Yüksek müsaadenizle Türk olabilir miyim?

Yayın tarihi: 5 Haziran 2024 Çarşamba 4:33 pm - Güncelleme: 5 Haziran 2024 Çarşamba 4:33 pm

Demet Cengiz

Email: [email protected]

Twitter: @demetce

Hiçbir soruna çözüm üretmeyen ve hatta sıkıştıran ‘kimlik siyasetinin’ daha derin problemleri perdelemek için kullanıldığına, hukuk ve değerler üzerinden sağlanacak toplumsal uzlaşmaların kendiliğinden bütün kimlik sorunlarını çözeceğine inanan biri olarak Türk olup olmamak üzerine birkaç söz etmek isterim.

Başlarken dünyanın büyük çoğunlukla ulus devletlerden oluştuğunu buraya not düşelim.

‘Türk vatandaşı’ denince söylenen ve anlaşılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak. Bir de kökleri Sibirya ve Orta Asya’ya uzanan ‘Türk’ var. Bütün tartışmalar ikisinin aynı kelime olmasından kaynaklanıyor sanırım. İngilizcede bu kavramlar daha belirgin. Turk ve Turkish; ilki etnik bir kimliği ikincisi ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ifade ediyor.

Macar bir arkadaşım bana “Sen Turkish, ben Turk” demişti. Kelimeleri özellikle İngilizce olarak bıraktım. Türki, Türkik gibi tanımlamalar olduğunu da anımsayalım.

Buralara ilk kez Turkiya, Türk eli, Türk yeri, Türk diyarı diyenler de Türkler değil. Ki bu adlandırma ta Selçuklu dönemine kadar gider. Ki bu topraklar ki biz Rumeli (Rum/Roma diyarı) demişiz.

***

DNA testi yaparak bize Türk/Türk değil tanısı koymaya kalkanlara sormak lazım. Peki İtalyan diye bir ırk var mı? Irk kelimesini malum şahıs kullandığı için özellikle kullanıyorum. İngiliz diye bir ırk var mı? Fransız? İspanyol? Kastilyalı mı demeliyiz yoksa?

İtalyan devlet adamı Massimo d’Azeglio’nun çok meşhur bir sözü vardır: “İtalya’yı kurduk şimdi sıra İtalyanları yaratmakta.”

Bugün İngiliz dediğin ulus/millet/ırk her ne ise Angluslar, Saksonlar ve Jütilerden oluşan Cermen halkları; Danlar, Norveçliler, İsveçliler ve Kuzey Cermen halklarından oluşan Vikingler; kökleri Normandiya’ya dayanan Frenk ve İskandinav karışımı halklardan mütevellit Normanlar (Kuzeyli adamlar) ve Bretonlar’dır (Keltler). Tam tükürük toplacak ülke!

Peki bu ne? Bu ‘sonuç olarak İngiliz’ demek. Biz de ‘sonuç olarak Türk’üz ve tam olarak saygı gösterilecek yer burası. ‘SONUÇ OLARAK!’

Tersi bir örnek de vereyim. Bazen duyarsınız, “Alevi Kürt olmaz” veya “Arap Alevisi olmaz” derler. E olmuş! Sonuç olarak var. Ne yapacağız bu insanları? “Siz yanlış olmuşsunuz, gidip bir daha -düzgün- olun gelin mi” diyeceğiz?

Irkı ister tükürüğünden (DNA) gelsin ister ‘sonuç olarak Kürt’ veya ‘sonuç olarak Arap’ olsun saygı görecek.

Ki ben Hatay’da ülkenin istila edilmesine karşı çıkıp “Ben Türk Arabıyım” diyen pek çok insana denk geldim. Aynı lafı edenleri Siirt’te, Urfa’da, Gaziantep’te, Adana’da da gördüm.

Nasıl istiyorsa öyle söylesin. Türk Arap desin veya Türk-Arap, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Arap, Türk vatandaşı Arap, Arap…

Bir kişinin bir ‘şey olmaya’ zorlanması kadar bir ‘şey olmamaya’ zorlanmasına da karşı çıkıyorum. Yüksek müsaadenizle Türk olabilir miyim? Buna hiçbir yüce değer veya aşağılık bir duygu atfetmeden…

***

Osmanlı’da geciken milliyetçilik akımlarının sonuçlarını bugün yaşıyoruz. Ki bana göre Osmanlı’dan en geç çıkan milliyetçilik akımları ne yazık ki bugün en primitif kalanlardır. Bakınız Türkler, Kürtler ve Ermeniler. Konuya geç uyandıkları için bugün hâlâ birbirlerini yiyip bitirmekteler. Kendileriyle ilgili her türlü olumsuzluğun/geri kalmışlığın üstesinden ötekini suçlayarak gelme çabasındalar.

