Dünya nüfusunun yarısıyız. Ama doğduğumuz günden bu yana, insanlık tarihin en eski ayrımcılığına maruz kalıyoruz. Hele bu topraklarda, Anadolu'da….
Yüzyıllardan bu yana süre gelen ayrımcılığı, tarih içinde uzun bir yolculuktan sonra bugüne ulaşan atasözlerimize bakarak yazımıza başlayalım…
'Saçı uzun aklı kısa!
Kızın var mı, derdin var.
Kızını dövmeyen, dizini döver.
Kız beşikte, çeyiz sandıkta.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır. (Tersi asla söylenmez)
Elinin hamuruyla erkek işine karışma.
Avrat yürekli
Karı gibi kırıtma
Kadının hükmettiği evde mutluluk olmaz.
Erkeksiz avrat, yularsız at.
Kadın erkeği rezil de eder, vezir de.
Kızı Gönlüne Bırakırsan Ya Davulcuya Kaçar, Ya Zurnacıya..
Oğlan Doğuran Övünsün, Kız Doğuran Dövünsün
Çocuksuz kadın, meyvesiz ağaca benzer.
Kocanın vurduğu yerde gül biter.'
*******
Sevgili okur, cinsiyetçi atasözlerini artık tarihe gömme zamanı gelmiştir. Kadınları daha anne kucağında 'kız bebek' doğmakla suç işlemiş gibi gören bir toplum, geri kalmaya mahkumdur.
İkinci önerim şudur; cinsiyetçi dil kullanan medyamız, siyasetçilerimiz 'toplumsal cinsiyet eşitliği' eğitiminden geçmelidir.
Kadınlara karşı ötekileştirici ve cinsiyetçi söylem geliştiren iktidarlar bilmelidir ki, bu yüzyılın yüzkarası olarak tarihe geçeceklerdir. İlk işaretlerini Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin haklı eylemlerinde gördük. Boğaziçili gençler öyle bir kıvılcım ateşledi ki, kıvılcımın ateşi liselilere sıçradı.
Siyasetle işi olmaz denen liseliler örgütleniyor. 5 Mart’ta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun düzenlediği eylemdeydim. Avazım çıktığı kadar ben de bağırdım: 'Asla yalnız Yürümeyeceksin!'
Lise Kadın Meclisleri'nin kurulmuş olduğunu görmek, liselilerin sesini meydanlarda duymak, enerjilerinin hepimizi sardığını mutlulukla farketmek, umudumu arttırdı.
Kadın örgütlenmesi liselere yayıldıysa, artık umutsuz olmak için bir sebep yok.
***
Bizim kuşak, el yordamıyla, okulda, toplumda, iş hayatında, karşılaştığımız engellere, maruz kaldığımız tacizlere karşı direndik. Direnen kadınlar el yordamıyla birbirimizi bulduk. Kimimizin yol göstericisi, sevgili Duygu Asena’nın kendi direniş öyküsü oldu, kimimizin Simone De Beauvoir’ın kitapları.
Ben şanslı olan kadınlardandım. Ailemde bir insan hakları savunucu vardı. Türkiye’de kadın hareketinin ilk basamaklarını kuran, Türkiye’de kadın haklarının kazanımında büyük etkisi olan İlerici Kadınlar Derneği’nin kurucularındandı teyzem. Yol göstericim oldu. Kendime inanmayı hak-haksızlık savaşında, düşmekten korkmadan mücadele etmeyi teyzem Gülen Tunguz’dan öğrendim. İçimi acıtan olaylara mizahla bakmayı da onun gözünden öğrendim. Mizah, kötü günlerde sarıldığım en temel kurtarıcı oldu.
Türkiye’de 18 yıldan bu yana bir futbol stadyumu kadar kadın kardeşimiz, erkekler tarafından öldürüldü, yaşam hakları ellerinden alındı. Her birinin gelecek hayalleri, sevdiği aileleri, anne, babaları, birçoğunun çocuğu vardı. Hatta bir çoğu çocuğunun gözü önünde can vermişti. Salgın ne yazık ki, ev içi şiddeti körükledi. Bu yazıyı yazarken kim bilir kaç kadın kardeşimiz kocasından, yakınlarından eziyet görüyor, tehdit ediliyor, şiddete uğruyor.
Ama bugün biliyoruz ki, direnmek en büyük adımdır. Direnen kadınlarla değişim başladı. Direnen kadınlar örgütlendikçe, cinsiyetçi erk geri adım atıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı tartışmaya açanlar, bugün direnen örgütlü kadın mücadelesi sayesinde korktular, geri çekildiler. Direnen kadınlar, değişimi başlattı. Onların arasına bugün 15, 16 yaşındaki liseliler de katıldı.
Türkiye kadınları artık uyandı. sevgili dostlar. En büyük salgının Covid 19 değil, cinsiyetçilik olduğunun kadın-erkek hepimiz farkındayız. Ama biz direnen her yaştaki kadın, erkek, LGBT-İ birey, bu farkındalığı siyasi erkin gözüne sokmakta ısrarcıyız.
Değişim kadın ve gençlerle gelecek. Cinsiyetçi tabiriniz “Elimizin hamuruyla erkek işine karıştıkça, dünya daha adil, daha merhametli ve daha yaşanır” olacak.
Kadın varsa imkansız yoktur! YAPABİLİRİZ...