Sosyalist solun da pozitif etkisiyle CHP’nin 1973-77 yükselişi ve çıkışı dışında Türkiye siyasal tarihinde, sandık sonuçları itibariyle 1950’lerden bu yana sağ hep birkaç adım önde olmuş. Ülkenin en krizli anlarında bile iktidar alternatifi sağın kendi içinden çıkmış: 1965’in Adalet Partisi, 1980’lerin ANAP’ı, 1995’lerin RP’si, 2000’lerin AKP’si gibi…2020’lerin Türkiye’si yine benzer bir durum ile karşı karşıya kalacağa benziyor. Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli iktidarı AKP uzunca bir süredir siyasi raf ömrünü tamamlamış olsa da, en abartılı anket sonuçlarında bile oy oranı 2002’de kendisini iktidara taşıyan yüzde 34’den geri değil. Oysa AKP ekonomide, yargıda, eğitimde, dış politikada, siyaset yapma tarzında, özetle akla gelebilecek her alanda lime lime dökülüyor. 31 Mart ve 23 Haziran yenilgileriyle psikolojik üstünlüğünü de kaybeden AKP, başı kesik horoz gibi sağa sola savrulsa da, ite kaka iktidarını sürdürüyor…CHP’nin 2014’den bu yana yarattığı fiili ittifak yüzde 50+1 gerçeği ile yerel seçim örneğinde olduğu gibi başarılı olsa da, sürükleyici bir alternatif harekete dönüşerek meclis çoğunluğunu ancak MHP desteği ile sağlayan AKP’nin iktidardan düşmesini hızlandırmıyor…Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nden sonra, Babacan’ın DEVA’sı da ulusal ve uluslar arası alanda “Erdoğansız bir AKP” arayışından öteye geçebilecek, “geleceğe deva” olabilecek güçten ve enerjiden yoksun görünüyorlar.Babacan’ın ayrıştırıcı, ötekileştirici siyaset dilini reddetmesi, yargı bağımsızlığına, parlamenter demokrasiye dikkat çekmesi, yeni Anayasa isteği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu diğer uluslararası sözleşmelere atıf yapması, dini kutsalları günlük siyasete malzeme etmeyeceklerini vurgulaması, Kürt sorununda demokratik çözümü işaret etmesi, eşit yurttaşlık vurgusuyla anadile destek vermesi, kayyımlara itiraz etmesi, Alevilere ve Cemevleri’ne dikkat çekmesi kuşkusuz değerlidir…ODTÜ’yü birincilikle bitirmiş, finans piyasasını iyi bilen, klasik bir İslamcı görüntüsü vermeyen, düzgün ve sakin konuşmasıyla kentli bir profili olan Babacan’ın inşaata, betona mahkum ekonomi modelinin çözüm üretemeyeceği, Tekel’in, Telekom’un onlarca kamu kurumunun onun ekonomi politikalarıyla özelleştirildiği, köprülere, yollara, havaalanlarına uygulanan Kamu Özel İşbirliği projeleri ile ortaya çıkan kamu borcu gerçeğini de değiştirmez…
Bu gerçeklerle hesaplaşmayan Babacan’dan kamu yararına bir alternatif çıkarmak mümkün olmayacağı gibi, olsa olsa sağın içinden düzgün bir profil tartışması çıkar… Kaldı ki, siyasette sahicilik ve inandırıcılık kadar önemli olan bir diğer şey “yarın hayali” yaratacak siyasi cürete sahip olmaktır. Erdoğan’ı karşısına alamayan, meydan okuyamayan bir hareket Türkiye’de güç olamaz!Durum böyle olunca da AKP’yi bölmesi beklenen Babacan bu tavrıyla AKP’yi bölemez!
Partisinin kuruluş toplantısında Babacan, “korku siyaseti ve tehditten dolayı toplum nefes alamıyor” derken kendileriyle birlikte hareket eden hatta kendilerini “aydınlatan, katkı veren arkadaşlarının” toplantıda olamadıklarını da itiraf ediyor. Erdoğan korkusundan dolayı kuruluş toplantısına bile katılmayanların “aydınlattığı” bir parti alternatif olabilir mi?Bu sorunun cevabı çok açık biçimde “hayır” olsa da, burasının Türkiye olduğunu unutmamak gerekiyor! Çünkü burası öyle bir ülke ki, sağı, muhafazakarlığı, siyasal İslam’ı haklı çıkarmak için bütün kötülüklerin faturası önce Cumhuriyetin ilk dönemlerine, sonra da 1950’den bu yana tam 70 yıldır, tek başına iktidar yüzü görmemiş CHP’ye çıkarılır ve sandıkta birey yerine konan kul, vatandaşlık yerine konan ümmet hep galip gelir!Bu gerçeği hepimizden iyi bilen, ulusal ve uluslararası sermaye çevrelerinde DEVA Partisi, buna Gelecek Partisi’ni de dahil edebiliriz, siyasi raf ömrünü tamamlayan AKP karşısında “muhafazakar, milliyetçi yeni ılımlı bir İslam koalisyonu” niyeti ile öne çıkarsalar da çıkışları itibariyle Erdoğan’la doğrudan hesaplaşmayı değil, Erdoğan’ın daha fazla yıpranmasını bekleyecekler gibi gözüküyorlar. Siyasette meydan okumadan, sırasını bekleyenin alternatif olduğu pek görülmemiştir ama yaşayarak göreceğiz…