Filistinlilerin çocuklarını bombaların önüne atıp video çektiğini iddia eden sözüm ona yazar Azra Kohen, hızını alamayıp bir de “Soyda ciddi bir problem var” diyebilmiş. Yanlış neresinden düzeltilebilir ki? Soydan başlayalım. Sonra bu soylu yazarın bilinen- bilinmeyen vukuatlarını hatırlayalım. Bir soyun bozuk olduğuna hangi kriterlerle karar veriliyor? Soy nedir ilk başta? Sevmemek başka bir milleti aşağılamak başka! Hele de ölen çocuklar üzerinden… Basının yalan/yanlış haber yapması, propaganda yeni değil. Bu çağın insanlarının uydurulmuş haberlere karşı her zamankinden daha dikkatli olması gerekiyor. Bu ayrı konu. Refah’ta çadırlarda yaşayan, açlıkla terbiye edilen insanları kamuoyu oluşturmak için sahte videolar çekmekle suçlamak için bir insanın vicdan denen o yüce duygudan tamamen yoksun kaldığını düşünebiliriz. İsrail devletinin yarattığı terörden İsrail vatandaşları bile yaka silkerken Filistinlilerin çocuklarını bombaların altına değersiz birer figüran gibi bıraktığını düşünmek, bunu ilan etmek… KORKUNÇ! Oysa İsrail, sadece Filistinlileri katletmiyor Yahudilerin tarihi tüm haklılıklarını yok ediyor, tüm dünyaya işkence ediyor. Bu uzamış işkence dünya insanlarını katlanılmaz acılara sürüklüyor. Araplar ve Müslüman ülkelerin sesi çıkmazken Batı’da üniversiteler başta olmak üzere sivil toplum “Yeter artık” diye bağırıyor. İsrail’in zulmüne başkaldıranların çoğu konuyu ne din ne de millet üzerinden ele alıyor. Tek bir değer üzerinden haykırıyorlar: İnsanlık! Yahudi soykırımına tepki gösterenlerin de ortak değeri aynıydı: İnsanlık! Netanyahu ve benzerleri “İnsan değil” bunlar derken, sözüm ona bir yazar çıkıp “Soyda problem var” dediğinde tam da bu katliamcıların yanında hizalanır. Soyda problem varsa kırın o zaman, öyle mi? Dün Enver Aysever’in konuyla ilgili yayınını izledim. Üç sözüne dikkat kesildim: Hitleri bile geçmiş! Müritleri olan bir tarikat lideri gibi davranıyor. Nasıl yazarsa Türkçesi 10 üzerinden 10(?)! Belki de asıl üzerinde durmamız gereken bu insanlar kim ve neden akil insan gibi her konuda topluma ayar veriyorlar.

***

Azra Kohen, klinik psikolog olmadığı halde bu titri kullandığı için yıllar önce gündem olmuştu. O günlerde de şimdi olduğu gibi karanlık bazı gizli güçlerin(?) hedefi olduğunu ilan etmişti. Kim bu gizli karanlık güçler? Tapınak Şövalyeleri mi? AKİLAH (AK İlah, Azra Kohen İlah) mahlasını kullanan yazar için Enver Aysever, tarikat lideri gibi davrandığını ve müritleri olduğunu söylüyor. İlahi Enver! Adını ilah koymuş; ne tarikat liderliği?!... Aldığı PR desteğiyle gittiği kadın derneklerine bilirkişi olarak yaptığı konuşmalarda “Kocam benimle kahve içebilmek için dört yıl peşimden koştu” diyerek ilham veren… Pandeminin ilk günlerinde İtalya’da bir hastanede doktorun kendisine “Aman Tanrım siz nerede büyüdünüz? Kanınızda ne kadar çok antikor var” dediğini aktararak -kimsenin aklına gelmez- kanındaki antikorları öven… Yine bilirkişi olarak diş macunlarındaki florürün epifiz bezinin kireçlenmesine yol açtığını ilan eden… Pek çok kitabına intihal suçlaması yapılan… İlk romanı Fi’nin editörü Haluk Bener ile davalık olan… Yayınevleriyle davalık olan… Dizi yapımcısıyla davalık olan… Yazarlarla davalık olan… Ortak iş yaptığı pek çok kişiyle davalık olan… Vs. Vs. Vs. … Gelin ben size yazarın başka bir cehaletini anlatayım.

***

İlgi duyduğum konuları sürekli deştiğim için insan, dinler, din felsefesi, insanın inançla kurduğu ilişkiyi incelerken herkes gibi kendimi Sümerlerde buldum. Bir yandan Samuel Noah Kramer ve Muazzez İlmiye Çığ gibi konunun GERÇEK uzmanlarına başvuruyorum bir yandan internette dolaşıyorum; karşıma ne çıkarsa okuyorum. İnternette karşıma Sümer Tanrısı Enki’nin kayıp tabletleri çıktı. Toplam 14 tablet vardı. Dili sürükleyiciydi ve yaradılış, cennetten kovulma, tufan gibi bilinen dini motifler çok daha güncel ve anlaşılır ifade ediliyordu. Sonunda da bir tür atom bombasıyla Sümerlerin sonu geliyordu. Okuduğum metin çok güzeldi ama ‘fazla’ iyiydi. Onu da deşmeye başladım. Enki’nin kayıp tabletlerini ararken “Enki’nin Kayıp Kitabı”nı buldum. Türkçeye de çevrilmiş. Baskıları çoktan tükenmiş kitabı gidip ta yayıncısından aldım. Araştırma Google taraması yapmak değildir, dostlar, tam olarak böyle bir şeydir. İnternette kayıp tabletler diye okuduğum uzun metin, pek çok hurafenin birinci kaynağı ve tartışmalı bir isim olan Zecharia Sitchin’in kurgu bir romanıydı. Şimdi bütün bunlarla Azra Kohen’in ne alakası var değil mi? Keşfimi anlattığım bir arkadaşım, 14. tableti Azra Kohen’in ‘Gör Beni’ isimli romanında okuduğunu söyledi. Baktım Pelin Batu’nun bir TV programına konuk olan yazar, kayıp 14. tableti romanına aldığını filan anlatıyor. Pelin Batu gerçek bir entelektüel olduğu için anlamıyor bunu. Bir tarihçi kayıp bir tabletin ortalıkta dolaştığını nasıl anlasın?!... Kendini yalanlayan beyanat! Arkadaşımdan romanı alıp taradım ve evet, internet çöplüğünde sanki Sümer Tanrısı Enki’nin kayıp tabletleri gibi dolaşan metin, 417’inci sayfadan itibaren romanda aynen aktarılmıştı. Psikolog(!), yazar(!), araştırmacı(!), yaşam gurusu(!) AKİLAH, Google’da bulduğu metni romanına komple almış. Sanırım internette bulduğu kayıp tablet metnini gerçek zannetmişti. Farkında bile değildi. Kim bilir belki de bu yazıyla öğrenir. Üzülerek söylüyorum yeterince para dökerseniz Türkiye’de yazar, psikolog, araştırmacı, ressam, şef, her şey olursunuz. Ey toplum, sen de her meczuba sırf popüler diye hayran oluyorsun. Bir aydının bu topluma gücenmemesi mümkün mü? Bu kaçıncı yazar skandalı? Yayıncılık dünyası biraz da çuvaldızları kendine batırmalı mı, ne dersiniz?