İran’da saçlarını kesen, özgürlüğü için sokağa çıkan, kurşunlara yürüyen kadınlara selam olsun. Zorla kendi cennetlerine götürmeye çalıştıklarına, bu dünyayı cehennem edenlere karşı direniyorlar.
***
Kadınları sandalyelere bağlıyor yakındaki bir suya (deniz, göl, nehir, okyanus) götürüp batırıyordu ahali çünkü cadılar batmaz ve su üstünde kalırdı. Bu acımasız testi geçip de hayatta kalan olmazdı. Masumiyeti kanıtlansa bile kadın ölmüş olurdu. Cadı olmakla suçlananların, ki dörtte üçü kadındı, en çok maruz kaldığı infaz yöntemi yakılmaktı. Linç ile öldürülenlerin sayısı da az değildi. Cadılık suçlaması çoğunlukla kadınlara yöneltiliyordu. Çünkü Hristiyanlık inancında zayıf karakterli Havva, şeytan tarafından kandırıldıktan sonra Adem’i de yasak meyveyi yemeye ikna ederek cennetten kovulmalarına neden olmuştu; kadınlar şeytanla işbirliği yapmaya daha meyilliydi. Çünkü toplayıcılık görevini üstlendiğinden beri kadınlar şifalı bitkilerden ilaçlar yapmakla, yemek pişirmekle, ebelikle, hemşirelikle daha çok meşgul olmuştu; bunlar cadıların meşguliyet alanlarıydı. Çünkü kadınlar dövüşmüyor beddua ediyordu, lanet okuyordu yani söz büyüsünü kullanıyorlardı.
Cadı diye öldürülen kadınların çoğu otacıydı oysa, bitkilerle şifa arıyorlardı. Tahminen Avrupa’da 1450-1750 yılları arasında 50.000’den fazla kişi cadı olduğu gerekçesiyle öldürdü. Cadı avlarının dayanağı ise Kitabı Mukaddes’teki bir ayetti: “Büyücü kadını yaşatmayacaksın.” Mısır’dan Çıkış 22:18
Avrupa, Hristiyan olduğu için cadı avlarında kadınları öldürmedi, kadınları öldürme arzularına kutsal kitapta meşru zemin buldular sadece. Başka bir inanca mensup olsalardı, onda bir meşruiyet arayacaklardı. Avrupa’dan Amerika kıtalarına ve başka topraklara sıçrayan cadı avlarının son örneklerinden biri 2013 yılında Papua Yeni Gine’de yaşandı. Cadılıkla suçlanan iki kadın başı kesilerek öldürüldü. Ne yazık ki hâlâ Hindistan’da, Afrika’da ve Papua Yeni Gine’de cadı avlarıyla karşılaşmak mümkün.
***
Dinlerin niteliği, pratikleri, kutsal kitaplardaki Tanrı sözlerinin anlamları tartışması teologlara bırakılmalı. Dışarıdan bakan biri ise sadece Hristiyanlık dininde üç temel mezhep (Ortodoks, Katolik, Protestan) görür. Hristiyanlık inancında ilk ayrılık monofizit ve diofizit tartışmasıyla başlar. İlki İsa’nın tamamen tanrısal doğasına, ikincisi ise hem tanrısal hem de beşeri doğasına inanır. İsa’ya ilk kelam 30 yaşındayken gelmiştir. Yani 30 yılında… Bugüne kadar üç temel mezhebin dışında binlerce farklı kilise (alt inanç/tarikat) kurulmuştur. İsa çarmıha gerildiğinde kendini insanlık için kurban etmiştir. İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceğine ve insanlığı kurtaracağına inanıldığı için haç kutsal semboldür. Fakat örneğin 1830’larda ortaya çıkan Mormonlar ve 1870’lerde doğan Yehova’nın Şahitleri haç simgesini kabul etmez. Tüm dünyada “Hristiyanlığın sembolü nedir” diye sorsak herhalde herkes “Haç” yanıtını verir, öyle değil mi? Ama işte en temel simgelerde bile hemfikir olmamak mümkünmüş.
Hristiyanlığın bazı mezheplerinde kendini Tanrı yoluna adayan din insanlarının evlenmesi ve cinsellik tamamen yasaktır. Bazılarında ise böyle bir yasak yoktur. Kiliselerin çoğunda İsa’nın kanı niyetine şarap içilir, bedeni niyetine ekmek yenir fakat Quaker’lar kendilerine içkiyi yasaklamıştır. Kimdir bu Quaker’lar? 17. yüzyılın ortalarında Kuzeybatı İngiltere’de Hristiyan mezheplerinden ve tarikatlarından memnun olmayanlar ‘Dostların Dini Topluluğu’nu kurmuş ve kendilerine bu adını vermiştir. Quaker’lar kurdukları mahallelerde içki satışını yasaklamıştır. Çikolata devi Cadbury’nin kurucuları da bu mezhebe mensuptu. Çalışanları için Birmingham yakınlarında kurdukları Bournville kasabasında içki satışını tamamen yasaklamış, sıcak çikolatayla alkole duyulacak arzuyu yok etmeye çalışmışlardı. Bu yasak çok yakın zamanlarda kalktı.
Daha fazla uzatmaya gerek yok sanıyorum. Bugün bir devleti İsa şeriatına göre yönetmeye kalksalar hangi mezhebi, o mezhebin hangi kolunu, o kolun hangi alt kilisesini, o alt kilisenin hangi tarikatını, o tarikatın hangi topluluğunu ‘esas’ kabul edecekler? Senin inancına göre içki günah, sen kendi kendine alkolü yasakladın diye herkes sıcak çikolata içmek zorunda mı? Dini, kendini o yola adayanlar yaşasın ve tartışsın ama yaşam biçimlerini, devlet yönetimlerini ve rejimleri insanlara bırakın. Çünkü kimsenin doğrusu başkasının doğrusuyla örtüşmüyor.
****
Bütün bunları İran’daki halk hareketi üzerine söyledim. İran’ın şeriatını Suudi Arabistan beğenmez. IŞİD’in şeriatını Malezya beğenmez. Endonezya’nın şeriatını Taliban beğenmez… Kimseye kimsenin dinini de, mezhebini de, tarikatını da beğendiremezsiniz. İnananı başını açmaya zorlamak kadar, inanmayanı başını örtmeye zorlamak da yanlıştır. Bu yüzden laiklik. Bu yüzden LAİKLİK! Bu imtihan dünyasından geçip cennete gitmeyi arzularken kimseyi bir inanca, o inancın pratikleri doğrultusunda yaşamaya zorlayamazsınız. Kimseyi kendi cennetinize zorla götüremezsiniz. Kimse başını örtmek zorunda değil. Kimse sıcak çikolata içmek zorunda da değil.