Yüzbaşı Selahattin
Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’nı okuyorum. (İlhan Selçuk, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2010)
İlhan Selçuk, bu roman için şöyle der, “Yüzbaşı Selahattin, koskoca bir imparatorluğun yıkılışını ve yeni bir devletin kuruluşunu yaşamıştı. Ateş çemberinde geçirmişti yıllarını. Önemli kişilerin yamacında görev almıştı. İtalyan harbi, Birinci Dünya Savaşı, Milli Kurtuluş Savaşı’nı kapsayan dönemde iç ve dış çatışmaların, devrimlerin, isyanların, kahramanlıkların, cinayetin tanığı olmuştu. (Y-7)
Geceleri evde, Yüzbaşı Selahattin’in birinci kitabını okurken bir bölüme geldim. Okurken durdum, bu romanda yazılanın tıpkısını okumuştum. Ama nerde...Beynimi dürtükledikte o yazıyı anımsadım. Bilsay Kuruç, Cumhuriyetin kurduğu mallarının satışını anlatıyordu.(19 Haziran Pazartesi)
Yıl 1916. Irak’ta İngiliz birlikleriyle Osmanlı birlikleri ölümcül bir savaştadır. Bu arada İngilizlere yiyecek götüren bir gemi, raslantıyla ele geçirilir. İyi ama nasıl oluyor da yabancı bir gemi Osmanlı karasularında gezinmektedir. Gezinir, çünkü Osmanlı Devleti, ülkenin kaynaklarını yabancılara satmıştır.
Yüzbaşı Selahattin bu konuda şöyle der,”Burada bir ders daha vardır: Kendi karasularını, içsularını ve ülkenin kaynaklarını yabancı şirketlere vermiş milletler bilmelidirler ki yarın bir muhabere gününde bu şirketler birer casus ve ihanet şebekesi olacaklardır. Barış zamanında kemirdikleri milli ekonomi varlığına bu ihanetleri de katacaklardır. İşte şimdi Cumhuriyet Hükümetinin yabancı şirketleri birer birer millileştirmesinin anlamı daha iyi anlaşılır. İç memleketteki her yabancı şirket, barış zamanında bir ekonomi mikrobu, kavga zamanında bir hıyanet koludur. Bütün tarih, ülkesinde yabancı ellere ve sermayelere yer vermiş mazlumların ıstırabını dile getiriyor. (Selçuk, age, Y-220)
Cumhuriyet’in millileştirme deviniminin anlamı sonradan unutuldu. Ülkenin ulusal varlıkları, yabancılara satıldı.
Osmanlı savaşa girdikte, treni yürütecek tek bir makinist yoktur. Yüzbaşı Selahattin bu konuda, bakın ne diyor, “ Türkiye’de ilk demiryolunu İngilizler yaptılar.(1856) Bu, İzmir-Aydın hattıdır. 1863’te Fransızlar bu alanda imtiyaz aldılar. Böylece yabancıların imtiyazında demiryolları işletmeleri yapılmaya başlandı. 1888’de demiryolları rekabetine Almanlar da karıştılar. Böylece İngiliz-Alman-Fransız mücadelesi başladı. Bağımsızlığını satmış bir hükümetin düştüğü rezilane vaziyeti o zaman göremiyor ve bu politikayla ‘ali siyaset’ diyorlardı. Bütün bunlar Cumhuriyetin ilanına kadar devam etti. Cunhuriyet devleti, yabancı kumpanyalarımız millileştirdi.” (Selçuk, age, Y-257)
382 Yıl Sonra
Irak’tan Suudi Arabistan’a kadar bölge. 382 yıl Osmanlı’nın egemenliğindeydi. 382 yıl sonra Irak’tan çekilme başladı. Osmanlı gitti, İngilizler geldi. Irak’tan çekilişten sonra olanları yüzbaşı Selahattin anlatır, şöyle, “Binbaşı Kemal-Kumandanım inşallah yakında Bağdat’ı alırız,dedi.
Kemal’in bu sözüne karşılık Karabekir,
-Kemal bey, Türk’ün asırlarca kanını ve emeğini bu topraklardan kurtulmak Türk’ün saadetine hizmet eder. Gönül buraları bu suretle bırakmaya razı değildir. Fakat madem ki oldu artık bizler Türk emeğini Türk topraklarına verelim. Arabistan’ı Araplara bırakalım.” (Selçuk, age, Y-263)
Düş Gibi
Bütün bunlar düş gibi geldi bana. Makinisti bile olmayan bir ülkenin emperyalistlerce kuşatılışı. Kuvayı Milliye ile silkiniş... kurtuluş...yabancı varlıkların millileştirilmesi... Kıt kanaat yaşamla ulusal kalkınma.. Sümerbank...Etibank... Beykoz Ayakkabı Fabrikası... Şişe Cam, Atatürk Çiftliği...THY...
Bağımsız Türkiye’nin Nato’yla bağlı duruma getirilmesi.
Biliyorum, hepsi yaşandı.. yaşanıyor.