Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde dün

Yayın tarihi: 8 Haziran 2021 Salı 3:37 pm - Güncelleme: 8 Haziran 2021 Salı 3:37 pm

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla düzenlenen 24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali film gösterimleri ve söyleşilerle dolu bir günü daha geride bıraktı.

Festivalin dikkat çekici belgesellerinden Nihan Gider Işıkman imzalı Süt Para Edince/As Milk Makes Money dün izleyicilerle buluştu. Kars’ın Boğatepe köyünde biyoçeşitliğin korunmasını gözeterek süt ve peynir üretimini canlandıran kadınların hikâyesini anlatan belgesel sonrası yönetmen Nihan Gider Işıkman ile Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği üyelerinden Hüsniye Aydar izleyicilerin sorularını yanıtladı. Nihan Gider Işıkman, “2018 yılında Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’nden haberdar olduk, Başkent Üniversitesi’ne söyleşiye gelmişlerdi, sonrasında nasıl bir proje yaparız diye düşünmeye başladık. O kadar güzel şeyler yapmışlardı ki, bizim onlara nasıl faydamız olur diye düşündük. Projemizi bir belgesel olarak kurgulayarak Boğatepe’nin hikâyesini insanlara ulaştırmak istedik. Boğatepe’nin hikâyesi birlik hikâyesi, biz de bu filmi çok kalabalık bir ekiple hep birlikte çalışarak yaptık,” dedi.

Filmin kahramanlarından Hüsniye Aydar, “Filmde de izlediğiniz gibi bir kaza sonucu köyden göç verilmesiyle başladı bizim hikâyemiz. İlhan Koçulu önderliğinde başladı her şey, bizim de hedefimiz köyümüzün kültürünü gün ışığına çıkarmak oldu. 2007’de 45 kadın üye toplandık, köyümüz için ne yapabiliriz diye düşündük. Hocalar gelip bize eğitim verdiler. Peynir tadımından yogaya, Fransızcadan hayvan sağlığına kadar pek çok eğitim aldık. Eko müze açıldı. Biz köyümüze gelenlere turist değil, misafir diyoruz. Gelenleri de evlerimizde ağırlıyoruz. Kahvaltı vermeye başladık, kadınlara gelir oldu. Sonra kadınlar ekonomik özgürlüğe kavuştu. Biz eskiden evden ahıra, ahırdan eve giden insanlardık. Kars merkeze giderken eşlerimizden para istemek zorunda değiliz artık, az da olsa yan gelirimiz var. Çocuklarımızı ve kendimizi geçindirebiliyoruz. Köy kültür evinde çayımızı içiyoruz, kadınlarla konuşuyoruz, eskiden erkeklerin yanından geçerken başımızı öne eğerdik. Şimdi selamlaşıp geçiyoruz. Eskiden köyün konularına hiç karışmazdık, artık köyün durumunu konuşacak hale geldik, köy kadınlarına ifade özgürlüğü geldi. Bir kaza sonucu bir güneş̧ batışı sonradan bir doğuş oldu, ama muhteşem bir doğuş oldu,” diye anlattı köyü ve kadınların yaptıklarını.

Kâr amacı gütmeyen, odağına kadın dayanışması ve nitelikli gıda hakkını alan dijital pazar kadinureticiden.com projesi İletişim Koordinatörü Melek Türedi de Boğatepe Köyü ile mutlaka bir işbirliğine gireceklerinin müjdesini verdi.

Pınar Öğrenci’nin Berlin’de 1980’lerdeki kentsel yenileme projesinde ayrımcılığa uğrayan Türkiyeli işçilerin deneyimlerini anlattığı Gurbet Artık Bir Ev/Gurbet is a Home Now filmi sonrasında ise Pınar Öğrenci ile festival için yapılmış bir söyleşi izleyicilerle buluştu. Öğrenci, “Film aslında benim göç hikâyemle çok ilişkili. Yeni dalga göçmenler denilen bir kuşağın temsilcisiyim. Kendimi Kreuzberg’te buldum. Çünkü kendini en çok evinde hissettiğin yer burası. Daha çok benim kendi göç deneyimimi güçlendirmek için yaptığım bir şeydi bu aslında. Kenti, insanları, tarihi anlamak istedim. Benden önceki kuşakları tanımak istedim, onlara ciddi bir sempatiyle yaklaştım. Tırnak içinde Almancı dediğimiz kuşaklara karşı yeni kuşağın önyargısı var. Gelenekselcilikle, daha çok İslamla ya da köylülükle, gettolaşmayla, Alman sistemine entegre olamadıklarıyla ilgili önyargı var. Bunun arkasındaki direnişin, emek hikâyesinin, özellikle kadınlar açısından anlatılması gerektiğini düşündüm,” dedi.

