Cem Yılmaz’ın A.R.O.G. filminde ana karakter Arif, istemeden zamanda yolculuk yapıp Taş Devri’nde bulur kendini. Yaşadığı zamana dönmek için yanıp tutuşan Arif ahaliye “İçimizdeki cevheri ortaya çıkarırsak bir haftaya Orta Çağ, on beş güne kadar Yeni Çağ… Yemin ederim, bir araya Fransız Devrimi’ne kadar götürürüz biz bu işi” sözleriyle planladığı medeniyet projesini açıklar. Yüreklendirici konuşması hemen karşılık görür ve ahali canla başla çalışmaya başlar. Bana göre, Türk sinema tarihinde bugüne kadar yapılmış en kaliteli şakalardan biridir. Matbaanın bu topraklara gelişinin 277 yıl, ilk Türkçe gazetenin, ki o da Mısır’da Arap harfleriyle basılmış Osmanlı karşıtı yayınlar yapmıştır, gelişinin 222 yıl geciktiği, Avrupa’ya sıçrama yaptıran Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nın, Fransız Devrimi’nin ve Sanayi Devrimi’nin kaçırıldığını anımsayıp Türkiye ile özdeşleştirdiğimde şakayı daha da komik bulurum. *** Bir hafıza egzersizi olarak: * Kralın yetkilerini sınırlayan, hukuku kralın arzu ve isteklerinin üzerinde tutan Büyük Sözleşme yani Magna Carta 1215’te imzalandı. * İngiliz Yurttaş Hakları Beyannamesi 1689’da çıkarıldı. * 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi açıklandı. * 1789 Fransız Devrimi sonrası İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi onaylandı. * 1807 yılında İngiltere'de ve ABD'de kölelik yasaklandı. * 1840’ta ilk kez Zürih’te kadınlar üniversitelere ‘dinleyici öğrenci’ sıfatıyla kabul edildi. * 1863’te kadınlar ilk kez üniversitelere kayıt yaptırabildi. Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik (ki bu daha çok biraderlik anlamında kullanılmıştır) ilkeleriyle dünya siyaset tarihini kökten değiştiren Fransız Devrimi’nin, Marie Antoinette’in şahsına yönelen nefret nedeniyle kadın hakları açısından gerilemeye neden olduğunu düşünenler de çoktur. Devrimin ardından kadınlar için boşanma, mirasta eşitlik gibi pek çok medeni hak talebinde bulunan yazar ve aktivist Marie Gouze, ömrünü bu mücadeleye adamış ve kellesi giyotinle alınmıştır. İnsanın bilinci deneyimlerle ve acılarla yükselmiştir. İnsanın zihinsel evrimi haksızlıklar, savaşlar, dökülen kanlar, mücadeleler ile gerçekleşmiştir. İnsanın sırf insan olmaktan gelen hakları binlerce yılda ancak bu seviyeye gelebilmiştir. Tüm insanlara, ‘insan’ olma statüsü verilirken bile kadın unutulmuştur. Bu ataerkil dünyada kadın konusunda kimsenin karnesi pek parlak değildir. ‘İnsan hakları’ denince sadece erkekler anlaşılmıştır. Kadınların insan olmaktan gelen hakları, vatandaşlık hakları, seçme ve seçilme hakları, eğitim hakkı, eşitlik hakkı, boşanma hakkı, mirasta eşit paylaşım hakkı hep ayrıca verilen mücadelelerle kazanılmıştır. Bu ‘erkeklerin dünyası’ kadınlar için kocaman bir mezarlıktır. Dünya koca bir kadın mezarlığıdır. (Kölelik gibi bir ayıbı bundan iki yüzyıl önce terk ettiğimize inanabiliyor musunuz? Irkçılık, ayrımcılık ayıplarını ise hâlâ çözebilmiş değiliz. İnanç ve ibadet özgürlüğü ile inanmama ve ibadet etmeme özgürlüğü konusunda da insanlık doğru dürüst bir ilerleme sağlayabilmiş değil.) *** Bu topraklarda ise köle-cariye pazarları 1857’de bir fermanla kaldırılsa da fiilen devam etti. Köleliği yasal olarak sonlandıran yeni kurulan cumhuriyettir. Peki Türkiye’de neler oldu? * 1921’de Darülfünunun fen ve edebiyat şubelerinde karma eğitime geçildi. * 1922’de ilk kez tıp fakültesine 7 kız öğrenci kayıt yaptırdı. * 1924’te eğitimde kız-erkek çocukları arasında eşitlik sağlandı. * 1926’da Medeni Kanun kabul edildi. * 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 1930’larda kadınların sahip olduğu haklar bakımından dünyada örnek gösterilen Türkiye’de bugün kadına açıkça savaş açabilen ittifaklar kurulması dehşet vericidir. ‘Kadına düşmanlığı’ bayrak yapanlara kadınlar nasıl oy verebilir? Bu celladının kılıcını bilemek değildir de nedir? “Keşke Allah biz kadınları yaratmasaydı” diyen Afgan kadının acısını, isyanını yüreğimde hissederek soruyorum: Taliban’ın, IŞİD’in veya İran İslam Devrimi’nin zulmünü yaşamadığımız, haklarımızı acı çekmeden-mücadele etmeden aldığımız için mi kıymetini bilmiyoruz? İnsan ve vatandaşlık haklarımızı değersizleştiren onların altın tepside sunulmuş olması mıdır? Arif’in bir ayda Fransız Devrimi’ni hedefleyen ‘medeniyet projesi’ne tebessüm ederken, ülkemizdeki cumhuriyet karşıtlarına, rejim düşmanlarına hayretle bakıyorum. İnsanlık tarihinde bin yıla yayılan gelişmeyi on yıla sığdırmış bu cumhuriyete, bizi zahmetten kurtardığı için mi kızgınlar acaba?