Sonunda Türkiye'den de seri katil çıktı. Şaka yapıyorum tabii. Sadece bir diziden bahsedeceğim. Bir fenomene dönüşen ve internetten yayınlanan “Şahsiyet” adlı diziden söz ediyorum. Senaryosunu Hakan Günday'ın yazdığı, Onur Saylak'ın yönettiği ve Haluk Bilginer ve Hümeyra gibi oyuncuların rol aldığı dizi, kendi çapında büyük bir ilgi gördü sosyal medyada. Neredeyse fanları oluştu bile denilebilir.
Hep söylenir yarı espri ile; Türkiye'den neden seri katil çıkmıyor? Bu terennüm edilirken örnek tabii Amerika ve Hollywood filmleridir. Yüzlerce örneği olan film ve dizilerden bahsediyoruz. Seri katil neredeyse bir film türüdür. Fakat bir gerçekliği de gösterir. Amerikan tipi denen bir suç vardır. Gerçek American Psycho... Başka ülkelerde rastlanmayacak örnekler görürüz orada... Ya da bir liseyi basan ve onlarca insanı öldüren ergenler gibi.
Buna ülkedeki silah satış serbestisini de eklersek taşlar biraz daha yerine oturur. Seri katil, daha çok nedenlerine tümüyle vakıf olamadığımız, gizemli psikolojik bir tip olarak görülür. Bu elbette Amerika'nın özgüllüğüyle ilgili birçok unsur barındırıyor... Büyüklüğüyle, her milletten ayaktakımının aktığı ve girişimcilik ruhuyla depreşmiş kocaman bir coğrafya... Seri katil öncelikle zekası ve ince planları, “Cool” görüntüsü ve tarzıyla ayrılır diğer katil tiplemelerinden. Örneğin “Kuzuların Sessizliği” filmindeki gibi bir terzidir; neredeyse deriyi dantelaya dönüştüren bir zenaatçı.
Neyse... Mevzuu derin. Bizde zaman zaman bu seri katil tiplemesine yakın tipler de oldu hatırlıyorum. Çivici, Kolici adıyla basına yansıyan ve akıl hastanesine yatırılan katiller hatırlıyorum geçmişten.
Şahsiyet, karısından kalan apartmanda yalnız yaşayan adliye emeklisi Agah beyin merkezinde gelişiyor. Dışarıya kapanan kahramanımız doktorundan Alzheimer hastası olduğunu öğrenir. Yavaş yavaş unutmaktadır. Fakat hatırlamaktadır bir tarafıyla da bulanık geçmişi. Sevimli sakinliği birden bozulur Agah'ın; ziyaretine gittiği emekli bir adliye çalışanı, kendisi gibi Alzheimer hastası, tango tutkunu karısının (Hümeyra) yanında öldürüverir aniden. Sonra arka arkaya gelir cinayetler. Hep tanıdıktır öldürdükleri.
Kurbanlarla önce hasretle sarılıp sohbet edilinir; tamirciyle, çiçekçiyle, pavyon şarkıcısıyla. Hatta sonradan cinsiyet değiştirmiş kadın başka bir mesai arkadaşıyla. Sonra... Cinayetler ve cinayetler... Hepsi Agah'ın memur olduğu Kambura adlı ilçedendir. Kurbanların alınlarına yapıştırılmış daktilo şeritleri, peşindeki acar polislere şık ipuçları bırakır adeta. Yine Kamburalı olan genç bir kadın polise işaretler gönderilir arka arkaya.
Şahsiyet, dizi tarihimizde görülmedik bir gerilime, anarşist bir duruşa, görselliğe ve de hikayeye sahip. Hele “Arka Sokaklar” gibi idealize polis dizileri düşünüldüğünde, Amerikan sinemasını aratmayan kötü, fırsatçı polisler de görüyoruz. Agah'ın Stephan King kahramanlarını anımsatan kedi kostümlü tavırları, torunu üzerinden bir sosyal medya fenomenine dönüşür kısa zamanda “Köpek Öldüren” gibi anlamlı bir isimle.
Adına açılan internet sitesine siparişler gelmeye başlar insanlardan öldürme talepleri. Peki neden öldürmektedir Agah? Dizi ilerledikçe, olaylar kadın polis, Uğur Mumcu idealli bir gazeteciyle harmanlanarak günümüz Türkiyesi'ne geliverir. Kambura adlı kasaba aslında son 30 yılın AKP'li Türkiyesidir... Kambura dönüşmüş bir ülke.
Senarist Hakan Günday ustaca, senaryoya tacizleri, polis-işadamı işbirliğini, “kindar nesilleri”, bürokrasideki kokuşmuşluğu ve hayatı dahil ediyor. Bir kasabanın çingene bir aileyi yakarak (Sivas gibi) linç etmesinden başlayarak, herkesin dahil olduğu ama sustuğu büyük bir Taciz'e uzanıyoruz yavaş yavaş. Tonton bir emekli öğretmen bile büyük bir günahın öznesi oluyor; ya da cama fırlatılan taşları kavrayan ellerden biri.
Agah kötü bir ülkeyi öldürüyor aslında bunu görüyoruz. Bir oh çekmemizi istiyor sanki... Şahsiyet Agah'ın torunu üzerinden, internet ile haşır Gezi gençliğine, umuda selam vermeyi de ihmal etmiyor. Herkes nesnesi olabilir milli seri katilimizin. Sizi yarıyolda indiren taksiciden, ATM sırasında ensenize yapışan saygısızlara kadar...
Şahsiyet, hep sikayetçi olduğumuz, bol kılıçlı, bol mafyalı ve de Osmanlı özentisi diziler düşünülünce, farklı bir dizi fikri olabileceğinin umudunu veriyor. Zaten böyle bir dizinin ana akım bir kanalda yayınlanma şansı hiç yok. Son yıllarda Netflix'in açtığı çığır bizde de yankısını bulmuş belli; bu gayet sevindirici. La casa de papel dizisini düşünmek yeter. Hatırlarsınız, bazı yandaş kalemler bu diziyi bile Gezicilere bağlamıştı.
Kambura... Aslında ilk seri katilimizin, kedi kostümlü Agah Efendi'nin hınzır gülümsemesinde ve kaybolan belleğinde yatıyor kocaman ülke... Gizlenen ailevi sırlarda ve ikiyüzlülükte.
Kambur hepimizin sırtında aslında...Ve şahsiyetlerimizde.