Rusya’nın dev devlet konserni “RosAtom”, Türkiye’nin ilk nükleer enerji santralini rekor bir hızla inşa etmeyi sürdürüyor.
Rusların Akkuyu’yu bina etme sürecini ne ABD ve Avrupa Birliği’nin RosAtom’un dünya pazarında yayılıp güç kazanmasını önleme noktasındaki bitmek bilmeyen girişimleri, ne de Türkiye’de on binlerce evin yıkımına, yolların kâğıt misali bükülüp param parça oluşuna ve de on binlerce cana mal olan deprem felaketi yavaşlatıp durdurabildi. Özellikle son aylarda Batı koalisyonu Rusya karşısında yeni nesil yaptırım dizisi üzerinde çalışırken, bilhassa Rusya’nın nükleer sahadaki konserni ile uluslar arası eksende işbirliği olanaklarını olabildiğince sınırlandırmak için aktif olarak çalışıp ellerinden gelen tüm olanakları adeta seferber etmeye girişmiş haldeler.
Ne var ki, “RosAtom” ile yakınen işbirliğinde bulunan Fransa ve Macaristan’ın olumlu manadaki pragmatist pozisyonları, dünya çapımdaki Rus nükleer enerji tekelinin faaliyetlerinin AB seviyesinde sınırlandırılamamasını sağlamış oldu. Fakat öte yandan Vaşington’un, Rus nükleer sermayesi ve girişimimin yerkürenin onlarca ülkesine daha girişine mani olma teşebbüsleri hız kesmeksizin devam ediyor.
SSCB’nin dağıtılışının yıkımından sağ kurtulan stratejik sektörlerin başında geldi
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması ve bunun sonucunda on yıla yakın bir zaman boyunca derin bir sosyo-ekonomik çalkantı ve kriz döneminin bin bir türlü zorluğu ile cebelleşilmesine rağmen Rusya Federasyonu en kötü haliyle, sanayisinin nükleer enerjiyle bağlantılı en güçlü stratejik sektörünü muhafaza etme başarısını gösterebildi. 21. Yüzyıl’ın hemen haşlarında oluşturulmuş olan Devlet korporasyonu “RosAtom”, bünyesinde sadece Rusya çapında sayısız nükleer enerji santralini değil, ama aynı zamanda atom sahasıyla ilintili tüm kurum – kuruluşları, bilimsel-araştırma merkezleri ile üniversite ve kolejleri de birleştirdi zaman içinde. Rusların yürüttüğü bu bilinçli politikanın neticesinde dünyada gerçek anlamda ilk kez, sahasında bir nükleer konsern; nükleer santrallerin inşaatından işletilmesine kadar, en üst seviyeden vasıflı personelin hazırlanmasından müşterilerine nükleer yakıt temin etmeye ve aynı şekilde radyoaktif atıkların yeniden işlenmesine değin tüm hizmet yelpazesini tek başına karşılamaya başlar olmuştu.
ABD ve Fransa radyoaktif maddelerin yok edilmesi için Rusya’ya yüklü ödeme yapıyor
Rusların bir dizi ülkeye, atom santrallerinin inşası en başta gelmek üzere, nükleer enerjiyle alakalı tüm hizmet kalemlerini eksiksiz olarak sağlayabilmeleriyle bağlantılı olarak, “RosAtom” alanında tüm dünyada uzak ara birinci sıraya yükselirken, Türkiye dâhil dünyanın onlarca ülkesiyle hâlihazırda kontrakt imzalamış durumda. Yalnızca “RosAtom”un günümüzde, atom enerjisi alanında gelişmek isteyen devletlere her türden hizmeti temin edebiliyor olması, söz konusu alanda epeydir küresel etkinliğini yitirmiş olan Birleşik Devletler’i çileden çıkarmaya fazlasıyla yetiyor. Yeni nesil nükleer santrallerin inşası, işletilmesi için personelin eğitimden geçirilmesi ve hatta nükleer yakıtın taşınması ve imhası hususlarında giderek daha çok sayıda ülkenin Rusya’yı tercih etmesinin temel nedenleri olarak; görece düne kadar nükleer enerji ticaretinin lideri konumundaki Fransız ve Amerikan şirketlerinin; hem daha yavaş, hem daha pahalı hem de üstüne üstlük daha güvensiz çalışması gösteriliyor. Dahası ABD ve Fransa bugün için, kullanılmış radyoaktif maddeleri kendi başlarına imha etme yeterliliğinden yoksunlar. Tam da bundan dolayı, adı geçen çetin süreçte yardım için Moskova’ya çok yüksek meblağlarda ödeme yapıyorlar.
Türkiye ve Macaristan’ın Rusya’yla işbirliğinden Batı hiç de hoşnut değil
Ukrayna ihtilafından kaynaklı olarak Rusya ile kalkışılan politik – ekonomik konfrontasyon zemininde, Rus devlet korporasyonu “RosAtom’un halen NATO üyesi olan Türkiye ve Macaristan ile aktif olarak işbirliği yapmayı sürdürmesi, bu ülkeler için sıfırdan nükleer enerji santral inşa etmesi ve de onların nükleer bilim, sanayi ve enerji alanında ilerlemelerine yardımcı olması; Vaşington, Londra ve Brüksel tarafından yüksek endişe, gıpta ve garez ile takip ediliyor. Ankara ve Budapeşte bu meselede en rasyonel ve pragmatik yolu tercih etmiş durumda çünkü Ruslar ile devam etmekte olan ortak işbirliğinin alternatifinin henüz bulunmadığının gerçekten de bilincindeler…