Yeni infaz düzenlemesi ile yüz bine yakın tutuklu ve hükümlünün tahliye olması bekleniyor. Ancak salgın nedeniyle hazırlanan düzenlemeden gazeteciler ve siyasi tutuklular faydalanamıyor.
Buna göre terör başlığı altında yargılanan ancak düşüncelerinden dolayı hapiste tutulan gazeteciler, yazarlar, aydınlar, hak savunucusu da salgın riskine rağmen cezaevlerinde kalmayı sürdürecek. Osman Kavala bunlardan biri. HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş da infaz indiriminden yararlanamayacak. İnfaz düzenlemesi kapsamına cezaevindeki gazeteciler de alınmadı. 70 yaşındaki gazeteci Ahmet Altan bu isimlerden biri. Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve diğer gazeteciler de içeride kalacak.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, “Terör suçları, gazetecilik ve düşünceyi ifade özgürlüğü ile yan yana getirilmemelidir. Halkın haber alma, bilgilenme ve gerçekleri öğrenme hakkı için çalışan gazetecilerin yapılacağı söylenen düzenleme kapsamı dışında bırakılması kabul edilemez” diyor.
Sanatçı Zülfü Livaneli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a koronavirüs salgını dolayısıyla tekrar gündeme gelen infaz indirimi taslağı hakkında bir mektup yazdı. “Kanun teklifinin içeriği, yapılan uyarıların dikkate alınmadığını, teklifte yer alan hükümlerin, evrensel insan hakları standartlarınca kabul edilmiş olan infaz hukukunun eşitlik ilkesine tümden aykırılık teşkil ettiğini ortaya koymaktadır” dedi.
Mektup şu görüş ve taleple şu ifadelerle son buldu:
“Ülkemizde tartışmalı tutuklama kararları ve mahkumiyet kararları nedeniyle ceza ve tutukevleri gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, hak savunucuları, sivil toplum önderleri ve muhaliflerle doludur. Bu insanlar duyarlılıklarından dolayı, hiçbir ilişkileri olmayan terör suçlarından tutuklanmış veya mahkum edilmişlerdir. Kanun teklifi maalesef bu olgu göz önünde tutulmaksızın hazırlanmıştır” diyor.
Tele1’e konuk ettiğim Avukat Başar Yaltı, tutuklama ile ilgili kararların uluslararası yargı kararlarına tamamen aykırı olduğunu, iddianamelerin bile hazırlanmadığını, hiçbir suçlamanın olmadığı, ön yargı ile hiçbir delil karartma ve kaçma ihtimali bile olmaksızın tutuklandıklarını belirtti ve bu yasanın ‘vicdanları rahatsız eden’ en büyük kısmının bu olduğunu dile getirdi. Bu infaz düzenlemesi örtülü bir “af yasası”dır. Adı “terör suçlaması” olarak nitelenen suçlardan tutuklu ve hükümlü binlerce kişi bu düzenlemeden yararlandırılmamaktadır. Çünkü bu kişiler iktidara muhalefet etmektedirler. Çünkü bu insanlar ‘muhalif’ oldukları için içeridedirler.
Hükümlüyü topluma yeniden kazandırmak ya da ıslah etmek için bir kısım iyileştirmeler yapmak gerekebilir. Üstelikte, hapishanelerin kapasitenin üstünde bir doluluk oranında olduğu ve daha da önemlisi, dünyada hiç yaşanmamış bir virüs dönemi yaşandığı bu dönemde böylesi bir yasa önemlidir, belki de gereklidir.
Ama ya vicdanlar? İşte böyle bir zaman, vicdanları da rahatlatmak ve yargıya güveni artırmak için bir fırsattır. Bu fırsattan yararlanmak gerekir. Belki 100 bine yakın kişi tahliye olacaktır ama o vicdanlarda yer etmiş, en azından tutuksuz yargılanmaları gereken kişilerin tahliyesi gerçekleşmedikçe yargıya olan güven hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Hatta güvensizlik daha da artacaktır.