başkanının ne yaptığıyla değil, nasıl yaptığıyla ilgileniyor. Oy kullanan üyeler özellikle Beşiktaş yönetilirken etik konulara karşı hassasiyet gösterilmesini önemsemiş. Oyunculardan, antrenöre, çalışanlardan, işe alımlara, para harcamadan, sponsorluk sağlamaya, kulüp kurallarının oluşturulması ve uygulanmasına kadar bir dizi yönetsel tutumlarda iş yapış şeklindeki şeffaflık oy verme kanaatinde etkili olmuş. Beşiktaş kulübünün kurumsal itibarının her türlü riskten korunmasına özen gösterilmemesinin cezası kesilmiş. Başkanlık /temsil düzeyinde, medya ve halkla ilişkiler iletişiminde, ilişki kurma biçimlerinin önemli olduğu bir başka kanaat alanı olmuş. Efsane başkan Süleyman Seba’dan sonra gelen yönetimler ve Fikret Orman başkanlığında gelen tüm olumsuz yönetsel mesajlar kongre üyeleri tarafından net olarak alınmış ve oylar, geçmiş yönetimlerle ilişkisini koparmadan seçime giren Serdal Adalı’dan kaçmış. … Hem geçmiş başkan Fikret Orman’a hem de yeni Başkan Ahmet Nur Çebi’ye Yunan filozofu Heraclitus şu ifadesiyle bir gönderme yapalım. “Gün be gün; seçtiğiniz, düşündüğünüz ve yaptığınız şey haline gelirsiniz. Bütünlük kaderdir.”

KÜRSÜDE NE SÖYLEDİĞİN ÖNEMLİ

Önceki yazımda Hürser Tekinoktay’ın sürprizinden söz etmiştim. Oylarını artırıp yarışa dahil olmasını beklerken, sürprizi başka yerden geldi. Bir başkan adayı olarak çıktığı kürsüde konuşmasına, “ sizlere kendimi tanıtayım” diyerek başladı. Tanıttı. Oyları iyice düştü. Hatırlatmakta fayda var, ne söyleyeceğin, nasıl söyleyeceğin, kime söyleyeceğin ne zaman ve nerede söyleyeceğin, ya da söylememen gerekenleri bilmen lider olmak istiyorsan, kitlelerle kuracağın iletişimde önemli.

AH ŞU FUTBOL YORUMCULARI

Araba kullanıyorum ve o sırada ‘Radyo Spor’ dinliyorum. İsmini yazmayalım bir gazetenin spor müdürü, futbolda kulüplerin borç miktarlarının büyüklüğünden ve Ocak ayına kadar ödenmesi gereken milyon dolardan bahsediyor. Ve arkasından kulübün (Beşiktaş) forvete bir, orta sahaya iki, defansa bilmem kaç transfer yapmasının zorunlu ve acil olduğunu söylüyor. Olmazsa olmaz diyor. Ya söylediklerini kulakları duymuyor, ya transferlerin parasız yapıldığını sanıyor, ya da menajerlerle çalışıyor. FİLM ÖNERİM: İki nedenle bu filmi önerdim. Birincisi, iletişim danışmanlarının çalıştığı kişilere ve kurumlara yönelik yapılan iletişim çalışmalarında kampanya sürecinin nasıl geliştiğine dair güzel bir örnek olması. İkincisi sadece siyasal iletişim değil spor iletişimi bağlamında başkanlık seçimlerine ve süreçlerine, filmin dinamikleri üzerinden bakılması. Film: Bizim Adımız Kriz (Our Brand is Crisis) Oyuncular: Sandra Bullock, Anthony Mackie, Zoe Kazan Yönetmen: David Gordon Green