Bir koronavirüs paniğidir aldı başını gidiyor. Elbette haklı bir panik bu, sonuçta Dünya Sağlık Örgütü “pandemi” ilan etmiş… Hepimiz herkes dikkatli yaşamak, güvenilir kaynakların belirttiği önlemleri almak zorundayız kuşkusuz ama bizim için öldürücü, geleceğimizi karartan, özgürlüklerimizi sınırlayan virüs yalnızca bu ‘Covid-19’ değil. Biz yıllar yılıdır dincilik virüsü başta olmak üzere; nefret, rüşvet, cehalet, hukuksuzluk, adaletsizlik, yoksulluk, bencillik, adam kayırmacılık, yasakçılık virüsleriyle de baş etmeye çabalıyoruz. Bu 12 Mart’ta yine yasakçılık virüsü karşımıza çıktı ve ‘ben covid-19’dan da beterimdir birader’ dedi bir kez daha…
Pek çoğunuz biliyorsunuzdur; “Grup Yorum” yıllardır protest müzik yapan, ülkemizin saygın müzik topluluklarından biri. Hayli zamandır “İdil Kültür Merkezinde” ağır baskı altında müzik çalışmalarını sürdürüyorlardı, fakat en azından grup üyeleri bir aradaydı. Uzunca bir zamandır o şansları da ellerinden alınmış durumda. Grubun iki üyesi İbrahim Gökçek ve Helin Bölek iki yüz günü aşkın bir süredir ölüm orucundalar ve mahpuslukları da zaten sağlık gerekçesiyle ev hapsine dönüştürülmüştü. Diğer üyeler; Sultan Gökçek, Bergün Varan, Ali Aracı, Emel Yeşilırmak hâlâ mahpusta, bir kısmı yurt dışında, bir kısmı yurt içindeler; yani bu halk müziğimizin özgün sesleri darmadağınık durumdalar. Bütün istekleri, müzik grubunun yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan üyeleri de dâhil olmak üzere, İdil Kültür Merkezindeki müzik çalışmalarını yeniden hep beraber sürdürebilmek… Fakat bizim yasakçı virüs hemen harekete geçiyor ve “efenim, onlara izin verirsek, müzik yoluyla biz virüsleri yok edebilirler mazallah…” deyiveriyor ve bu en sıradan insani isteklerinin gerçekleşmesine izin vermiyorlar yazık ki…
İçinde benim de yer aldığım; Gazapizm, Suavi, Hüsnü Arkan, Duvara Karşı Tiyatrosu, Niyazi Koyuncu, Pınar Aydınlar, Hilmi Yarayıcı, Erdal Bayrakoğlu, Barış Atay, Hamit Demir, Cevdet Bağca, Praksis, Sokak Orkestrası gibi bir grup sanatçı, bedenini ölüme yatırmış ve mahpus damında elleri kolları bağlı bu müzik insanlarına ses olalım, taleplerini sahiplenelim, gerekli toplumsal baskının oluşmasına katkımız olsun diye bir etkinlik içinde yer alacaktık 12 Mart’ta ama olmadı! Yasakçı virüs izin vermedi yine. Hatta etkinliğin yapılacağı Ahmed Adnan Saygun Kültür Merkezi önünde açıklama yapmamıza bile izin vermedi; e yasakçı virüs, covid-19’dan geri mi kalacaktı yani? Basın açıklamasını İzmir Barosu Salonu’nda yapabildik ancak. O açıklamayı değerli bulduğum için de bu hafta bu köşeye alıyorum:
BASKI VE YASAKLAR SESİMİZİ BASTIRMAYACAK
“Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson/ İnci dişli zenci kardeşim/ Kartal kanatlı kanaryam/ Türkülerimizi söyletmiyorlar bize/ Korkuyorlar Robson, şafaktan korkuyorlar/ Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar/ Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan/ Sımsıkı bir/ ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar/ Sevmekten korkuyorlar bizim Ferhat gibi sevmekten…”
Nazım Hikmet daha sonra Dünya Barış Konseyi ödülünü paylaştığı dostu Paul Robeson’a bu mısralarla sesleniyordu. Amerikalı oyuncu, atlet, bas - bariton ses sanatçısı, yazar, sivil haklar savunucusu Paul Robeson o sıralar Amerika’da ırkçılıkla mücadele ediyor, CIA tarafından takip ediliyor ve aynı zamanda Ku Klux Klan tarafından tehdit ediliyordu. Nazım Hikmet de Bursa Cezaevinde tutukluydu.
