Dün İstanbul’da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal Bin Ferhan ile ortak basın toplantısını izlerken Suriye ile başlatıldığı söylenen sürecin hiç de kolay olmadığını bir kez daha anladım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye konusunda görevlendirdiğini söylediği Bakan Fidan pek umutlu görünmüyordu. Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la söylediği şu cümle çok ilginçti:
“Cumhurbaşkanımız Suriye ile barış konusunda liderlik vizyonunu kullanarak en üst düzeyden bir barış çağrısında bulunmuştur. Bu son derece kıymetli bir çağrıdır. Umarım bunun değerini anlarlar. Bu herhangi bir çaresizliğin, herhangi bir zayıflığın durduğu yer değildir. Kendisini (Erdoğan’ı) tanıyanlar bilir, hiçbir mücadeleden, hiçbir kavgadan kaçmaz, tersine, bütün sorunların üstesine de büyük bir dirençle gider.”.
Anladığım kadarıyla işler pek iyi gitmiyor. Ya da barış süreci Erdoğan’ın beklediği hızla gelişmiyor. Şam’dan yapılan açıklamalara ve Suriye ve Arap medyasının haber ve yorumlarına bakılırsa Esad bu konuda istekli ancak aceleci değil. Esad; son 13 yılda yaşananları unutabilir ama olup bitenlerin yeniden yaşanmaması için mutlak ve kesin garantiler istiyor.
Erdoğan’a güvenmediğini söyleyen Esad’a bu bu garantileri kim verecek?
Rusya, İran, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan.
Suudi Bakanın dün aniden Türkiye’ye gelmesi bunun içindir.
Bir gün önce Mısır Cumhurbaşkanı Sisi Suudi Veliaht Muhammed Bin Selman’ı telefonla arayarak Suriye konusunu konuşmuştu. Geçen hafta Esad ise Sisi’yi aramıştı.
Yakında başka arabulucular Ankara’ya gelir.
Washington’dan eli boş dönen Erdoğan’ın şimdi çok daha fazla Putin’in baskılarıyla karşı karşıya kalacak .
Hakan Fidan’ın dün “çaresiz ve zayıflık noktasında değiliz ”gibi bir ifade kullanması ilginçti ! Ama daha ilginç olanı Fidan’ın ‘mülteciler ve Suriyeli muhaliflere verilen destek’ konusundaki tavrımız değişmemiştir” demesidir.
Bu iki konuda ( diğer konularda aynı) Ankara’nın tavrı değişmeyecek ise Esad’la barış nasıl olacak?
Yandaş medyanın uzman ve azmanları ‘PYD/YPG Suriye ve Türkiye’nin ortak sorunudur ve Erdoğan’ın Esad ile barışma girişiminin en önemli nedeni bu konudur”gibilerinden yorumlarda bulunuyorlar.
Bu yorum doğru olabilir ama eksik ve yorumcuların zekası kadar sığ. Çünkü PYD/YPG sorunu öncelikle Ankara-Washington sorunudur. Haziran 2015’e kadar Ankara’nın ‘korumasında’ olan PYD/YPG sonrasında Washington’un müttefiği olmuştur. Bugün Suriye ordusu Fırat’ın doğusunda PYD/YPG’ye operasyon başlatsa karşısında Amerikan ordusunu (başka NATO ülkelerinin danışmanları da var) bulacaktır. Suriye ordusuyla savaşı göze alacak olan Amerikan birlikleri PYD/YPG militanlarını korumak için İncirlik ve Türkiye’deki üslerinden destek alacaktır.
Bu durumda NATO üyesi ve ABD’nin stratejik müttefiği olan Türkiye ne yapacaktır.
İki olasılık var :
1- Sesini çıkarmaz ya da çıkaramaz
2- İzin vermez ve dolaysıyla ABD ile çatışır.
Çatışmayı göze alıyorsa o zaman Suriye ordusunun operasyonunu beklemeden kendisi 2018-2019’da Afrin, Tel Abyad ve Rasül Ayn’de yaptığı gibi bölgeye dalar ve PYD/YPG militanlarıyla savaşarak bu dosyayı kapatır.
Sonuçta Ankara’ya göre PYD/YPG; PKK demektir.
Yıllardır binlerce TIR ile PYD/YPG’ye en ağır silahları taşıyan ABD’ye demeçlerin dışında hiç bir şey yapmayan ya da yapamayan bir Ankara’nın şimdi Washington ile savaşı göze alacağını düşünmek abesle iştigaldir.
O zaman bu durumda PYD/YPG sorununu çözmek pek kolay görünmüyor. Bakan Fidan’a göre ‘Esad’a (ve PYD/YPG’ye) karşı savaşan Suriyeli muhaliflere destek devam edecek ve Ankara’nın mülteciler konusunda tavrı değişmeyecekse’ Esad’la konuşulacak pek bir şey kalmıyor!
Böyle giderse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son demeçlerindeki ‘duygusal heyecanın’ ateşi yavaş yavaş söner. Arabulucular ne yapar bilinmez ama her şey Erdoğan’a bağlı.
Suriye’yi bu hale getiren Erdoğan bu sorunu çözmek istiyorsa 2011 öncesi Esad’la olan dostluğuna dönmek zorundadır. O dostlukta sen-ben yoktu ve Türkiye ile Suriye birleşmek üzereydi.
Bundan hoşnut olmayan ÜST AKIL ve uluslararası ve bölgesel aparatları her şeyi bozunca yalnız Suriye değil tüm bölge ve elbette Türkiye perişan oldu.
Bu gerçeği görüp kabullenmeden ve geriye dönüşün samimi iradesini kanıtlamadan Esad-Erdoğan buluşması olmaz, olursa da işe yaramaz ve yaraması için de geçecek zaman içinde çok daha farklı oyunlar oynanır.
Sonuçta bu coğrafyada ‘kimin eli, kimin hangi cebinde ne yaptığını’ bilen yok!