Bugün Gazze savaşının 26.günü.
Rakamlar her an değiştiği için İsrail’de ölenlerin sayısı 1500 civarında ve yaralılar altı bini geçti.
Filistin tarafında ise ölen ve enkaz altında kayıp olanların sayısı on binden fazla ve ezici çoğunluğu sivil olan bunların yarısından fazlası çocuk ve kadın.
Hava, kara ve denizdeki üstünlüğüne ve Gazze’yi yerle bir etmesine rağmen İsrail bir türlü Gazze’ye karadan giremiyor. Her denemede çok ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalıyor. Dün parlamentonun gizli oturumunda Savunma Bakanı kayıplarla ilgili gerçek sayıları verdikten sonra bir çok parlamenter dışarı çıkıp hüngür hüngür ağladı.
İsrail’de medya Savunma Bakanlığının onay vermediği hiç bir haberi veremez ve hiç bir İsrailli sosyal medyada ulusal güvenliğe zarar verecek fotoğraf, yazı ya da yorum paylaşamaz.
Özetle ‘demokratik ve laik ’ İsrail’de her şey istihbarat ve ordunun kontrolünde. Ordu ve istihbarat Netanyahu’nun koalisyon hükümetinde dört dinci, radikal Yahudi, ırkçı, siyonist ve faşist partilerin kontrolünde. Bu partilerin de tek derdi var o da ne pahasına olursa olsun ‘Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail devletini’ kurmaktır. Bunun olası olmadığını ve olamayacağını gören bu partiler ve dolaysıyla İsrail hükümetleri emperyalist ülkeler ve onların bölgesel işbirlikçilerinden medet umuyorlar. Ne yazık ki; şimdiye dek hep başarılı oldular.
Arap ve Müslüman ülkelerde çok sayıda iktidar ve onlara bağlı medya dolaylı-dolaysız İsrail’e hizmet ediyor. Hepsi de başını ABD’nin çektiği emperyalist ülkelerden korktukları için . Bazılarında da ihanet genetiktir.
Körfez’in ve Ürdün ile Fas’ın sultan, kral, emir ve şeyhleri gibi. Devleti yok ama Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da.
Durum böyle olunca ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve İtalya gibi emperyalist ülkeler Gazze yakınına 100 savaş gemisi yolladı. Uçak gemileri, denizaltılar, uydular, casus uçakları ve her türlü teknoloji Hamas’ı ve Filistin halkını yenmeye yetmiyor ve yetmeyecek.
Ukrayna’da Ruslara yenilen emperyalistler Ortadoğu’yu karıştırarak savaşı tırmandırmanın peşindeler. Hepsinin derdi bu bahane ile İran’ı vurmak ya da teslim almak. Kanlı Arap Baharı’da bunu Suriye savaşıyla yani Sünni-Şii-Alevi provakasyonlarla başaramayanlar şanslarını yeniden denemek isteyebilirler.
Bildik sloganlarla :
‘İran bölge ülkeleri için büyük tehlike”.
Bölge dedikleri İsrail’dir.
Tehlike olduğu için (!) İran’ı çevreleyen tüm ülkelerde yüz kadar Amerikan üssü var. Malatya Kürecik üssü 2012’nin başlarında yani Arap Baharı’nın başlangıcında İran’a karşı kuruldu. İran’ın ise Suriye dahil hiç bir ülkede askeri üssü yok ama Lübnan’da ‘Şii’ Hizbullah’a, Suriye’de ‘Alevi’ Esad’a, Yemen’de ‘Şii’ Husilere ve Filistin’de ‘radikal Sünni’ Hamas’a ve ‘Sünni’ İslami Cihad’a yardım ediyor.
Suriye ve Lübnan, İsrail’e sınır ve İsrail’in en çok korktuğu iki ülke ve üstelik Rusya’nın Suriye sahilinde iki büyük deniz ve hava üssü var. Esad’ın son Pekin ziyaretinde Çin’in de Suriye’de üs kurabileceğinden söz edildi.
