Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis'teki bütçe konuşması ciddi ses getirdi, kamuoyunda karşılık buldu… Konuşma kurgusu iyiydi… Ne söyleyeceğini biliyordu… Ses tonu da vücut dili de iyiydi, hazır cevaptı…
AKP ve MHP milletvekillerinin salonda olması enerjisini yükseltti. Tank-Palet’in devri konusunda “On sekiz ay sonra teslim edilecek tank nerede” diye sorup, "bari bir
oyuncak tank alsalardı” diye dalga geçerken, AKP’liler “aday ol” diye laf attıklarında da “Benim aday olup-olamayacağımı size kim söyledi?” diyerek hem vites büyüttü hem
de ezber bozdu, AKP ve MHP milletvekillerinin yüzüne “kurşun askersiniz” dedi…
Yalnızca rutin ve alttan alan, savunma psikolojisi üzerine oturtulmuş eleştiriler muhalif seçmeni yormakla kalmamış, Çubuk gibi bir linç gerçeğine, Erdoğan’ın bir tek yorum yapmadan seyrettiği, Bahçeli’nin desteklediği Çakıcı’nın tehditlerine de kayda değer bir cevap verilememesi de işin tuzu biberi olmuş, özellikle CHP seçmeni demoralize olmuştu…
Nasıl olmasın?
Bir linç girişiminin de, aleni tehditlerin de cezai bir yaptırımla karşılaşmaması 15-16 milyonluk bir seçmen kitlesinin gözleri önünde cereyan ediyor, sorun çözmesi ve
adaleti sağlaması gereken yargı sorun üretiyordu…
Bu gerçeğe rağmen 'muhalefet politikası' sanki “saldırıları sineye çekelim, bunlar nasılsa gidecekler, aman çok sert
çıkışlar yapmayalım” üzerine oturmuştu…
Kılıçdaroğlu bütçe konuşmasıyla, bu gidişe “dur” dedi, yumruğunu masaya vurdu, meydan okudu ve 18 yıllık AKP iktidarından bıkıp usanan, iktidara öfkesi giderek
artan, Pandemi’nin yıkıcı koşullarında toplumsal beklentisi büyüyen seçmenin sesi olmakla kalmadı, sosyal demokrat politikalara uygun olarak kendisi de oldu!
Kılıçdaroğlu, bütçe için “bu bütçe işçiye, çiftçiye, emekliye bir şey getirmiyor” çünkü “bu bütçe açık ve net söylüyorum haramzadelere hizmet edenlerin bütçesidir”
vurgusu yaptıktan sonra, konuşmanın bütününde sistemle siyasi olarak hesaplaşmayı öne çıkaran çok net mesajlar verdi:
“İktidar olacağız… Bu soygun düzenine son vereceğiz, 5'li çetenin bizim torunlarımızı dahi sömürecek olan yatırımlarını kamulaştıracağız ve alacağız… İlk seçimlerde
demokrasiyi, adaleti, liyakati getireceğiz, ilk seçimlerde Türkiye Cumhuriyeti devletini Londra'daki tefecilerden kurtaracağız; herkesin bunu bilmesi lazım!”
İKTİDARA EN HAZIR PARTİ CHP’DİR!
Bu konuşmanın etkisi, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri kamucu bir yaklaşıma uygun olarak geçmiş döneme ait “yolsuzluk dosyalarını” açmaya
başlamaları ve CHP’nin kendi belediyelerinde asgari ücreti 3 bin 100 TL olarak uygulama kararı almalarıyla buluşunca daha da arttı ve CHP seçmeni başta olmak üzere 23 Haziran’da fark yaratan seçmenin “iktidar” hayali yeniden depreşti!
31 Mart ve 23 Haziran’da yakalanan “psikolojik üstünlüğü” yeterince kullanmayan CHP, “benzeşme değil, siyasi olarak farklılaşmayı” arttırırsa ikinci kez bu üstünlüğü
yeniden yakalayacak gibi duruyor. Çünkü iktidar alternatifi mevcut iktidarın davranış kalıplarıyla, siyaset yapma biçimiyle benzeşerek değil farklılaşarak yaratılır!
Sorun CHP kadrolarının bu gerçeği görmesinde yatıyor. Kılıçdaroğlu şimdi kendi Cumhurbaşkanlığı adaylığı dahil yeni bir kapı açtı… Bu açılan yoldan tereddütsüz yürümek gerekiyor. Çünkü CHP’lilerin de önemli bir bölümü, üstelik yalnızca parti içi muhalifler de değil, mevcut yönetimi destekleyen önemli bir çoğunluk da CHP’nin iktidara hazır olduğuna inanmıyor! Oysa CHP, yayınladığı belgelerle, düşünsel açılımıyla tereddütsüz iktidara en yakın partidir!
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bütçe konuşmasında vurgu yaptığı “bu soygun düzenine son vereceğiz, demokratik, adil, özgür ve kamucu yeni bir düzen kuracağız”
vurgusu yeni değil!
Kılıçdaroğlu’nun bu yılın 22 Nisan’ında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan 'Alçakgönüllü bir uygarlığın inşasına çağrı' makalesi, 19 Temmuz’daki 'Yeni sosyal
devlet' makalesi ve CHP Kurultayı’nda yayımlanan 'İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi' raflardan indirilip, CHP üyeleri ve seçmeni başta olmak üzere, Türkiye
kamuoyu ile buluşturulabilirse iktidar için en hazırlıklı partinin CHP olduğu görülecektir…
Laiklik vurgusunun yeterince olmaması gibi önemli bir eksikliğine rağmen, yalnızca CHP’nin değil, Türkiye siyasal tarihinin önemli siyasal belgesi olabilecek bu belgeler, inanılarak tartışmaya açılırsa, devasa güç uyanır ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılında başka bir Türkiye mümkün olur!