Ukrayna savaşına ilişkin tartışmaya bir kez daha dönmekte yarar görüyorum. Çünkü bu konuya ilişkin tartışmalarda ortaya atılan görüşlerin arka planında bir ideolojik yaklaşımın bulunduğu ve bu anlamda tartışmanın gerçekte ideolojik bir oylumunun olduğu açıktır. İdeolojik önyargılardan arındırılmış ve soğukkanlı bir değerlendirme yapmanın zor olduğunu ortadadır. Özellikle, emperyalizmin küreselleşme aşamasında/döneminde pek “demokratik” ve “özgürlükçü” gerekçelerle yerleştirilmeye çalışılan, ama inceltilmiş bir “neo klasik sömürgecilik” anlayışının özünü oluşturduğu verili bir ideolojik çerçeve, bu tartışmayı daha da çığırından çıkarıyor.

Soyut ve sınıflar üstü bir “insan hakları” ve “demokrasi” anlayışına dayalı söz konusu verili ideolojik çerçeveye, BirGün gazetesinde iki hafta önce yazdığım, “Ukrayna ve Teorik Anti- Hümanizm” başlıklı uzun bir yazı ile –ki köşe yazısı formatını hayli aşıyordu- radikal bir itiraz yöneltmiş, ideolojik bir alan temizliği yapmaya çalışmıştım. Bunu yapabildim mi bilmiyorum, ama bu yazıyı söz konusu makaleye göz atarak ya da akılda tutarak okumanızın iyi olacağını düşünüyorum. Özetle; elimizden geldiği kadar akıntıya karşı durmak ve her zaman olduğu gibi, liberal ideolojik hileyi boşa çıkarmaya çalışmak boynumuzun borcudur.

NATO KUŞATMASINI UKRAYNA’DA KARŞILAMAK

Başlayalım o halde. Öncelikle ve kestirmeden belirtelim ki; ortada klasik anlamda büyük, zorba ve saldırgan bir emperyal güç ile saldırıya uğrayan mazlum ve mağdur bir ülke ve bir halk yok. Somut durumu tam olarak kavramak için belli bir soyutlama yaparak belirtirsek eğer; Rusya’nın, uzun bir tereddüt dönemi geçirdikten sonra, NATO saldırısını ya da kuşatma harekâtını Ukrayna üzerinde karşılamaya ve durdurmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Sorunun temelinde yatan asıl neden budur. Diğer taraftan; ortada mazlum ve demokratik değerlere saygılı bir ülke yoktur. Kendi yurttaşlarına karşı suç işlemiş, başta komünist partisi olmak üzere –ki oy oranı 20’lere yaklaşan bir partiydi- sol ve ilerici siyasal örgütleri yasaklamış, neo Nazilerle işbirliği yaparak insanlığa karşı suç işlemiş, etnik temizlik yapmaya kalkışmış, cinayetler işlemiş, Rusça ve diğer azınlık dillerini yasaklamış ve nihayet darbeyle devleti ele geçirmiş bir rejim söz konusudur. Bütün bu olup bitenlere “Batılı demokrasiler” sesini çıkarmamış, tersine yeni rejimi silahlandırmamaya yönelmiş, Ukrayna’yı bütün uyarılara karşın NATO’ya almaya kalkışmış, dahası faşist grup ve örgütleri ahlaksızca desteklemiştir. neo Naziler, toplumsal destekleriyle ters orantılı şekilde, Ukrayna güvenlik ve askeri bürokrasisi içinde en etkili güç haline gelmiştir. Faşist liderlerin doğum günleri ulusal bayram ilan edilmiş, tescilli soykırım suçlularının heykelleri dikilmiştir. Faşist gruplara, Batı ve Ukrayna burjuvazisi tarafından verilen desteğin nedenini anlamak zor değildir. Neo Nazi grupların aşırı ve tarihsel olarak temelsiz –ki aşırılıklarının bir nedeni de budur- milliyetçiliği, yeni bir ulus inşa etmek için, bu aşamada gerekli görülmüştür. Yahudi kökenli olduğu belirtilen Zelenski’nin, kendi kimliğine ve soyuna ihanet pahasına bu gruplara göz yummasının ya da desteklemesinin nedeni de budur. Üstelik söz konusu neo Nazi gruplara mensup faşistler, tecavüz ettikleri Rus kadınlarının videolarını çekip sosyal medyaya yükleyecek kadar çığırından çıkmış bir ırkçılık yaptıkları, insanlığa ve kadınlara karşı açıkça suç işledikleri halde.

