‘Sinan Ateş cinayeti davası bu ülkenin ikinci Susurluk’u olabilir mi?’ Ortaya konulan deliller, faillerin yazışmaları bana hep bunu düşündürdü.

Bu düşüncelerim delilsiz de değil. Dosyaya giren telefon yazışmalarıyla destekleniyor.

Sinan Ateş davasında azmettiricilerden biri olarak yargılanıp ağırlaştırılmış müebbet cezası alan eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın yine aynı davada yargılanan, dosyası ayrılıp tutukluluğunun devamına karar verilen eski Ankara Cinayet Büro amiri Mustafa Ensar Aykal’la olan yazışmalarından bahsediyorum.

Ne vardı bu yazışmalarda. Bir siyasi partinin alt kolu gibi görünen bir ‘Vakıf’ın, yurttaşın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli memurlarından talep ettiği ve hiç ikilenmeden aldığı bilgiler vardı. Örnek mi?

Buyurun:

“14 Kasım 2021’de Tolgahan Demirbaş, telefonunda ‘Cinayet Büro Komiser Mustafa Aykal’ diye kayıtlı kişiye ‘‘Abi sana yine işimiz düştü de” diye mesaj gönderiyor.

Devamındaki mesajlar şöyle:

Mustafa Ensar Aykal: Ne demek başkanım, söyle sıkıntı yok.

Tolgahan Demirbaş: Herhangi bir işlem yapmayacağız ama telefonu kapatan birisi var. Alternatifleri adres veya varsa mevcut numarası lazım bana da. İsmi de lazım.

Mustafa Ensar Aykal: At reis numarayı bakalım hemen.

Tolgahan Demirbaş ‘Lastikçi A’ diye kayıtlı bir numara gönderiyor ve devam ediyor:

Tolgahan Demirbaş: Adres isim varsa açık telefon, eşi vs. Sana zahmet reis.

Mustafa Ensar Aykal: Estağfurullah reis baktırıyorum şimdi.

Bu mesajın ardından Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal, bu kişinin bir fotoğrafını gönderiyor. “Eleman bu mu reis?” diye soruyor. Fotoğrafı indiren polis memurunun belli olmaması için uyarıda bulunuyor.

Mustafa Ensar Aykal: Fotoğrafın üstünde sicil var yalnız onu bir yerde paylaşmayalım.

Tolgahan Demirbaş: Evet abi, bu.

Mustafa Ensar Aykal yazışmanın devamında bu kişinin adı soyadı, doğum tarihi, nüfusa kayıtlı olduğu yer, adresi, araç plakası, modeli, T.C. kimlik numarasını gönderiyor.

Yazışma şöyle devam ediyor:

Tolgahan Demirbaş: …abi, ne ayak bu.

Mustafa Ensar Aykal: Kaydı falan var, birkaç tokatçılık yapmaya çalışmış.

Tolgahan Demirbaş: Reis bunu nerede bulurum ben. Evli falan mı?

Mustafa Ensar Aykal: Eşini de atıyorum şimdi.

Mustafa Ensar Aykal, bu kişinin eşinin bilgilerini gönderiyor. ‘‘Aynı adres ve ikamet’’ yazıyor.

Tolgahan Demirbaş: Reis eşinin tel var mı direkt telefona isteriz adamı.

Mustafa Ensar Aykal: Numarası yok sistemde reis.”

Başka bir örnek mi? Bu kez Tolgahan Demirbaş’ın ‘şahsi’ dediği bir olay. Bir kadının doğum günü vs gibi kişisel bilgilerini istemesi… Buyurun:

Tolgahan Demirbaş: Kardeş özel bir ricam var ama teşkilatla alakalı değil ama.. Telefon numarası atsam kişi hakkında bilgi alabilir miyim? Doğum günü gibi kişisel yani.

Mustafa Ensar Aykal: At reisim bakalım sistemde çıkarsa ulaştırayım hemen.

Tolgahan Demirbaş telefon numarasını gönderiyor ve isim yazıyor: ‘‘Cansu A.’’

Mustafa Ensar Aykal: Tamam başkanım baktırıp hemen dönüş yapıyorum.

Tolgahan Demirbaş: Eyvallah reis kusura bakma şahsi oldu bu sefer. Fakat sen anladın…

Mustafa Ensar Aykal: Ne demek reis, elimizden ne gelirse.

Ardından Mustafa Ensar Aykal, bu kadının doğum yeri tarihi, boşandığı, çocuk sahibi olmadığı, hangi marka model araç kullandığı ve pasaportunun olduğu yönündeki bilgileri gönderiyor.

Demirbaş ise ısrarla doğum gününü gün ve ay olarak istiyor.

JANDARMA OPERASYONU SIZDIRMIŞ
Sadece polis değil. Jandarmadan da bilgi sızdırılmış. Örnek vermek gerekirse Jandarmadan birisi Çayırova Ülkü Ocakları üyelerine gasp suçu nedeniyle operasyon yapılacağı bilgisini Tolgahan Demirbaş’a ulaştırmış. Demirbaş ise bu bilgileri Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a iletiyor. Konuşma aynen şöyle:

Tolgahan Demirbaş:

“Efendim eski Çayırova ilçe ocak başkanı, mevcut Çayırova ilçe yöneticileri ile bir gasp olayına karışmış.

