Modern dünyanın demokratik siyasal rejimleri; iktidarı ele geçirmenin, paylaşmanın, sürdürmenin, yitirmenin demokratik kurum ve kurallarını ve demokrasinin hukukunu sürdürülebilir bir aşamaya getirmeyi başarmışlardır.
Bunun yanında; iktidarı ele geçirmenin, emir vermenin, kendini ebedileştirmenin büyülü patolojisi, bu yolu taht oyunları, akıl almaz komplolar, entrikalar ve hipokrasiler ile katlanılmaz boyutlara taşımıştır. Komploların tarihi, demokrasilerin tarihinden daha eski olmuştur.

İktidar tutkusunun ve onu komplo ile ele geçirmenin dramatik bir hikayesi olan William Shakespeare’in “Macbeth’in Trajedisi” adlı tiyatro eserinin üzerinden yüzyıllar geçti. Bu yapıt, bugüne kadar sayısız tiyatro oyunlarına ve birçok sinema eserine de ilham olmuştur. Konusu, bir dönemin İskoçyasında Kral Duncan’ın ordusunda general olarak görev yapan Macbeth’in siyasal yaşamını içerir.

Önemli bir muharebede başarı kazanan Macbeth, bir gezinti yaparken önüne ışınlanan üç cadı, O’na kehanetlerde bulunur ve cadılar tarafından Macbeth’i iktidara götürecek bir kader planının yolu kulağına fısıldanır. Cadıların ilki O’nu, Glamis Baronu; ikincisi, Cawdor Baronu; sonuncusu ise Kral diye selamlar…

“Macbeth”in eşi Lady Macbeth’in de iktidara ve O’nu dayanılmaz kedere götüren sürece ana karakter olarak dahil olmasıyla olaylar başlamış olur. Kral, bir komplo ile ihanete uğrayarak ölür… İktidar el değiştir fakat süngü huzur getirmez. İktidarı ele geçirenler, gerçekliklerini yitirerek karmaşık bir ruhsal patoloji ile adeta buharlaşırlar…
W. Shakespeare’ın insanlığın dizginlenemez doğasının sınırlarını aşan, tutkularının derin patolojisini atomize eden bu eseri, tarihin zaman tünelinden alınıp bugüne aktarıldığında siyasal ve toplumsal hayatta hâlâ önemli ölçüde karşılık bulduğu aşikâr.

Bu eserde, iktidar hırsının, insanın algı ve duygu dünyasında yarattığı körlük, onu ele geçirmenin kural tanımaz yöntemlerinin; vicdanı, masumiyeti, vefa ve dostluğu yerle yeksan eden kötülük ideolojisini görmek mümkün. Ve o ünlü sözde unutulmamalı: “Kimseler uyumasın artık! Macbeth uykuyu öldürdü!”

Ünlü yazar Amos Oz’un birçok olaya, duruma, sürece uyarlanabilen bir düşüncesi var: “Shakespeare trajedilerinde perde kapanırken sahnede bir dizi ceset ve kan gölü kalır”. Bunu şu şeklide ifade edeyim: Shakespeare trajedilerinde kahramanlar, hiçbir suflörün gücü ve etkinliğini kırıp, o malum kaçınılmaz kaderi değiştir(e)memişlerdir.
Sonuç olarak hatalarının bedeli olarak olayın kahramanlarını yerde boylu boyunca yatarken görürsünüz.

“BİR İNSANIN KARAKTERİ ONUN KADERİDİR”

Mesele şu ki: Heraklitos, “Bir insanın karakteri, O’nun kaderidir” der. Shakespearean dünyanın oyunları, insan doğasının ruh mühendisliğine dönüşmüştür. O’nun kahramanlarının kaçınılmaz kaderlerine görkemli bir şekilde mahkûm oluşlarının dramatik mesajları, bu oyunlar izlendiğinde insan zihnine adeta kazınmakta.

Günümüz politikası açısından bakıldığında, patolojisi bozuk bir iktidar hırsı ve tutku dünyasına sahip, iktidara götüren her yolu kutsallaştırabilen, tarihsel Makyavelistliği, putperestliği bu yüzyıla taşımayı başarı sanan ve büyük ölçüde dünya görüşü olmayan bir sınıfla karşı karşıya olduğumuz görülmekte.

Bir diğer mesele ise, günümüzde politik gücü ele geçirmek ve korumak isteyen aktörlere, tıpkı Macbeth’in cadılarının yönlendirmesi gibi akıl almaz hayallerin enjekte edilerek gerçekliklerden koparılmalardır. Ne denilebilir ki: Hayırlı bir kader yaşamaları umut edilir…

Son hatırlatma: Shakespeare’in “Macbeth” eseri, Kadıköy Moda Sahnesi’nde, Kemal Aydoğan yönetmenliğinde sahneye aktarılmış durumda. Macbeth’in yeni sahnelenen ünlü trajedisinin oyuncu kadrosu ise Barış Atay, Ezgi Çelik, Aybanu Aykut, Deniz Elmas, Melek Ceylan, Gözde Kısa ve Özge Öztürk’ten oluşmuş.