Osmanlı’da olmayan ‘Türk bilincini’ Yakup Kadri romanlarında, sosyolog Niyazi Berkes’in anılarında bulmak mümkündür. Berkes, Meşrutiyet döneminde Fransız Milli Kütüphanesi’ne giden üç Osmanlı aydınının formdaki ‘nasyonalite’ sorusuna önce Müslüman, sonra Osmanlı yazdığını, görevlinin uyarması ve yardım etmesiyle Türk olduklarına uyandıklarını anlatır.

Sosyolog Prof. Dr. Besim Dellaloğlu bu anekdotu aktarırken Türk milliyetçiliğinin nasıl Yunan, Ermeni, Sırp, Arnavut ve Arap milliyetçiliğinin gerisinde kaldığına dikkat çeker.

Ziya Gökalp ise Osmanlı’da Enderun’da Türk olmayanların Türk yapıldığını, medresede ise Türk olanın Türk olmayan yapıldığını anlatır.

Bütün o kendini övmelerin, geçmişe duyulan özlemlerin altında yatan temel duygu da buradan geliyor. Geç kalmışlık ve yetersizlik duygusu…

Yunanistan kuruluşunun ikinci yüzyılını kutlarken sen neden ülkenin kuruluşunun yüzüncü yılını kutluyorsun, konuya bir de buradan bak.

***

Yunanistan demişken… Hep “Yunanlar bizim her şeyimizi çalıyorlar” diyoruz ya. Bunu bir tek biz demiyoruz. İtalyanlar, Bulgarlar, Makedonlar da diyor. Peki ama neden? Aynı geç kalmışlık ve yetersizlik duygusundan. Avrupa medeniyetinin temelini atan, bilimi ve felsefeyi kuran antik Yunanın güncel mirasyedileri bugün hiçbir şey üretemediği, neredeyse hiçbir alanda başarı gösteremediği, yeni hiçbir söz söyleyemediği için yoğurdu çalıyor. Başarısız, umutsuz insanlar gibi toplumlar da geçmiş ihtişamlı günlere özlem duyuyor. Onun olan-olmayan her şeye sarılarak, çalarak kendini yüceltmeye çalışıyor. Bir köktür tutturuyor.

Dünya ekonomisinde, politiğinde, sanatında ve kültüründe söz sahibi İtalya’yı, Fransa’yı, Almanya’yı böyle çiğ hırsızlıklarda ve kendi kendini tebrik etme faaliyetlerinde görmeyiz. Hâlâ güneşi batmayan bir imparatorluk olan Birleşik Krallık’tan bir İngiliz’i “Biz dünyayı yönetiyoruz” derken görmeyiz. “Hey yavrum hey paraya biz yön veriyoruz” diye hava atan bir İsviçreli görmeyiz.

Bu boş boş kendini övmeler, böbürlenmeler -tekrar ediyoum- hep yetersizlikten, aşağılık kompleksinden…

Uzak bir örneğe bakarsak belki daha iyi anlarız. Kendini öven, yalanlar uyduran Kuzey Kore ve tevazu sergileyen Güney Kore… İkisi de aynı millet…

Türklüğü bir varoluş krizine dönüştürenlere neden bu kadar çok tepki verildiği üzerine çok düşündüm.

Tepki büyük çünkü:

“Türk yoktur” demenin huy edinilmesi…

Lozan’ın gizli maddelerinden umudu kesenlerin Kurtuluş Savaşı’nı inkârı…

Özellikle son 10-12 yıllık planlı istila, vatandaşlık ve toprak satışının yarattığı tehdit algısı…

“Türkiye’yi Araplaştıracağız” diye saçmalayanlar…

Araplara övgüler düzerken diğer tüm kimlikleri aşağılayanlar…

Ümmetçiliği pohpohlayanlar…

‘Türk edebiyatı’ diyemeyenler…

“Türkiyeli” diyerek vatandaşlığı hemşehriliğe indirgeyenler…

Şu günlerde kendi siyasi partisini kurmanın heyecanı içinde olan Yavuz Ağıralioğlu “Biz Türk’ün Müslüman olmayanına Türk demiyoruz. Müslüman olmayan Kürt’e niçin Kürt diyelim? Niçin insan diyelim” demişti, hatırlar mısınız? Peki Sayın Ağıralioğlu, biz size ne diyelim?

Gelin şu basit prensipte anlaşalım: Kim ne istiyorsa o olsun. Kimse kimseye ne olduğunu da ne olmadığını da dayatmasın.

İnsanı değerli kılan ‘değerleri’ olmalı, atalarının sallarla Manş Denizi’ni aşıp Cornwell’e yerleşmiş Kuzeyli halklar olmaları veya olmamaları değil.

Atalarınızı övmeyi bırakın. Atalar kültü tüm dinlerin atası…

Meraklısı için not: Kan grubum A rh negatiftir. Çok meraklıların araştırması sonucu ortaya çıkan köküm 1600’lerin Volgograd’ına uzanmaktadır.

Kaynak: HABER MERKEZİ