Olayda hem yaralama hem de gasp varmış

Bu eski Çayırova ilçe başkanı adı atanacak diye çıkan Abdülkadir il başkan yardımcısı olarak atandı diye tanıtılmış

Jandarma bunlara operasyon yapacak fakat gündem yoğun diye yapmak istemiyorlar ama mecbur kalmışlar

Çayırova İlçe Başkan Yardımcısı şu an nezarette yakalanmış

Baş fail Fatih Aydın da aranıyor”

“ÜLKÜ OCAKLARINA ZARAR VERMESİNDEN ÇEKİNDİKLERİ İÇİN”
“Abdülkadir’e seni 1 hafta içinde atayacağız işin tamam denilmiş geçen hafta

Kocaeli de herkes onu atandı diye biliyormuş

Jandarma basına düşmesinden ve bu durumunun Ülkü Ocaklarına zarar vermesinden çekindikleri için bir aracı vasıtasıyla bana ulaştılar kaçmasın gelsin yardımcı olalım diye bu şekilde olayı öğrendim. Bilgilerinize arz ederim efendim rahatsız ettim özür dilerim sayın Genel Başkanım

Sayın Genel Başkanım, operasyonu yürüten jandarma yüz başı demiş ki tüm evrakların savcılığa teslim ettik, Çayırova ilçe Başkan Yardımcısı şuan cezaevinde, Fatih Aydın içinde yakalama çıkarıldı mecburen konu dillendiği için, beni arayan olursa eğer ben tüm detaylan anlatırım demiş efendim”

Bu olayların hepsinin ekran görüntüleri dosyada mevcut.

Tüm bunlardı işte bana bu dava ülkenin ikinci Susurluk’u olabilir mi dedirten. Bekleyeceğiz. O ayrılan 17 kişilik dosyada ne olup biteceğini bekleyeceği.

SUÇLULAR ARAMIZDAYDI
Gelelim bir diğer meseleye.

Geçtiğimiz günlerde polis memuru Şeyda Yılmaz, 26 suç kaydı olan bir katil tarafından şehit edilmişti. O olayı anlatan yazımı şöyle bitirmiştim:

“Suçlular sokaklarda geziyor. Her gün birimizle temas ediyorlar. Otobüste, parkta, trende, metroda yanımızda oturuyor. Biz fark etmiyoruz. Ama dışardalar, aramızdalar”

Bu davada da benzer örnekler yaşadık.

Mesela cinayetteki bir diğer azmettirici Doğukan Çep, 20 suçtan aranması var. Katil Eray Özyağcı, 7 suçtan aranması var. Ama bunlar. -kendi deyimleriyle devam etmek istiyorum- Ankara’nın göbeğinde birine silahlı saldırı düzenleyecek kadar rahatlar. Bu kadar aranmalara rağmen. Üstelik o kadar rahatlar ki ceza alacaklarını bildikleri mahkeme salonunda müştekileri, gazetecileri, siyasileri sesleri titremeden tehdit edebiliyorlar. Daha önce işledikleri suçları tek tek sayabiliyorlar.

Sinan Ateş cinayetinin azmettiricisi olarak yargılanan ve ağırlaştırılmış müebbet alan Doğukan Çep, davının ilk duruşmasında cinayetten önce işlediği suçları mahkeme heyetinin yüzüne baka baka saydı. Ne demişti Çep ilk duruşmada:

“Gezi Parkı olayları sırasında ESP’nin bir derneğine gidip 10 kişi vurduk. Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesinde yer aldık.” Davanın hakimi bile ‘Ne anlatıyorsun sen’ diye çıkışmıştı kendisine.

10 kişinin vurulmasından, uyuşturucu karşıtı eylemde uyuşturucu baronlarının emriyle katledilen bir gencin ölümünden defalarca kez ceza alması gereken biri Doğukan Çep. Alması gereken cezaları alsa/onansa -Ateş cinayeti yine işlenir miydi bunu ayrılan 17 kişilik dosya sonucu öğreneceğiz ya da hissedeceğiz- bugün bu cinayet dosyasında kendisinin adını görmeyecektik. Çünkü cezaevinde olacaktı.

Aynı şey Eray için de geçerli. Mahkemede -bilirkişi raporuna rağmen- “ayaklarına sıktım” dedi. Rahatça.

İşte… Şeyda Yılmaz’ın şehit edilmesinde olduğu gibi… Bu kişilerle de çok kez sokakta karşılaştık. Belki trafikte tartıştık, belki otobüs sırasında. Yanlarındaydı belki Hasan Ferit Gedik’i öldürdükleri silah. Ya da Sinan Ateş’i. Şansa kurtulduk o tartışmalardan.

Dava alelacele bitirildi. Sanıklara ceza yağdı. Ailenin isim isim saydığı kişiler bu dosyaya eklenmedi. 17 kişilik bir dosyanın akıbeti ise meçhul. Evet bu davadan ağırlaştırılmış müebbetler, müebbetler, tutuklamalar çıktı.

Doğru.

Peki ya adalet?