Bir dönemler “tiraj sihirbazı” diye anılan, adına bu başlıkla kitap yazılan, Tan, Günaydın gibi gazetelerde yaptıklarıyla “asparagas konusunda tam anlamıyla uzman” olarak nitelendirilen Rahmi Turan, “bildiği” ismi açıklamak yerine topu taca attı ve beklentileri boşa düşürdü. Arkasından da “Külliyeye giden ismi unutacağına” dair söz verdiğini açıkladı…
Her şeyin çürüdüğü bir ortamda Rahmi Turan’ın yapması gereken bellidir: Laf dolaştırmak yerine ismi derhal açıklamak. Çünkü yapılan bir gazetecilik ayıbıdır!
Rahmi Turan, çıkardığı onca gürültüden sonra, ismi açıklamayarak topu taca atarken, Sözcü Gazetesi’nin kurucusu Burak Akbay’la ilgili olarak FETÖ’den arandığına dair “Kırmızı Bülten” çıkartılacağı vurgusu yapması ve arkasından da ismi Cumhurbaşkanı açıklasın, “koskoca Cumhurbaşkanı yanlış söz söyleyecek değil herhalde” demesi soruları azaltmadığı gibi, aksine daha da çoğalttı…
Akıllara tehditi, korkuyu, çıkarı getirdi… Soruları da, kuşkuları da çoğalttı…
Resmi açıklamalarla, gerçeklerin aynı olmadığı örneğini biz onlarca kez gördük. Hatta açıklama ne olursa olsun, son olarak Yaşar Büyükanıt örneğinde olduğu gibi asıl gerçeğin “mezara gittiğine” de daha yeni tanıklık ettik…
Bu nedenle, siz bakmayın yapılan açıklamalara… Ülkemizde de dünyada da siyasi mühendislik hamleleri bitmez. Trump’la ilgili azil tartışmaları bunların en güncelerinden biri…
Bizde, FETÖ operasyonları ile değişen siyasi aktörler hafızalarda… ANAP-DYP birleşme hikayeleri, Erdoğan’a yönelik onca ağır laflardan sonra Numan Kurtulmuş’un, Süleyman Soylu’nun, Tuğrul Türkeş’in AKP’ye katılım süreçleri, MHP’de kongre yaptırmama süreci biliniyor… Rahmi Turan’ın iddiasıyla gündeme düşen görüşme ve müdahale iddiası ile ilgili ortaya çıkan tablo da belli ki bu “siyasi mühendislik” çalışmasının bir başka versiyonu… Belli ki, bu konu daha fazla köpürtülecek. Çünkü sistem tıkanmış ve AKP’de tıkanan bu sistemin düğümünü açamaz duruma gelmiş durumda.
Ancak gözden kaçan en önemli sorun su; Dün siyasi mühendislik hamleleri sonuç veriyordu ama bugün bu hamleler ters tepiyor ve biriken tepkiler öfkeye dönüşerek, sistemleri zorluyor, bazı yerlerde de yıkıyor…
CHP ise 31 Mart ve 23 Haziran sonrasının yükselen siyasi değeri. AKP süreci hem yönetemiyor, hem de taşıyamıyor. Ne yapacağını da bilmiyor. Gün kurtarma ve zaman kazanma çabasında…
Ekonomide, yargıda, eğitimde işler kötü gidiyor. Türkiye hızla yoksullaşıyor. Zengin ile yoksul arasındaki makas giderek açılıyor. Türkiye gelir dağılım eşitsizliğinde dünyada en kötü üçüncü, sefalet indeksinde ise en kötü beşinci sırada… Dün büyükşehir belediyeleri AKP kadroları ve seçmeni için bir finans kaynağı olduğu için hayat çok değişmeden devam ediyordu. Bugün artık öyle değil… Bu tablo AKP’yi çok zorluyor…
Yoksulluk, işsizlik ve israfla bütünleşen şatafat, iktidarın etnik ve dini kimlikler üzerinden yarattığı “suni dengeyi” ve “itiatı” da hızla parçalıyor… CHP üzerinden bir tartışma yaratma çabasını biraz böyle okumak gerekir… HDP’yi siyasetin dışına itme çabasını da... Hiç kimsenin gündeminde olmayan türbanı bir kez daha mağduriyet üzerinden tartışmaya kalkmayı da…
Türbanla hiçbir ilgisi olmayan ve işi Kavakçı davasına kadar götüren meclisteki “had bildirme” tartışmalarınıbir de bu gözle görmekte yarar var… Ancak gözden kaçırılmaması gereken diğer bir gerçek ise, ne yapılırsa yapılsın, kapitalizm tıkanmış durumda. Şili’den Hong Kong’a, Lübnan’dan Fransa’ya uzanan sosyal dalganın gölgesinin Türkiye üzerine düşmesi bugün olmasa da “öbür gün” olacağa benziyor…