Birleşmiş Milletler tarafından 1962 yılında kabul edilen ‘Evliliğe Rıza, Asgari Evlilik Yaşı ve Evliliklerin Kaydına İlişkin Sözleşme’ dünyada evlilik konusuna standartlar getirdi. Toplam 55 ülkenin katılımıyla hazırlanan sözleşme evlilikte alt yaş sınırını da belirledi.
Büyük “Neye göre, kime göre filozoflarını” bir kenara bırakırsak, ‘evlilik yaşı’ Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) önerileriyle belirlenmiştir. UNICEF, yetişkin yaşın altındaki tüm evlilikleri ‘ÇOCUK EVLİLİK’ ilan ediyor. Yetişkin yaşı ise dünyanın çok önemli bir kısmında 18 olarak kabul ediliyor. Bunu 21 olarak kabul edenler de var. Ehliyet almak için 16, alkollü içki almak için 21, evlenmek ve oy kullanmak için 18 kabul eden ülkeler de var. ‘Çocuk suçları’ diye ayrı bir kategori olmasının, 18 yaş altı bireylerin işlediği suçlara daha hafif cezalar verilmesinin bir nedeni var. Amiyane tabirle: Henüz kafaları tam çalışmıyor.
Peki ‘yetişkin’ ne demek?
TDK sözlükte ‘yetişkin’ kelimesinin anlamı şöyle: Yetişmiş, olgunlaşmış, evlenme çağına gelmiş kimse.
Yetişkin kavramını irdelerken önce ‘olgunlaşmak’ kavramına bakmak gerekiyor.
Bunu bir kısım insan buluğ çağına girmek olarak kabul ediyor. Yani kız çocukların regl olması, erkek çocukların sperm üretimine başlaması. Bu kadar!
Peki bu bir çocuğu ‘yetişmiş’ olarak kabul etmek için yeterli mi? Hayır! Çünkü 12-13 yaşında ergenliğe girse fiziksel gelişimi en az bir 5 yıl daha sürecek. Neymiş? Henüz bedensel olarak tam olgunlaşmamış! Tabi insan daldaki ‘armut’ olmadığı için “Fiziken olgunlaştı hadi bunu koparıp yiyelim” de diyemiyorsunuz; çok şükür! Neden? Çünkü 21 yaşına kadar zihinsel gelişimi de devam ediyor.
YANİ o uluslararası kurumlar kafalarına göre yaş haddi belirlemiyor. Bilim temelli bulgular bunlar.
***
ÇOCUĞUN RIZASI OLMAZ! İstismar olur. Henüz fiziksel ve zihinsel olgunlaşmasını tamamlayamamış çocukların hem bedenleri hem de ruhları hırpalanır.
Videolarını zaman zaman izlediğim Diamond Tema, Şeriatı ele aldıkları tartışmanın ardından hedef tahtasına oturtuldu. Ölüm tehditleri alıyor; akıl alır gibi değil. Konu çocuk yaşta evlilik… Önce Diamond Tema’nın hakaret etmediğini, Türkiye’de ‘adalete bakan’ daha doğrusu bakması arzulanan kişinin taraflı açıklamasının ne kadar korkunç olduğunu belirteyim.
Zifafa girdiğinde Ayşe’nin yaşı kaçtı? Ali’nin kızı kaç yaşında Ömer ile evlendi? Vs. vs. vs… Bunlara girmeyeceğim. Girmeyeceğim çünkü dinlilerin de kendi aralarında bu meselelerde uzlaştıkları yok. Dinliler kendi aralarında uzlaşamıyorken dinsizleri ne demeye ikna etmeye kalkışıyorlar bunu anlamak da güç.
Kız çocukların erken yaşta evlenmesi Arap kültüründen ve/ veya İslâm anlayışından kaynaklanıyor olabilir. Dediğim gibi buraya girmeyeceğim. Ben size bambaşka bir açı vermeye çalışacağım.
Sanayi devrimi ve modernleşme sonucu insanlar daha geç evlenmeye başladılar. Bilim ve teknolojideki gelişmeler bir yandan insanın ömrünü uzatırken diğer yandan ise fiziksel ve zihinsel olarak insanı daha iyi anlamamızı sağladı.
