Cumhurbaşkanı Erdoğan yanına CHP lideri Özgür Özel’i alarak 20 Temmuz’un 50.Yıldönümünü KKTC’de kutlamaya hazırlanırken Rumlar adayı yeni bir savaşın parçası haline getirmenin hazırlıklarını yapıyorlar.
Ama bu kez Türklerle değil Araplarla.
Geçen hafta Rumlar’ı İsrail’le askeri işbirliği yapmak ve topraklarını yabancı güçlere açmakla suçlayan Lübnan Hizbullah lideri Nasrullah ‘Gerektiğinde bunun karşılığını veririz’ türünden tehditler savurmuştu . Peş peşe açıklamalar yapan Rum yetkililer Nasrallah’ın söylemlerini yalanladı ama haberlere bakılırsa Rumlar başta İsrail olmak üzere bazı ülkelere üs vermeye hazırlanıyor.
Şimdi ise adadaki İngiliz üsleri Amerikan silahlarının İsrail’e silah taşınmasında ve Gazze’yi gözetlemekte kullanılmaktadır. Rumlar’ın son yıllarda İsrail ile çok sayıda askeri işbirliği anlaşması imzaladığını ve ortak tatbikatlar yaptığını herkes biliyor ve yakından takip ediyor.
Çünkü Kıbrıs; İsrail, Yahudiler ve Siyonistler için çok önemli bir coğrafyadır.
Temmuz 1902’de Lord Rothschild’e mektup gönderen Siyonist lider Herzl bakın ne diyordu:
“Kıbrıs’ı düzene sokmalıyız ve birgün Filistin’in üzerine gitmeliyiz ve güç kullanarak almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar da iyi bir fiyatla topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e göç ederler. Filistin Yahudiler için küçük bir toprak parçasıdır. Bu nedenle Filistin’e yakın bir yer sağlamamız gerekiyor. Kıbrıs ya da ve El-Ariş (Mısır’da) Filistin’e katılmalıdır.”
Şimdi azıcık yani 500 yıl kadar geriye gidelim.
Kanuni’nin sarayında danışman olarak görev yapan Yasef Nassi’nin “Kıbrıs kralı” olmak ve adayı “bir Yahudi yerleşim merkezi” haline getirmek istediği anlatılır. Kanuni’nin annesinin ve eşinin Yahudi olmasından yararlanan Nassi amaçlarını gerçekleştiremeyince 100 altın lira karşılığında Sultan Süleyman’dan Filistin’de Tabariye Gölü kenarında bir köy satın aldığı ve orada bir okul kurduğu anlatılır.
1887’de Kıbrıs’ın İngilizlere kiralanması, 1897’de Basel’de ilk Siyonist kongrenin toplanması ve 1917’de Filistin’in İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra Yahudilerin Kıbrıs ilgisi daha arttı. Bu süre içinde yüzlerce Yahudi aile farklı Avrupa ülkelerinden taşınarak Kıbrıs’ta yerleştirdi. Ama Kıbrıs ile ilgili o dönemin en kapsamlı, en ayrıntılı planı ise 1939’da hazırlanmıştı.
“Yahudi Sorununa Bir Çözüm” adını taşıyan bu plan, 11 Mart 1939’da Siyonist hareketin liderleri tarafından İngiltere Başbakanı Chamberlain, Sömürgeler Bakanı Anthony Eden ve daha sonra Başbakan olan Churchill’e sunulmuştu. Bu plana göre Kıbrıs’taki Rum nüfus boşaltılarak Selanik’in bir bölgesine yerleştirilecekti.
Selanik’teki Yahudiler ise Kıbrıs’a aktarılacaktı. Böylece Kıbrıs’ta Yahudilere yer açılacak ve Selanikli Yahudiler, Kıbrıs’ta oluşacak yeni topluluğun çekirdeğini oluşturacaktı.
1930-1946 yılları arasından Kıbrıs; Filistin’e taşınan Yahudiler için bir dinlenme ya da ara uğrak yeriydi. İsrail devletinin 1948’de kurulmasından ve 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız olmasından sonra ada çok daha fazla Siyonistlerin ilgisini çekmeye başlamıştı. İngiliz üslerinin adada bulunması ve ABD’nin adada etkin olması İsrail’in işini kolaylaştırıyordu.
