Ülkemiz siyasetinin en kötü geleneklerinden biri, düne kadar birlikte yürüdüğün kişiyi, yollar ayrıldığı andan itibaren “hain” ilan etmektir. Bunun örneklerini ağırlıkta olarak sağ siyasette görsek de, solda da gördük. MHP’den ayrılıp İYİ Parti’ye geçenlerle, AKP’den ayrılıp parti kuran Davutoğlu ve Babacan örneklerinde olduğu gibi ayrılıklarda, kalanlar da, gidenler de aynı yolu izliyor… CHP Parti Meclisi seçimleri sonrası bazı isimler üzerinden yapılan açıklamaların, bugünlerde de Muharrem İnce tartışmaları üzerinden bu kötü örneğin CHP’de de öne çıkma olasılığı var. Belki de yalnızca bu nedenle bile, bütün tartışmalar bir yana CHP merkezi öncelikle bu olasılığı ortadan kaldırmalı… Ülkemizde ayrılanı, hatta farklı olanı, “Genel Merkezi” eleştireni  “hain” ve “bölücü” ilan etmenin en temel nedeni, ülkemizde siyasetin ideolojik-politik bir zeminde yapılmaması, düşünsel bir açılımdan yoksun olmasıdır. Bir araya gelişler ve ayrılışlar düşünsel açılımlar üzerinden değil, kişiler üzerinden olunca sonuç hep aynı oluyor. Bu gerçek CHP için de geçerlidir: Örneğin, CHP 37. Kurultayı’nda Parti Meclisi seçimlerine ortaya çıkan “mühendislik örnekleri” düşünsel olarak yan yana gelen kişiler üzerinden değil, “parti merkezini kontrol etmek isteyen kişiler” üzerinden kurgulanmıştır…

AYRILIK SİYASİ Mİ, KİŞİSEL Mİ?

Oysa partiler “siyasi” oluşumlardır. Ayrılıkların ve birleşmelerin de siyasi olması gerekir ama bizde işler böyle olmaz! Böyle olmayınca özellikle parti içi, tartışmalarda karşı karşıya geldiğin kişi, düne kadar “omuz omuza” yürüdüğün kişi olsa da sonuç değişmiyor. Mücadeleyi, biriken öfkeyi, meydan okumayı, hatta “kabadayılığı” siyasi rakiplerine yapman gerekirken, dönüp en yakınındakine yaparsın, çünkü en kolay olan odur! 1994’de yerel yönetimlerin kaybıyla başlayan, yerel ve merkezi iktidardan uzak olma hali CHP’yi olumsuz etkiledi. CHP’nin siyaset yapma tarzı, Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli iktidarı olan AKP’nin ideolojik-politik hegemonyasının etkisinde kaldı. CHP dahil, bir çok partinin davranış kalıbı, refleksleri, kamu kuruluşlarında hatta belediyelerde olduğu gibi birbirine benzedi. 25 yıllık seçim sonuçlarının sayısal çoğunluğu derece derece hepimizi “düşünsel çoğunluk” olarak etkiledi, hegemonik bir hal aldı. Siyaset dili kutuplaşırken, siyasete dini kavramlar hakim oldu, partilere de “kişiler”!

İDEOLOJİ KÜÇÜMSENİYOR!

Bir ideoloji, örgüt ve üye partisi olan CHP de bundan fazlasıyla etkilendi. CHP yöneticileri ve kadroları da profesyonelleşti. İdeoloji ikinci plana itildi, önemsizleştirildiği gibi, küçümsendi de! Tıpkı, 1927 “Nutuk”, 1931 “Devletçilik”, 1957 “İlk Hedefler Beyannamesi” gibi, Türkiye siyasal tarihinin en önemli siyasi belgelerinden bir olan 2015 CHP Seçim Bildirgesi doğru dürüst tartışma gündemine gelmedi bile. Tıpkı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yıl kaleme aldığı “Alçak gönüllü bir uygarlığı inşası” ve “Yeni devletçilik” makalelerinin ve son olarak “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nin yok sayılması gibi… İdeoloji ve düşünsel açılımlar gündem dışına itilince, parti kadroları hızla apolitikleşiyor, geriye birbirinden sürekli şikayet eden, mızmızlanan, yarını değil günü kurtarmaya çalışan kişiler ve davranış kalıpları neredeyse hiç değişmeyen parti yöneticileri kalıyor! Tablo böyle olunca CHP’yi yönetenlerle, CHP’ye oy verenler arasındaki makas da sürekli açılıyor, üyenin de seçmeninde motivasyonu da düşüyor… 25 yıl sonra ilk kez 2019 yerel seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun geliştirdiği ittifak politikasıyla iktidarın ezberini bozarak büyük şehirleri kazanan ve psikolojik üstünlüğü ele geçiren CHP yönetimi bu “üstünlüğü” yeterince kullanamadığı için, partinin heyecan dalgasını da aşağı çekti. Hal böyle olunca, siyasetin temel kuralı yeniden işlemeye başladı, büyüyemiyorsan küçülürsün ve dönüp içeride tartışmaya başlarsın! Dışarıya harcaman gereken enerjiyi, içe harcayarak tüketirsin! Bugün günümüzde CHP gibi, Türkiye’de dünyada da kendisini solda, sosyal demokraside ifade eden hiçbir parti sorunsuz değildir.  Dünya solu, kamuculuğu, yeni devletçiliği, kooperatifleri ve sosyal devleti yeniden öne çıkararak önemli bir adım atsa da henüz “yarın hayali” kurma yeteneğini kazanamadı. CHP’de de gördüğümüz gibi sol da yapısal, örgütsel ve politik birçok sorun bunu engelliyor…

CHP KENDİNİ SAĞA GÖRE TARİF EDEMEZ!

Demokrasi soyut bir kavram değildir, uygulandığında sonuçları elle tutulur hale gelir. CHP gibi bir partinin kriterleri AKP ve MHP gibi partilerle uyuşmaz. CHP’de dün de bugün de farklı görüşler oldu, yarın da olacak. Sol, sosyal demokrat bir parti için olması gereken de budur. Otoriteyi ve tek adamlığı öne çıkaran sağ siyaset bunu anlayamaz! CHP’de, CHP’li seçmen de sağa bakarak kendini tarif edemez! Partide ve ülkede demokrasi isteyen, özgürlükçü olan hiç kimse kendisini içinde bulunduğu yapıdan üstte göremez. Bu tez Muharrem İnce için de geçerlidir! CHP içinde Muharrem İnce’nin de birçok kişinin de dile getirdiği onlarca haklı eleştiri var ama bu eleştiriler ayrılığı da haklı kılmaz, “giden gitsin” yaklaşımını da!

SAYI AZALTMAK MI, SAYI ÇOĞALTMAK MI?

Mevcut siyasi iktidarın siyasi raf ömrünü tamamladığı bir ortamda, sorunları görmezden gelip hiçbir şey yokmuş gibi davranmak kimseye bir şey kazandırmaz ama kişisel hedefleri partiye dayatmak da, niyet ne olursa olsun iktidar yürüyüşüne zarar verir! Siyasette aslolan sayı azaltmak değil, sayı çoğaltmak olduğuna göre, henüz daha vakit varken Muharrem İnce CHP’de kalmalıdır!