Boğaziçi Üniversitesi’nde rektörlük yüzünden meydana gelen olayların esbabı mücibesi nedir ve fakat mes’elenin çözümü nerdedir?
Her şeyden önce şunu bilmemiz gerekir ki, Batı’da üniversitelerin temeli ve esası müteallik prensipler çemberinde putperest-laikperest despotik bir yapıya dayanmaktadır.
Bacon’ın, “Bilgi kuvvettir” ve Descartes’in, “tabiatın efendisi olacağız” düsturlarıyla bilimsel uydurumlara dayalı niteliksiz ve sığ bilgilerle üniversitelerimiz gelenek ve görenekten uzaklaştırıldı.
Endonezya’dan başlayıp Orta Asya’dan geçerek Viyana kapılarına dayanan şanlı pratiğimizi, bilimsel uydurmacılığa dayalı laikperest ve putperest üniversitelerimiz pasifleştirildi.
Ayrıca cennet mekan padişahlarımız at üstünde gösteren mukallit sinemacı ve dizilerin de bu hadisede tesirli olduğunu unutmamak gerekir. Şunun bilhassa bilinmesini isteriz ki, cennet mekan padişahlarımız at üstünde at meydanında dolaşmadılar. Ya ne yaptılar? Tuna boylarından Viyana kapılarına gittiler.
Şimdi tutturmuşlar rektör, rektör.. ne rektör kardeşim! Sanki rektörle doğdu bunlar.
Tavşan dağa küsmüşte dağın haberi olmamış. Putperestler bu ülkenin beynini yıkadı. Bu ülkede entelijans kalmadı. Sığ laikperest bilimsel uydurmalara müstenit dogmatik kafalarla üniversite olmaz.
18. yüzyıl alimlerinden devasa Mehmet Devasa’nın buyurduğu gibi, önce kaç okkasın, ağır mısın hafif misin? Böyle hafiflikle üniversite olmaz. Önce ağır olacaksın. Bastığın yerden ses gelecek.
İşte o kadar.