UKRAYNA GERÇEĞİ

Önce bir saptama yapalım; hiç kuşkusuz, bu krizde kurban edilen, son küresel hegemonya mücadelesinde ayak altında kalan ve ezilenler Ukrayna emekçileri ve halkıdır. Tarihen Slav kültürünün bir parçası olan sıradan insanlardır. Emperyalizm ve işbirlikçi iktidarlar ile faşist milliyetçiler Ukrayna krizinin asıl sorumluları, ülkenin mahvolmasının ve işlenen suçların asıl failleridir. Ukrayna 2000’li yılların başından itibaren Batı’nın yürüttüğü en önemli örtülü operasyonun alanlarından biridir. Turuncu darbe (devrim değil) girişimlerinin altın vuruş yapmaya kalkıştıkları ülkedir. Çünkü Soğuk Savaş döneminin bitiminden sonra NATO durmamış, tersine Doğu Avrupa’da sistematik şekilde bir kuşatma harekâtı yürütmüştür. Nedeni bellidir; NATO ve ABD, potansiyelleri itibarıyla kendisine ileride yeniden rakip olabilecek bir gücün yükselmesini önlemeye çalışmaktadır. Bu arada, kendi varlık gerekçesini sürdürebilmek için de, gerçek bir rakip olmaktan çıkarılan ve fakat “düşman” ihtiyacını karşılayacak bir ülke yaratmaktır. İşte bu nedenle NATO ve ABD, Rusya’ya karşı 30 yıldır bir çevirme operasyonu yürütmektedir. Oysa şu soru hala ortada duruyor: Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve Varşova Paktı’nın dağılmasına ve iddia edildiği gibi Soğuk Savaş dönemi bitmesine karşın NATO neden varlığını korumaktadır? Dahası, insanlığa karşı suç işlediğini bildiğimiz bu savaş örgütü üye sayısını neden iki katından fazla artırmıştır? Doğu’ya doğru genişlemeyi sürdüren NATO –ki üye sayısı 14’ten 30’a çıktı- neden hala yeni üyeler almaya çalışmaktadır? Bu soruların yanıtı yoktur. Tatmin ve ikna edici bir yanıt bugüne kadar verilebilmiş değildir. Çok açık ki; Ukrayna gibi jeostratejik önemi büyük olan ve karşıt bir askeri yapılanma içine alındığında Rusya’nın açıkça boğazının sıkılması anlamına gelen bir ülkeyi, 1985’te yapılan anlaşmaya aykırı olarak, NATO’ya almaya kalkışmak açık bir provokasyondur. İsveç ve Finlandiya’nın da Ukrayna’dan sonra NATO’ya alınmak istenmesi de ortada sistematik bir operasyonun yürütüldüğünün işaretidir. İşte Rusya, bu operasyonu Ukrayna üzerinde karşılıyor, durum bundan ibarettir. Dolayısıyla ortada bir Ukrayna-Rusya savaşı değil, NATO-Rusya savaşı vardır. Daha geniş bir perspektiften baktığımızda ise dünyadaki ticari ve siyasi düzeni yeniden kurmaya doğru açılan bir Doğu-Batı hesaplaşması söz konusudur.

