Hatırlayacaksınız, bundan yaklaşık bir hafta önce Alman Bertelsmann Vakfı’nın iki yılda bir yayınladığı ‘Dönüşüm Endeksi’ araştırmasında Türkiye, ‘Otokrasi’ ile yönetilen ülke konumunda gösterildi. Bu durumun, 2017’deki anayasa değişikliği referandumunun ardından Haziran 2018’de yeni sisteme geçilmesiyle Türk siyasetinde yeni bir dönemin başladığı, parlamenter sistemin yerine aşırı güçlü bir cumhurbaşkanının mevcut olduğu yeni bir başkanlık sisteminin gelmesiyle oluştuğu ifade ediliyor.
Türkiye’nin artık ‘Demokrasiyle yönetilen ülke’ olarak sınıflandırılamayacağına dikkat çekildi raporda. “Ülkenin iç politikası ve uluslararası ilişkilerinde radikal bir dönüşüm gerçekleşti” sözlerine yer verildi. İncelenen ülkeler arasında Türkiye, “Demokrasi Statüsü” sıralamasında 10 üzerinden 4,9 puanla 77’nci sırada geldi. Bu puan ile Türkiye, orta kategori olan “ılımlı otokrasiler” grubunda sınıflandırıldı. Böylece Türkiye, Bertelsmann tarafından ilk kez “otokrasi” olarak sınıflandırılmış oldu. Buna basın özgürlüğünün kısıtlanması, insan haklarının ihlal edilmesi ve güçler ayrılığı ilkesinin saf dışı bırakılması gerekçe gösterildi.
Sadece bu raporun yayınlanmasından sonraki dönemde, yani son bir haftada atılan adımlar da, bu raporu doğrular nitelikte… Medyayı ‘virüs’ olarak adlandıran Cumhurbaşkanı Erdoğan, RTÜK üzerinden ‘muhalif medyayı’ cezalandırmaya başladı. Medyada ki muhalif sesleri susturmak ve sindirmek amaçlı cezalar yağmaya başladı. TELE1’e, Halk TV’ye, Fox TV’ye ve KRT’ye…
İnsan hakları ve demokrasiye yüksek sesle sahip çıkan Barolar, Mühendis ve Mimarlar odası ve Türkiye Tabipler Odası gibi kurumlara da el attı Cumhurbaşkanı. Özellikle Ankara barosu ve bazı meslek kuruluşlarının, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın açıklamaları sonrasındaki tepkileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı harekete geçirdi. Meslek kuruluşlarının sesini kısma operasyonu başlattı. Meslek kuruluşlarının seçim usullerinin yeniden belirlenmesiyle ilgili taslak hazırlandı ve çok yakında meclisten geçecek. Yani sistem tamamen değiştirilip, meslek kuruluşlarının ‘muhalif’ sesi kısılacak.
Bununla da yetinilmedi. Ekonomi konusunda görüş belirten finansal kuruluşlar, ekonomi yazarları ve uzmanların da sesinin kısılması için harekete geçildi. Hafta başından bu yana yükselişini devam ettiren ve dün tarihi rekorunu kıran dolarla ilgili haber ve görüşlere “düzenleme” getirildi. Resmi Gazetede yayımlanan yönetmeliğe göre, “finansal sisteme olan güveni zedeleyerek riske neden olabilecek şekilde bilgi ve söylentiler yaymak” manipülasyon olarak değerlendirilecek. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na (BDDK) piyasa üzerinde yeni yetkiler tanındı. Yani ekonomi konusunda muhalif sesler de hedefte…
Muhalif gazeteci ve yazarların yaratılan gerekçelerle tutuklanmaları, Osman Kavala’nın üç yıla yakın bir süreden beri ‘Gezi’ olaylarının tek sorumlusu olarak hapiste tutulması, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerini, belediye başkanlarını ve kurmay heyetini hapishanelere atmak ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak, en tanınmış üyelerini siyasi sahneden uzaklaştırmak bu operasyonun bir parçası…
AB’den uzaklaşan Türkiye, 1949’dan beri üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nde de ‘denetim’ altında… Demokrasi mi Otokrasi mi?