Adana Demirspor ve Helsinki maçı Fenerbahçe futbol takımı adına sezonun nasıl geçeceğine dair işaretlerin arandığı maçlar oldu. Oyunda en dikkat çeken teknik direktör Vítor Pereira’nın oynatmak istediği oyun düzenine oyuncuların ısrarla sadık kalmaya özen göstermeleriydi. Bu tarz iş odaklı zihinlerle, bir oyun sisteminin oturması ve gelişmesinde adanmışlık ve profesyonel karakter iki önemli başlık olarak görülebilir.
Futbolcuların her iki maçta istenilen oyun anlayışını birlikte, koordineli, alternatifli oynama konusunda zihinsel olarak kararlı görülmelerinin yanı sıra henüz düşünselden eyleme geçme pratiğinin de başlangıcında oldukları bir başka dikkat çeken konuydu. Bunu, sporcuların birbirleriyle ve topla ilişkisinin maç içerisinde zaman zaman iletişimsel eylem düzeyinde kalmasından görmek mümkün oldu. Beraberinde zaman zaman ortaya çıkan topu nasıl kullanacakları ya da koşu yerleri gibi oyun içi hareketlerde tutuk davranışları, onların çokça zihinsel kararsızlık yaşıyor olduklarının göstergesiydi.
Elbette bu kararsızlıklar takım olma ve oyunu akıcı hale getirebilmenin normal süreçleri.
Maç oynadıkça oyun sistemi ezber ve içselleştirmeyle otomatikleşecek ve oyuncular kendi özleriyle bireysel ve kolektif olarak buluşacaklardır.
Maç içerisinde tıkanan periyodlar zamanla azalarak bitecektir.
Oyunun dengesi yeni oyuncuların da katılımıyla 3-5 maç sonra amaçlanan dengeye oturacaktır.
Önemli olan futbolcuların teknik direktörün sistemine saygı ve sadakatle birlikte yeni zamanın futbolunu oynamak istemelerindeki ısrardır. Çünkü ihtiyaç duyulan oyun çeşitliliğini sağlayabilmek için düzene sadık kalmak önemlidir.
İlk iki maç gelecek için nasıl bir Fenerbahçe izlenir sorusuna endişe duyulmaması gerekliğine dair bir güven oluşturması açısından önemli oldu. Oyuna futbolcuların bireysel özelliklerini sergilemeleri de eklendiğinde, ileriye yönelik bol seçenekli, heyecan veren oyun kurgularını sadece Fenerbahçeliler değil tüm takım taraftarlarının heyecanla ve keyifle izleyeceği söylenebilir.
Bilgi: Yeni zamanın oyunu olarak ifade ettiğim futbola dair geniş bilgiyi 23 Haziran 2021 tarihli yazımdan ulaşabilirsiniz.
Fenerbahçe "Z kuşağı" futbolcularıyla mutlu.
Biliyorsunuz, farklı zaman dilimleri nesiller olarak tanımlanıyor.
Beşinci nesil, Z kuşağı 1997-2012 yılları arasında doğan kişiler olarak ifade ediliyor. Yaş önemli çünkü yaşın insanların nasıl davrandığı ve dünyayı nasıl gördüğü konusunda bir fark yarattığı sır değil. Bu kısmen de olsa elbette insanların büyüdükleri ve içinde yaşadıkları zamandan etkilenmelerinden kaynaklanıyor.
Gelinen zaman diliminde artık dünya futboluna, futbolcusuna kuşak üzerinden bakmaya, anlamaya ihtiyaç var. Bu kuşak teknoloji konusunda oldukça yetenekli ve odaklarını hızlı bir şekilde değiştirebildikleri ve görevler arasında etkili olabildikleri için çok görevli olduklarının görüldüğü bir kuşak. Mahremiyete ve güvenliğe önem verirken, son teknolojiyi öğrenmeye ve kendilerini güncel tutmaya istekliler. Sanmayın ki teknolojiyi sadece oyun için, arkadaş sohbetleri için kullanıyorlar ve yaşamın “gerçeklerinden” kopuklar.
Üniversiteyle ilk kez tanışan 1. sınıf gençlere ders veren bir akademisyen olarak, Y ve Z kuşağıyla birlikteyim onlar beni ben onları yakından takip ediyoruz.
Z kuşağı, eşitlik, insan hakları ve çevre odaklı.
Belirsizlik ve istikrarsızlıkla dolu bir dünyada büyümeleri onların dünyayı daha iyi hale getirmeyi arzulamalarına neden.
Bireysel haklara değer veren bir nesil.
İçinde yaşadıkları zaman dilimi birden çok faktörden etkilenen küresel bir dünya toplumunda onları büyütürken terörizm, siyasi istikrarsızlık, çevre için artan endişe ve ekonomik istikrarsızlıkta çözümün kendilerinde olduklarını biliyorlar. Bu nedenle dünyayı değiştirme gücüne sahip oldukları düşünülüyor.
Etik değerler önemli.
İşini kendin yap mottosuyla hareket ederken girişimci ve güvenilirler. Parayla daha az motive oluyorlar.
Kendini bilen, ısrarcı, gerçekçi, yenilikçi ve kendine güvenen karakterleri var.
Muhammed Gümüşkaya’nın oyuna girer girmez “yılların futbolcusu” gibi kendine güvenli, ne yaptığını bilen cesur hareketleriyle sahada bir anda parladı.
Aldığı tereddütsüz sorumluluk karşısında attığı gole izleyenlerin duyduğu şaşkınlık ve sevinç duygularını kuşak üzerinden yeniden yorumlamak gerekiyor.
Ya da,
Arda Güler’in serbest vuruş için Jose Sosa’la topun başında kameralara yansıyan görüntüsüne yeniden bakmayı gerektiriyor.
O pozisyonda mesele, serbest vuruşu Arda’nın yapıp yapmaması değil.
Görülmesi gereken 16 yaşında Arda’nın gözlerdeki kararlılık.
Bunun statta ve ekran başında izleyene akmış olması.
O nedenle Sosa topa vurduğunda seyirci “homurdandı.”
Arda’nın yeteneğine güveni bir bilgisayar oyununda, oyunu yönetme pratiğini edinmiş zihnin, gerçekle buluşma anında yakaladığı fırsatı sayıyla sonuçlandırabileceğine dair yerinde duramayan heyecanıydı.
Ve arkasından gelen rakibe baskı.
Odaklarını hızlı bir şekilde değiştirebilen ve görevler arasında etkili olabilen çok görevli bu gençlere Rıdvan da eklendiğinde rakibe yapılan baskının oyuna -hem de maçın sonlarında- getirdiği dinamizm tekrar tekrar izlenmeyi hak ediyor.
Sakatlar iyileşecek ve yeni transferler olacak ve umuyorum Pereira bu oyunculardan vazgeçmez.
Twitter: @Hulya__Coskun
Instagram: hulyacoskun