NATO BİLDİRİSİNİN ANLAMI

Nitekim Ukrayna savaşı nedeniyle 24 Mart 2022 tarihinde olağanüstü toplanan NATO Liderler Zirvesi’nden sonra yapılan açıklamaya dikkatle bakıldığında, en önemli maddenin Çin’e yapılan çağrı olduğu görülecektir. NATO Zirvesi Sonuç Bildirisi’nde, Çin’e, “Rusya'nın savaş girişimlerini desteklemekten ve Rusya'nın yaptırımları atlatmasına yardımcı olacak herhangi bir eylemden kaçınma” konusunda çağrı yapıldı. Çinli yetkililerin son zamanlardaki yorumlarından endişe duyulduğu da belirtilen bildiride, Çin'den “barışçıl bir çözümü desteklemesi” istendi. Barışçı çözümden kastedilen ise, Rusya’nın kayıtsız şartsız Ukrayna’dan çekilmesiydi. NATO bildirisi ile doğal olarak Rusya tehdit edilse bile, esas olarak Çin uyarılıyor ve yaptırım kapsamına alınabileceği belirtiliyor. Çünkü, Sovyet döneminin ardından Rusya’dan sonra küreselleşme süreçlerine dahil edilen ve bu yolla dünyada ihtiyaç duyulan iktisadi pazar genişlemesinin sağlanacağını varsayan Batı, gerçekte bu amacına ulaşamadı. ABD, Çin’in planlamacı, disiplinli ve otoriter yönetimi nedeniyle küreselleşmenin sağladığı olanaklardan tek yanlı olarak yararlandığını, böylece dünya ticaretinde büyük avantaj elde ettiğini ileri sürüyordu. ABD ve Batı, küreselleşmenin olanaklarını kendi lehine çeviren Çin’in teknoloji devrimini yakaladığını düşünüyor. Dahası, Çin’in birçok ileri teknoloji alanında sektör liderliğini ele geçirmesini kendileri için tehdit olarak algılıyor. Yani, Çin’in refah üretmesini, ülkesindeki yoksulluğu aşıp büyük bir ekonomik güç olarak dünya sahnesine çıkmasını Batı endişeyle izliyor. Öyle ki, 1,5 milyar insanın yaşadığı bu dev ülkede, iktidarda bir komünist partinin bulunduğunu bir süredir unutan ABD ve Batı, bu durumu yeniden hatırlıyor. Bu nedenle son NATO Bildirisi ile esas olarak Rusya ve Çin arasında kurulan ve geliştirilmeye çalışılan stratejik ittifak sabote edilmeye çalışılıyor.

