Epeydir herkes gençlere açık mektup yazıyor, seçim için çağrıda bulunuyor. Gençleri bunaltıyor da olabiliriz, genç olmayanlardan umudumuzu kestiğimizi çok belli edip onları gücendiriyor da. Kimseye, kime oy vermesi gerektiğini söyleyemem. İşsiz bir gazeteciyken de söylemedim. Bu davranışın meslek etiğine uygun olmadığı açık ve net… Ancak partizan ve militan gazeteciler(?) mesleği öylesine hırpaladılar ki herkes biraz savaştığı düşmanına dönüştü.
Gençlere ve genç olmayanlara seçimle ilgili verebileceğim tek tavsiye yaşamın bütünü için de geçerli: Delicesine bir insana, bir fikre bağlanmak yerine ‘ilkelere’ bağlanın. İnsanların söylediklerine de bakın elbette ama en çok yaptıklarına dikkat edin. İlkeleri olmayan, değerlerden yoksun, kuralları (kanunları) hiçe sayan kimseye güvenmeyin. Kural tanımazların, kurnazların yaratacakları sahte bir yüce amaç uğruna neyi ne kadar esnetebileceklerini asla tahmin bile edemezsiniz.
Sık sık “Bu son seçim olabilir” uyarılarını duyuyoruz. Bunun son seçim olmasını istemiyorsak laik, demokratik, hukuk devleti olarak kalmak zorundayız. Kim buna hizmet ediyorsa onu seçin.
***
İlkeler, değerler demişken…
Üniversite birinci sınıfı bitirir bitirmez (1996) bir yerel gazetede çalışmaya başlamıştım. Gazetenin sahibi komünistti; sabah akşam nutuk çekerdi. Çok az bir maaş vereceklerini söylemişlerdi. Bir buçuk ay çalıştıktan sonra ayrılırken bana vadettiği maaşın beşte birini erinerek vermişti.
Aynı günlerde sınıf arkadaşım İrem’e kiralık ev bakıyorduk. Emlakçı ona namaz vakitlerine göre randevu veriyordu. Cuma namazı vakti ev görmek isteyen İrem’i bir güzel azarlamıştı. İrem beğendiği bir evin kirasında indirim olabilir mi, diye sormuştu. Emlakçı ev sahibinin asla indirim yapmayacağını bildirmişti. Gel zaman git zaman ev sahibiyle iyi ilişkiler geliştiren İrem öğrendi ki kendi alacağı komisyon azalmasın diye emlakçı ev sahibine kira indirimini sormamıştı bile. Zar zor geçinen bir öğrencinin elde edeceği fiyat avantajını sabote etmişti.
O yaz sonu ben Yeni Günaydın gazetesinde staja başlamıştım. İrem ise daha büyük bir gazetede iş bulmuştu. Arkadaşım babasının yıllardır takip ettiği ‘büyük’ bir gazeteciyle aynı gazetede çalıştığı için havalara uçuyordu. Ta ki o büyük saygın gazetecinin tacizine uğrayana kadar.
Daha pek çok örnek verebilirim. İnsanların inançları ve ideolojileri yerine, kendileriyle ilgili öne çıkardıkları kimlik/aidiyet yerine, kim oldukları yerine ‘ne’ oldukları ve ‘ne yaptıklarının’ önemli olduğunu anlamak zorundayız
Kurumsallık deyip mobbinge göz yuman patronları, kız kardeşlik deyip kadınların gözlerini oyanları, eşitlik deyip hemcinslerini kollayan er kişileri, dava deyip cebini dolduranları, memleket deyip vatanı satanları çok gördük. Ve hep göreceğiz.
Benimle aynı yerde durup, hayata benimle aynı yerden bakan bir yalancıya, yolsuza, hırsıza sahip çıkmaktansa, bana zıt ama değerleri olan bir arkadaşı, bir meslektaşı, bir politikacıyı tercih ederim. Zaten ilkesi olanın “Benim hırsızım daha güzel çalıyor” diye bir yaklaşımı olamaz.
***
Yaşam öylesine uzun ki…
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, 2002’de AKP iktidara gelince bütün ömrü boyunca mücadele ettiği CHP’ye akıl verdiğini görürsün.
Emperyalizme ve 6. filoya direnen devrimcileri dövdükleri için pişman olanları görürsün.
“Aslında solcular iyi çocuklarmış” diyen Mehmet Ağar’ı görürsün…
Saf değiştirenleri görürsün.
Erdoğan ile beraber yürüdükleri yoldan ayrılan Gül’ü, Babacan’ı, Davutoğlu’nu görürsün.
Erdoğan’a en ağır eleştirileri getiren Tuğrul Türkeş, Süleyman Soylu, Metin Feyzioğlu, Mehmet Ali Çelebi gibi isimlerin en ateşli taraftarlara dönüştüğünü görürsün.
AKP’nin en büyük kavgasını bir zamanlar en yakın müttefiki olan FETÖ’cülerle yaptığını görürsün.
Bir zamanlar AKP’ye oy toplamaya çalışırken Silivri deneyimi yaşayıp büyük muhalife dönüşenleri görürsün.
İnsanların en karşı çıktıklarının yanına geçtiğini görürsün.
En ayrılmazları karşı karşıya görürsün.
Evet, gençler ve genç olmayanlar…
Yaşam uzun.
Bu yüzden kişileri değil, ilkeleri seçin. Kişiler değişir ama ilkeler sabittir.
Bir siyasi lideri aşırılıkla sevmek sağlıklı bir durum değildir. Kimseyi delice sevmeyin. Birini çok sevecekseniz bu eşiniz olsun. Sevgiliniz olsun. Anneniz, babanız, çocuğunuz, kardeşiniz olsun. Kediniz, köpeğiniz, kuşunuz, saksıdaki çiçeğiniz olsun. Bir çiçeğiniz olsun.