Sanat var oldukça ezilenler, yoksullar, emekçilerden yana olan sanatçılar, tarihin her döneminde baskı görmüşler, hapis yatmışlar, ölümlere meydan okumuşlar hatta öldürülmüşlerdir. Türkiye de bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Ezilenlerin, emekçilerin sesi olduğu için birçok sanatçımız hapislerde yattı, soruşturmalar geçirdi, yurt dışında yaşamaya zorlandı, ülkesine hasret yaşama veda etti.
Grup Yorum üyeleri, ülke halklarına konserler vermiş, milyonları türkülerinde buluşturmuş; direnişlerde, grevlerde emekçilerin yanında olmuş bir müzik grubudur. Muhalif müziğin simgelerinden olan Grup Yorum üzerinde iktidarların hep baskısı oldu. Ancak 2015 yılından itibaren grup üyelerine yaşam hakkı bile tanınmıyor.
Bugün itibariyle Grup Yorum üyeleri İbrahim Gökçek 269, Helin Bölek 266 gündür ölüm orucundadır...
Ancak bırakın onlara yaşam hakkı tanınmasını, onlarla dayanışma göstermeye bile izin verilmiyor. Grup Yorum üyelerinin durumuna dikkat çekmek, dayanışmamızı ifade etmek adına bu akşam Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlemeyi amaçladığımız etkinlik, İzmir Valiliği tarafından herhangi bir gerekçe sunulmaksızın yasaklandı. Grup Yorum’un sesine ses olmamızdan, onların adil yargılanma ve özgürce sanatlarını icra etme taleplerini dillendirmemizden korkuldu. Bununla da yetinilmedi; bugün bu açıklamamızı sokakta yapmamız, onların seslerini, taleplerini İzmirlilere ulaştırmamız yeni bir yasak kararıyla engellendi.
Oysa görmek, duymak, ses vermek insan olan herkesin görevidir. Buradan, duymak isteyen kulaklara sesleniyoruz. Adaletsizliğin, baskıların, düşmanlaştırmaların, kindarlığın bayraktarı olan bu iktidarın yasaklamaları, onların taleplerinin ne kadar haklı olduğunun göstergesidir. Bu ülkenin demokrasi güçleri olarak aydınlık yüzlü gençlerimizin hayata tutunması, bizlerle birlikte türkülerini söyleyebilmesi için ses veriyoruz, tüm baskı ve yasaklamalara rağmen bundan vazgeçmeyeceğiz.
Bizler demokratik kitle örgütleri olarak; Grup Yorum üyelerinin taleplerinin kabul edilmesi, açlık grevi ve ölüm oruçları süreçlerinin, ölümler yaşanmadan son bulması için, iktidarı aklıselim davranmaya davet etmiştik. Ancak yasak uygulamalarından görünen o ki, yeterli toplumsal baskı olmaksızın bu iktidar, aklıselim davranmayı tercih etmeyecek. Bu nedenle bütün toplumsal kesimleri, Grup Yorum’un taleplerini sahiplenmeye, seslerine ses olmaya, ölümlerin önüne geçilmesi, sanatın özgürleşmesi adına duyarlı olmaya, gereken toplumsal baskıyı oluşturmaya çağırıyoruz…” Demiştik bu açıklamayla…
Umalım bu yasakçı virüs de, şu korona virüs de bir an önce ülkemizi, dünyamızı terk etmiş olsun. Değilse hem hayatlarımızdan, hem özgürlüğümüzden olacağız ve artık buna tahammül kalmadı; çünkü bıçak kemikte!