RUSYA’NIN SUÇU VE ÇÖZÜM

Şimdi gelelim Rusya’nın suçuna… Ukrayna savaşı kaçınılmaz olarak Rusya içinde de farklı tartışmalara yol açıyor. Ancak, bu tartışmada benim ilgilendiğim, güçlü bir geleneği olan Rusya sosyalistlerinin bu savaşta nasıl bir tutum takındığıdır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin mirasını temsil ettiği varsayılan Rusya Komünist İşçi Partisi (RKRP) Genel Sekreteri Stepan Malentsov, Putin yönetiminin Nazizm ve faşizmle mücadelesini desteklediklerini belirtiyor. Ukrayna savaşının “gerekçelerini anlaşılabilir” bulduğunu da ifade eden Malentsov, haklı olarak konunun son derece karmaşık olduğunu da sözlerine ekliyor. Yaptığı açıklamada, Rusya’nın kilit bir noktaya geldiğini kaydeden Malentsov, Putin yönetimine de sert eleştiriler yöneltiyor. Kırım ve Donbass’ın bağımsızlığının tanınmasını “olumlu” gelişme diye de nitelendiren ve bu yönde atılan adımları desteklediği anlaşılan Malentsov, çözümün söz konusu bölgenin askersizleştirilmesi olduğunu da söylüyor. Malentsov, şöyle devam ediyor: “Nazilerden arındırma, yani faşizmle mücadele çok daha zor. Çünkü faşizmin kaynağı kapitalizm ve özellikle onun modern kaynağı olan, en gerici ve şovenistliğe en eğilimli sermaye kaldığı sürece, yeniden ortaya çıkması her zaman mümkün. Bu, sadece Bandera ve Ulusal Tabur’la ilgili değil. Bu, ABD’nin karşısındaki en büyük emperyalist ile ilgilidir. Birbirlerine karşı olmaktan çok, yakın zamana kadar birbirlerine ‘ortak’ diyen rakiplerdir” (BirGün, 23 Mart 2022). Malentsov, bu sözleriyle Neo-Nazilere ve ırkçılığa karşı verilen mücadeleyi desteklediklerini belirtirken, haklı olarak emperyalist kapitalizm yerinde kaldığı sürece faşizm tehdidinin yeniden gündeme gelebileceğini vurguluyor. Bu yaklaşımdaki “ABD’nin karşısındaki en büyük emperyalist” ifadesiyle de Rusya’nın devlet politikalarına ve “Büyük Rus şovenizmine” karşı bir eleştiri yöneltiyor. Bu bağlamda, Vladimir Putin yönetiminin ‘sola dönmesi’ ve Sovyet Birliği’nin yeniden kurmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Dolayısıyla, Sovyet döneminde olduğu gibi, Rusya’nın Ukrayna ile “eşitlikçi bir birlik kurması” ya da ilişki geliştirmesinin de beklenemeyeceğini ifade ediyor.

YENİDEN SOSYALİZM YOLU

Rusya Komünist İşçi Parti lideri, Rusya’nın belirtilen ve kendilerinin de paylaştığı anlaşılan hedeflere ulaşıldığı takdirde, savaşın durdurulmasını istiyor. Rusya burjuvazisinin hedeflerine ve isteklerine göre düzenlenecek bir geleceği desteklemeyeceklerini de ilan eden Malentsov, “yerel oligarkların ve sahtekârların diktatörlüğüne” karşı mücadele edeceklerinin altını çiziyor. Malentsov “Sorunun temel çözümünün sadece sosyalizm olduğunu bir kez daha tekrarlıyoruz. Askersizleştirme ve Nazilerden arındırma savaşını, sosyalizm mücadelesine dönüştürmekten yanayız” diyor. Ukrayna savaşındaki doğruya en yakın tutumun, olayın bütün tarihsel, sosyoljik, siyasal ve kültürel karmaşıklığını içeren ve fakat bunu sadeleştiren bir perspektifle kurulabileceği açıktır. Bu anlamda Rusya Komünist İşçi Parti lideri Stepan Malentsov’un yaklaşımı son derece tutarlı ve tarihsel, sosyolojik ve siyasal gerçeklerle uyumludur. Ukrayna yönetimi ve NATO eleştirisinin yanı sıra Rusya ve Putin yönetimi eleştirisini de içermeyen bir yaklaşım eksik kalacaktır. Savaş karşıtlığı ile Ukrayna’da gerçekten ne olup bittiğini anlamak arasında ince bir çizgi vardır. Tam bu noktadaki kritik ayrım şudur; asıl failleri bırakıp, sadece Rusya eleştirisi yapmak ya da salt Rusya eleştirisini öne çıkarmak, son çözümlemede NATO’cu ve Amerikancı bir çizgiye hizmet edecektir. Kimseyi yargılamak ve suçlamak niyetim yok, ama kişilerin ve kimi çevrelerin öznel niyetlerinden bağımsız olarak, ortaya çıkacak nesnel tabloya işaret etmek bu aşamada gereklidir. Sonuç olarak belirtelim; acil hedef savaşa son vermek ve barış olmalıdır. Nihai amaç ve gerçek çözüm ise (adil ve eşitlikçi) Malentsov’un belirttiği gibi, yeniden sosyalizmdir.