1960’lı yılların sonu ve 1970’li yılların sonuna kadar Türkiye’de sokaklara dökülen solcu gençler ise ‘Kıbrıs NATO üssü olamaz’ diye bağırıyorlardı ama zamanla Kıbrıs İsrail üssü oldu. Kıbrıs sorununun çözümü için ABD Özel Temsilcileri Richard Haas, Nelson Ledsky, Clark Clifford, George Harris, Ellen Laipson ve Richard Hoolbroke’un Yahudi olması ise bir rastlantı olamazdı ve hepsi çözüm değil çözümsüzlük için çaba harcamıştı . Çünkü Kıbrıs adası, Amerikalı Evanjilistler için özel bir anlam taşımaktadır. Bu dini inanışın kehanetlerine göre Evanjelikler cennete kavuşmadan önce bazı olayların gerçekleşmesi gerekmektedir. Cennet yolunun açılabilmesi için kıyametin meydana gelmesi ve onun öncesinde büyük bir savaşın ( Armageddon) çıkması gerekmektedir. İnanışa göre bu büyük savaş sırasında İsrail kötü güçlerce işgal edilecek, ancak Kıbrıs’taki ABD ve İngiliz askeri güçleri hemen yardıma koşarak İsrail’i kurtaracaktır.
Görüldüğü gibi Kıbrıs, bu ilahi konumu açısından dini bir statüye oturtulmuş ve elden çıkması Evanjelizm için tasarlanan ilahi planların altüst olması anlamına gelecektir. Öncesinde İngilizler ve 1974 sonrasında Amerikalıların Kıbrıs ilgisi ve soruna çözüm bulmama gayretine de bu çerçevede bakılmalıdır. Çünkü İsrail, Siyonist örgütler ve sahipleri Yahudi olan farklı ülkelerin kurumları adanın güneyinde çok kapsamlı legal ve illegal (Mossad) faaliyetlerde bulunuyorlar.
Kuzeyde ise satın alınan geniş araziler, hayali şirketler, kumar için adaya geldikleri söylenen İsrail vatandaşlarının karanlık faaliyetleri ve İskele bölgesinde faaliyet gösteren ve sahipleri Yahudi olan yat limanı (Suriye ve Lübnan’ın karşısında) ile ilgili ilginç hikayeler anlatılıyor. Limanın adı ise The Gate (kapı) olunca iş farklılaşıyor. Çünkü dinsel kökenli söylemlere göre ‘olası bir Arap saldırısı durumda Filistin’den kaçmak zorunda kalabilecek Yahudilerin sığınabilecekleri tek yer var o da Kıbrıs’.
Durum böyle olunca adanın İsrail ve Yahudiler açısından önemi daha artar ve doğal gaz keşfinden sonra İsrail’in adaya olan ilgisinin artması çok doğal. Bunlar doğal olunca Hizbullah lideri Nasrallah’ın tehditleri farklı bir anlam kazanır. Çünkü bölgede konuşulan senaryolara göre sekiz aydır Hamas’la baş edemeyen İsrail yenilgisini örtbas etmek için savaşı genişletmenin hesaplarını yapıyor. ‘Genişletmek’ demek Lübnan’a saldırmak demektir. Lübnan Hizbullah’a saldırmak ise İran ve Suriye’yi savaşa çekmek demek. Suriye ve Lübnan İse İsrail, Gazze ve Mısır gibi Kıbrıs adasının tam karşısında.
Yani herkes için The Gate!
Belki de bundan dolayıdır ki Yahudilerin Kıbrıs sevdasına paralel Suriye Milliyetçi Sosyal Partisi, kurulduğu 1932’de adayı sahiplenmiş ve Arap coğrafyasının bir parçası olarak görmüştü. Parti; Yahudilerin talip olduğu Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölgenin haritasını çizerek burası için “Arap Verimli Hilali” demiş ve Kıbrıs’ı bu Hilal’in yıldızı olarak göstererek Arapların adaya ilgi göstermesini istemişti.
Gecikmeli de olsa Nasrallah şimdi bunu yapıyordur!
Bir zamanlar Haçlıların yaptığı gibi!
Güney merkezli bu karmaşık hesaplar yapılırken kuzeyde yani KKTC’de her şey çökmüş ve bu durum kimsenin umurunda değil. Türk dünyasının kardeş ülkelerinin liderleri ise ‘bir el atıp da yardım edelim’ demiyor çünkü bazıları ABD’yi diğerleri de İsrail’i seviyor.
Örneğin Azerbeycan. Olası bir savaşta belki de İsrail ve Rumlar’dan yana savaşır! Bu coğrafyada artık her şey çok saçma.
Kimin eli kimin hangi cebinde ne yapıyor bilen yok!