Toplumla yüzleşme… Bir dürüstlük buhranı üzerine… Ve kabullenme…
Neredeyse bir yıl olacak… Merdan Yanardağ ile Tele1’de yazmam konusunu konuştuğumuzda siyaset değil yaşama dair, kadın ve çocuk meseleleri başta toplumsal konular üzerine kalem oynatmak istediğimi söylemiştim. Ancak pratikte öyle olmuyor, çirkin siyaset tüm yaşamı esir alıyor. Şair tweet atıp memleketi kurtarmanın derdine düşüyor, ressam çığlık atıp.
Umudumu kaybettim. Hükümlüdür. Bulursanız, işinize yararsa alın tepe tepe kullanın.
Umutsuzum.
Can Atalay’ın esir tutulmasını, Osman Kavala’nın yaşamından 6 yıldan fazla bir sürenin çalınmasını, intihar eden THY personelini önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Bir kişinin 40 yerden maaş almasını, zirvedekilerin şatafat içinde yaşamasını önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Geçim sıkıntısını, hücrelerimizi bile yakan enflasyonu, Türk lirasının oksijensiz serbest dalışını önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Cadılar bayramında şeker dağıtır gibi vatandaşlık dağıtılmasını, “Selo’ya idam” sloganları atılmasını, hukukun ayaklar altına alınmasını önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Hazinede, savaş çıksa silah alabilecek para olmamasını, 14 milyon kişinin açlık sınırında yaşamasını önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkının ilk tanındığı ülkelerden biri olan Türkiye’de 2023 genel seçimlerinde erkeklerin kadınların yerine oy kullanmasını, kadın düşmanlarının meclise doluşmasını, medeni kanunla kadınların elde ettiği kazanımlara savaş açan adamların milletvekili olmasını önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Bunca kötülüğü, yanlışlığı önemsemeyen milyonlar olduğu için umutsuzum.
Nietzsche umudun işkenceyi uzattığını söyler.
Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra Prof. Ayşe Buğra “Kaçınmaya çalıştığım duygu ümitti. Ümitlenmek çok yıpratıcı olabiliyor” diyor.
*
Mehmet Yılmaz gibi yazı yazmayı bırakabilir miyim? Toplumu anlamak mı? Ömrümüzü buna harcadık. Acaba toplum da bizi anlamaya çalışıyor mu? Sanki tek taraflı bir çaba… Karşılıksız aşk…
Teoman gibi müziği bırakıp bırakıp geri mi dönsem bir tür müptela gibi…
Hayır, ama hakikaten umudum yok. Tüm ümidimi kaybettim. Asla demokrasi talebi olmamış bir toplumda yalandan ‘demokrasicilik’ oynandı ve kaybedildi -bana göre (Bunu da sonraki yazıda anlatayım).
Etrafım benim gibi ümitsizlerle dolu. Nasıl ümitli olsun ki insanlar?
Bir de hâlâ uydurma zaferler anlatmıyorlar mı? Bir de hâlâ “Demokrasi kazandı” demiyorlar mı?
Hanımlar ve beyler, sizlerden beklentimiz demokrasi içerisinde seçim kazanmanızdır. İktidara mı geldiniz? Hayır! Muhalefette misiniz? Evet! Demek ki kaybettiniz.
Erdoğan sadece kazanmadı, topunu öyle bir fırlattı ki bütün muhalefeti bowling lobutları gibi yere serdi. Altılı masanın hiçbir lideri meclise giremedi. Ortada ne masa kaldı ne de bir ittifak.
CHP darmaduman. İYİ Parti’de istifalar sürüyor. HDP kendi içinde çatladı. Selahattin Demirtaş siyasete ara verdi. TİP arzu ettiği oy oranına da milletvekili sayısına da ulaşamadı.
Demokrasi kazanmış! Nerede? Toplumun yarısı sadece seçimi değil, demokratik cumhuriyeti de kaybettiğini hissediyor.
Siz ne yapıyorsunuz? Gemi-kaptan metaforlarıyla şiir okuma yarışmaları düzenliyorsunuz.
Ana muhalefet partisinin tabanı doğal olarak kendi liderini buldu. Ki bunu pek sık yapmazlar. Elbette kavga olmasın, elbette parmak sallanmasın, elbette kabalık yapılmasın ancak bunca umutsuz insanı ayağa kaldırmak da tam olarak sizin göreviniz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kişiliğini, çabasını, çalışkanlığını takdir edenlerdenim. Fakat artık ‘baba’ olarak, oğluna kapıyı açmalı. Kendi çıkış planını yapmalı. Şeffaflık içerisinde bunu kamuoyu ile paylaşmalı.
“Evet, geminin kaptanı benim ama yerel seçimlere kadar liderlik edip dümeni yeni kuşağa devredeceğim” demeli.
Aksi halde ümidini kaybetmiş seçmenleri değil sandığa, yemeğe bile götüremez.
Sevgi pıtırcıklığınızı biraz da bütün umudunu kaybetmiş seçmenleriniz görmek istiyor.
Bu da sizin tarihi sorumluluğunuz Kemal Bey.