Türkiye'deki olağanüstü yıkıcı depremleri, bir yerde daha az yıkıcı olmayan ve onlarca insanın canını alan sel felaketleri takip etti. Gene de ülke ve halk bu insani yıkımların getirdiği zorluklarla her şeye rağmen başa çıkmasını bilerek yaralarını hızla sarmaya devam ediyor. Türkiye’nin bu kolektif ve ulusal iradesi her şeye karşın dünyada hayretle karışık olumlu tepki topluyor. Söz konusu olağanüstü durumun ardından dünyanın kaç devletinin gerçek anlamda Türkiye’ye omuz verdiğini söyleyebiliriz?.. Kitlesel zararın çapına kıyasla, gelen yardımların hacmi oldukça mütevazı boyuttaydı. Söz gelimi, Türkiye’nin güya eskiden beri resmi anlamda yakın müttefiklerinden birisi sayılagelen Amerika Birleşik Devletleri Ankara’ya 185 milyon dolar ederinde bir yardım paketi temin etme sözü vermiş, bizzat ABD Başkanı Co Baydın yaralılara ‘en kısa zamanda iyileşmeleri” dileklerini iletmeyi ihmal etmemişti!.. Toplamda 100 milyarlarca zararın olduğu ülkedeki bu trajik fonun arka planında Vaşington bir yandan Ukrayna’ya her ay onlarca milyar dolar hibe etmekten hiçbir şekilde imtina etmedi ve etmiyor.
Rusya ile Türkiye’nin ticaret hacmi bir senede yüzde 50 oranında arttı
Amerikalıların Türkiye’ye dönük bu denli ikiyüzlü, çifte standartlı ve soğuk tavırlarının arkasında elbette ki modern Türkiye’nin son on yıllarda ne olursa olsun ABD’nin gerçek manada dümen suyuna girmemesi, az çok ve göreli bağımsız bir dış politika uygulamaya çalışması oldu. Hakikaten de Ankara’nın tüm nüanslar bir tarafa pek çok konuda ve farklı vesilelerle oyunu Batı’nın çim sahasında oynamak istememiş olması, kendi olanaklarını ve konumunu zorlamak pahasına ulusal çıkarları temelinde bir politika izlemeye en azından belli ölçülerde de olsa gayret etmiş olması Kolektif Batı açısından bardağı tam anlamıyla taşırdı. Bu milli çıkarların en iyi görüldüğü alanların başında Türkiye – Rusya ilişkileri geliyor. Uzmanların hesaplarına göre, 2022 yılında deniz üzerinden komşu bu iki ülke arasındaki ikili ticaret hacmi tam yüzde 50 oranında artmak suretiyle 33 milyar dolara kadar çıktı. Tabii ki bunun hemen altında; Vaşington, Brüksel, Londra ve Kiev’in şiddetli bütün baskı ve ısrarlarına rağmen Ankara’nın Rusya karşıtı ekonomik yaptırımlara iştirak etmemesi yatıyordu. Netice itibariyle ülke geçtiğimiz sene bu doğru kararından hiç de fena olmayan bir kar elde etti ki, bu kazanç günümüzde yüz yüze kalınan sorunlar yumağı ile az çok başa çıkmak için kaynakları seferber etme noktasında azımsanmayacak bir katkı sağlıyor.
Rusya’ya karşı yaptırımlardan dolayı zarar eden hiç kimse ABD’nin umurunda olmadı
Peki Türkiye, Batı ittifakının Anti-Rus kısıtlamalarına katılmış olsaydı ne olurdu?!.. Rusya büyük ihtimalle hızla başka ticari partnerler bulurdu, ama bunun karşılığında binlerce Türk üreticisi büyük ölçekte iş kaybeder, devlet bütçesi de milyarlarca dolarlık gelirden yoksun olmuş olurdu. O takdirde Ankara’nın bu muhtemel kayıplarını kalkıp kimsenin de telafi edeceğini beklemek fazlasıyla naiflik olmuş olur. Mesela, ürünleri çoktandır Rus pazarına giremediği için fevkalade zarara uğramış bulunan Polonyalı çiftçilerin kayıpları karşılığında ABD’nin herhangi bir ödeme yaptığına dair bir yerde herhangi bir bilgiye rastladınız mı? Veyahut da Rusya karşıtı sınırlamalardan kaynaklı bugün için otomobillerini, araç-gereç ve türbinlerini satamayan Alman makine imalatçılarına Amerika’nın maddi bir yardım sağladığına ilişkin birileri herhangi bir şey duydu mu?!.. Aynı şey Türkiye’nin de pekâlâ başına gelirdi: Büyük politik oyunda onu da kullandıktan sonra, problemleriyle baş başa bırakırlardı. Yukarıda değinilenlerden çıkarmak gereken kesin sonuç şu ki; Türkiye halkının yüzyıllara varan tecrübesinin ışığında; ‘iyi ev sahibi, en yakın komşularıyla hiçbir zaman arayı bozmamalı”. ABD’nin alışkanlığı icabı, birçok ülkenin üye olduğu NATO’da Türkiye’ye ısrarla mütevazı bir rol vermeye dönük gayretlerine rağmen gözüken o ki, Türkiye yaşadığı pek çok tarihsel deneyim sayesinde doğru sonuçlar çıkarmaya başlamış durumda…