Hamas ve İslami Cihad bir savaş durumunda işgal altındaki topraklarda altı milyon Filistinliyi harekete geçirebilecek güce sahip.
Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve başlangıçta Katar’ın Mart 2015’den beri bombaladığı Yemen ise çok stratejik konumda çünkü Yemenliler Kızıldeniz’in güney çıkışı Bab Elmendeb’i kontrol ediyor.
Bu boğaz İsrail’in güvenliği ve ekonomik çıkarları açısından stratejik öneme sahip. Bu boğazı kullanarak İsrail; Hindistan, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Asya’nın diğer ülkeleriyle milyarlarca dolarlık ticaret yapıyor.
Irak, BAE, Kuveyt, Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn’nin petrol ve doğal gazı ise savaş durumunda İran’ın her an kapatabileceği Hürmüz Boğazından geçiyor. Emperyalistlerin savaş gücüne ve Kıbrıs’taki İngiliz üslerine rağmen Hizbullah İsrail’in Akdeniz’deki doğal gaz platformlarını vuracaktır.
Konumuz yeniden enerji savaşları.
5 Eylül 2008’de Şam’e giden Katar Emiri Şeyh Hamed, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Başbakan Erdoğan Katar ve Körfez gazını taşıyacak boru hatlarının Suriye’den Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya taşınması için izin istediler. Müttefiği projenin İran ve Rusya’yı hedef aldığını bildiği için buna izin vermeyen Esad’ın ülkesi Suriye’nin başına gelmeyen kalmadı.
Suriye’de savaşın başının Katar, Türkiye, Fransa ve elbette ABD ve İngiltere çekti.
IŞİD, NUSRA ve onlarca radikal İslamcı terör örgütü bu amaçla kuruldu ve kullanıldı. Bu savaşın ve genel olarak ‘Arap Baharı’nın tek kazançlı ülkesi İsrail o da Suriye’de savaşan ‘radikal İslamcılara yardım etti.
Şimdi Türkiye hariç hepsi Hamas’ın ‘radikal İslamcı teröründen’ söz ediyor . Onlarla birlikte bildik satılmış kalemşörler Türkiye dahil her yerde papağan gibi İsrail ağzıyla konuşuyorlar. ‘Arap Baharı’ ve öncesinde Irak ve Afganistan’ın işgalinde olduğu gibi her gün binlerce yalan söylüyorlar.
Hepsi de Goebbels’in çırağı.
‘‘Yalanın en büyüğünü söyle ve söylemekten asla yorulma’’.
‘Filistinliler toprak satıp kaçtı’, ‘Araplar Osmanlıyı arkadan vurdu’, ‘Filistin KKTC’yi tanımadı’, ‘İsrail Azerbaycan’ı destekledi’ ve buna benzer bildik yalanlar.
7 Ekim’den bu yana Tele1’de, Tele1.com.tr’de ve başka medya araçlarında bu yalancılara gereken yanıtı verdim ama adamlar arsız çünkü görevlerini yerine getiriyorlar.
Örneğin İsrail’in Azerbeycan’ı desteklediğini söyleyen zavallılar aynı İsrail’in Kıbrıslı Rumlar’la (ve Yunanistan ile) gizli ve açık onlarca askeri, istihbarat, siyasi ve ekonomik anlaşması var ve Barzani ile PYD/YPG’ye yardım ediyor.
Daha önce burada yazdığım gibi olmayan Filistin devletinin KKTC’yi tanımadığını söyleyenler KKTC’de sürekli toprak satın alan Yahudilerin ülkesi İsrail’le birlikte Azerbeycan’ın ve ‘Türki’ Cumhuriyetlerin de KKTC’yi tanımadığını halktan saklarlar.
Son olarak İsrail’in Azerbeycan’ı desteklediğini ballandıra ballandıra anlatanlar her nedense Azerbeycan’ın buna neden gereksinim duyduğunu ve neden kardeş ülke Türkiye ve hatta Türki cumhuriyetlerle yetinmediğini bize anlatmıyorlar.
Belki de zır cahil ya da aparat oldukları için bilmiyorlardır.