Türkiye’de bir-iki nesil öteye gidin 15-16 yaşında evlenmiş kadınlar-erkekler bulursunuz; kendi ailenizde de. Öyle çok uzaklara da gitmeyin önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 30 yaşındayken Hayrünnisa ile evlendi. Hayrünnisa Gül 15 yaşını doldurduktan 3 gün sonra. Yıl? 1980.
***
Arap ve Müslüman ülkelerin dışında da bugün dünyanın bazı bölgelerinde çocuk yaşta evlilik problemi yaşanıyor. Türkiye’deki ve Balkanlar’daki Romanlar’da erken yaşta evlilik yaygın örneğin. Bazı Batı Avrupa ülkeleri bu konuda ciddi problemler yaşıyor.
Hindistan keza erken yaşta evliliklerin yaygın olduğu bir ülke. Özellikle de kırsalda.
Geçmişe gidelim. Avrupa’da Orta Çağ’da kadınların evlilik yaşı neydi? Tolstoy ve Dostoyevski romanlarında da “Annelerimiz erken yaşlarda evlenirdi” gibi sitem ve eleştiri cümleleri okursunuz.
Shakespeare’in dillere destan aşk oyunu ‘Romeo ve Juliet’te oğlan 17, kız 13 yaşında.
Bunları Arap kültür ve geleneklerini aklamak için hatırlatmıyorum. “Bütün dünya yanlış yapıyordu; hanımlar beyler” diye haykırmak için yazıyorum. Ancak artık dünya da çağ da değişti. Yazımın başında sözünü ettiğim uluslararası sözleşmeleri yaptık biz. ÇAĞ DEĞİŞTİ! Anlıyor musunuz?
“Ama onların inancı böyle, kültürü böyle” diyemiyorsunuz. Neden? Çünkü modern dünyadaki bireyler, devletler, birey-devlet ilişkileri değişti. Çocuklarınız bile sizin değil. Kötü muamele ederseniz, devlet gelir alır çocuğunuzu. Çok da iyi eder. İyi ki böyle eder.
Geçmişte ne olduğuna; kültürel, geleneksel veya dinsel uygulamaları bir kenara koyup insan aklının bugün ulaştığı bilgi ve bilinçle hareket etmek ZORUNDAYIZ. Evet mecburuz buna. Yoksa göksel mesajlarla gelmeyen -tamamen ‘insan aklı’nın eseri- kadın hakları, insan hakları konusunda geriye düşeriz; ırkçılığı mâkûl, köleliği doğal buluruz.
Tüm dünyada bir inanç krizi yaşanıyor (hâlâ söz verdiğim bu yazıyı yazamadım). Çünkü büyük bir değişimin içindeyiz. Çektiklerimiz değişimin sancılarıdır.
***
Şeriat isteyen arkadaş biliyor mu acaba? İslâm hukukunda ‘çocuk’ buluğ çağına henüz girmeyendir. Yani 12 yaşındaki çocukla 40 yaşındaki adamın hırsızlık suçuna aynı ceza verilir. Sanırım bu örnek modern hukuku anlaması için yeterlidir.
Beni sizin neye inanıp inanmadığınız hiç ilgilendirmiyor. Eskiden insanlık bilmiyordu; şimdi biliyor: ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK OLMAZ! Ben ‘bilmeye’ inanırım.
Özellikle konu çocuk olunca hepimiz hassaslaşıyoruz. Nasıl hassaslaşmayalım?
Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanında İvan’ın çektiği Tanrı sancılarının tek nedeni çocuklardır. İvan Karamazov aslında Tanrı’ya karşı çıkmaz, Tanrı’nın yarattığı dünyayı reddeder çünkü orada acı çeken çocuklar vardır.
Papaz olmaya niyetlenmiş dindar kardeşi Alyoşa’ya şöyle seslenir bir yerde: "Söyle bana Alyoşa, yaratıcı sen olsaydın ve dünyanın yaratılışı bir küçük çocuğun acısını gerektirseydi, dünyayı yaratır mıydın?"
İmanı sarsılmasın diye bu tür sohbetlerden kaçınan Alyoşa’nın güzel yüreği küçük kurbanların verildiği böylesi bir dünyaya razı gelmez.
Kabul edelim; masumların, çocukların acı çektiği dünya hepimizin yürek yarası değil mi? İster iman edelim, ister ret.