Türkiye’de son yıllarda vatandaşlara ne yazık ki sakin bir yaşam nasip olmadı ve pek çok beklenmedik hadise art arda gelip belirsizlikler sarmalı ülkeyi tam anlamıyla sarıp kuşattı. Sayısız insan değil beş – on yıl ileriye doğru plan yapmayı, birkaç yıl ötesini dahi öngöremeyecek duruma geldi. Tüm bunlar her geçen sene ülkede olağanüstü değişiklikler ve çalkantılar yaşanması sonucunda oldu. Değişim ve dönüşümler hem iç politikada hem de dış-global eksende yaşandı. Sadece son birkaç sene zarfında Türkiye Cumhuriyeti üç çok ciddi ve temel kırılma ve şok yaşadı. Önce önemli kısmı Türkiye’yi geçici ve taktiksel barınma yeri olarak kullandıktan sonra Avrupa Birliği’ne sıçramaya çalışan Suriye, Afganistan, Irak ve Afrika ülkelerinden mültecilerin kitlesel istilası. Ülke bu durumu Brüksel ile çözmeye çalışırken üstüne Kovid-19 kod adlı salgın hastalık baş gösterdi ve ülke ekonomisine son acı darbelerden birini indirdi. Ardından da Kovidden kaynaklı abartılı önlemler tam kaldırılmaya başlanmışken bu sefer de ülke üst üste iki yıkıcı zelzele felaketiyle sarsıldı.

HALKIN KENDİ ENERJİSİ VE ÖRGÜTLÜLÜĞÜ YARDIM SEFERBERLİĞİNDE MOTOR GÜÇ OLDU

Yukarıda sıralananlar uzak ara her ülkenin kaldırabileceği türden kırılma momentleri değil. Türkiye her şeye rağmen bu darbelere dayanmaya çalışsa da ekonomistler depremden kaynaklı yeniden inşanın maliyetinin 100 milyar dolara kadar çıkabileceğini söylüyorlar. Rakamlar ise oldukça yaklaşık çünkü devlet, sadece yıkılan 140 küsur bin yıkık apartman ve evi yeniden inşa etme değil, sistim dayanıklılık kriterlerini karşılamayan hafif ve orta hasarlı evler başta olmak üzere on binlerce konutu da yıkmak suretiyle, onları sıfırdan bina etme göreviyle de karşı karşıya. Gene de ülkenin kitlesel seferberlik geleneği, zorluklarla başa çıkma enerjisi ve de halkın bu gibi felaketlerdeki örgütlenme refleksleri; bu yıkımın da yaralarının er geç ve olabildiğince sarılması olanağını veriyor. Yeraltı sarsıntıları sona erdikten sonra, büyük ölçüde hasar gören yerleşim birimlerinde gönüllü kurtarma tim ve grupları adeta seferber olmuşlardı. Salt bütün güçleriyle insanları enkazdan çıkartmaya uğraşmakla ve özel ekipmanların çalışabilmesi için el yordamıyla sokakları temizlemeye çabalamakla kalmadılar fakat aynı zamanda felaketi fırsata çevirmeye girişen yağmacıları da bulup kendi birtakım yöntemleriyle cezalandırdılar. Benzeri yüzlerce gönüllü yardım birliği ve topluluğunun kolektif emekleri sayesinde, depremin en sert vurduğu birçok yerleşim yeri bir hafta kadar bir zaman içinde, ilk saatlerdeki kadar ürkütücü ve korkunç görünmüyordu artık. Evet, evler harabeye dönmüştü ancak, en azından sokaklardan araçlar geçebilir hale gelmişti. Böylelikle, hayatta kalan insanlar yavaş yavaş nerede geceleyebileceklerini öğrenmeye, su ve yiyecek elde edebilecekleri ve de kısmi de olsa para yardımı alabilecekleri noktaları bulmaya başlamışlardı. Yine, yüz binlerce insan kimlik belgelerini yeniden çıkartmak ve akrabalarının kaderini öğrenmek için müracaatta bulunmaya başlayacaklardı.

BATI, UKRAYNA’YA VERDİĞİ HİBELERİN ADETA KIRINTISI KADAR TÜRKİYE’YE YARDIM YAPTI

Ve tüm bunlar arasında Türkiye mayıs ayında başkanlık ve parlamento seçimlerine gidiyor. İktidar her şeye rağmen jeolojik felaketi seçimleri daha geç bir tarihe ertelemek suretiyle zaman kazanmak maksadıyla kullanmayı tercih etmedi. Bu karar hükümetin lehine mi aleyhine mi olacak, bunu yakın gelecek gösterecek. Öte yandan mayıs ayına kadar doğal felaketin yaralarının önemli ölçekte de olsa sarılmasını beklemek hiç de gerçekçi değil. Tabii mevcut muhalefet güçlerinin ne denli koordineli çalışacağı da siyasi neticeyi tayin etmiş olacak. Üçüncü ve en mühimi ise kuşku götürmez ülkenin iktisadi durumu. GSYİH şimdiden en iyimser tahminle yüzde 1’den biraz fazla bir oranda küçülmüş halde. Bu arada seçim sürecini özel bir dikkatle takip edecek kesimlerin başında batı ülkelerinin büyükelçilik ve konsoloslukları gelecek. Türkiye’nin bilhassa son yıllarda Vaşington, Brüksel ve Londra’nın favori ülkeleri listesinden çoktan çıktığı herkes açısından aşikâr. Her şeye rağmen nedenler epey açık ve net: Dış politikada fazla bağımsız bir çizgi izlenmek istenmesi ve de kendi pragmatik çıkarları temelinde Batı’nın ekseninden iyiden iyiye kopma yoluna gidilmesi. Tam da bundan dolayı olsa gerek Kolektif Batı, Türkiye’ye 6 Şubat’ı takip eden gün ve haftalarda verip verebileceği yardımın en asgarisini temin etmişti. Aynı Batı, yeni favori atı olan Ukrayna’ya ise Türkiye’ye tedarik ettiği deprem yardımlarının kat be kat fazlasını değişik sahalarda vermeye devam etmekten imtina etmemişti… Kesin olan bir şey var ki o da, Türkiye seçimleri ve sonuçlarının geniş bölge ve hatta dünya jeopolitik dengeleri açısından da olağanüstü ehemmiyet arz ettiği…