Kısa Dalga seçkisi filmlerinden Kırk Mum/40 Candles, Hûşbe!/Sus!/Hush!, Önce İsimler Gitti/The Names Are Lost First ve En İyi Kadın Oyuncu/Best Actress filmleri de dün izleyicilerle buluştu. Filmlerin ardından yapılan söyleşide Ağrı’nın bir köyünde kafasında sesler ve müziklerle yaşayan ama büyükler tarafından hep sessiz olması söylenen Zere’nin hikâyesini anlatan Hûşbe!/Sus! filminin yönetmeni Nursel Doğan, “Farkında olmadan, bilincinde olmadan bu ataerkil sistemi biraz biz de devam ettiriyoruz. Hem kendimize hem çocuklarımıza uyguluyoruz. Aslında hayatımda beni en çok manipüle edenin annem olduğunu fark ettim, baskıcı unsur olarak bir baba vardı, ama bütün ezberleri bana öğreten annemdi. Biraz bunun üzerinden çıktı hikâye. Bu ezberleri sorgulamak istedim,” dedi.

Bir sinema öğrencisinin tezi için 70’lerin erotik film yıldızı ile görüşmesini konu alan En İyi Kadın Oyuncu’ya dair yönetmeni Umut Alaz Kökçü, “Aslında bu hikâye, senaryoyu birlikte yazdığım Atakan Göktepe’nin bir anısına dayanıyor. Bir gün otobüste bir kadınla sohbet etmeye başlıyor ve sohbet derinleştikçe o kadının 70’lerden erotik film yıldızlarından biri olduğunu öğreniyor. Biz sonradan o kişinin Figen Han olduğunu öğrendik, Atakan da buradan yola çıkarak bir hikaye yazdı. Bu filmi mezuniyet filmi olarak çekecektik. Ancak içine girdikçe bu film bir dert anlatma hikâyesine dönüştü ve daha çok insanla buluşturmak istedik. Çünkü özellikle 70’lerin erotik film döneminde yaşananları biz bilmiyoruz. Kadınların o dönemde maruz kaldıkları muameleyi anlatan döküman yok, sinema okulunda bize o dönem kadınların neler yaşadığı öğretilmiyor, bu dönem görmezden gelinen, yok sayılan, anlatılmayan bir dönem. Biraz bunu dile getirmek istedim,” dedi.

Hem Müslüman Hem Feminist filminin gösterimi sonrasında yönetmen Nebiye Arı seyircilerle buluştu. Konca Kuriş’in feminizmine ve Türkiye’de İslami feminizmin gelişimi ile Müslüman feministlerin mücadelelerine odaklandığı film sonrasındaki söyleşide Nebiye Arı, tek bir feminizm olmadığını söyleyerek, “Kürt feministler, radikal feminizm, sosyalist feminizm… Hepsinin de belirli ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçlar çerçevesinde kendilerini isimlendiriyorlar, politik bir yol çiziyorlar. Ama bu kadınların birlikte çalışmasını engelleyecek bir şey mi, yoksa daha çok yol açacak bir şey mi? Bence böylece feministlerin de sayısı artmış oluyor. Benim için ayrıştırıcı değil, ortak bir mücadelenin ürünü Müslüman feministler. Müslüman mahalle içinde tepkiyle karşılanan bir durum. Provakatörlük için başörtüsü takanlar var diyenler bile oldu. Özellikle erkekler tarafından çok tepki görüyor. Hem feminist hem Müslüman olmaz diyorlar, bu kalıp çok kullanıldığı için filmin ismini de tersine çevirerek kullanmak istedim, söylemleri kırmak istedim, ” dedi.

Kadınların Amerikası bölümünden Josephine Decker’ın yönettiği, başrolünde Elisabeth Moss’un oynadığı Shirley, Her Biri Ayrı Renk bölümünde yer alan FIPRESCI jürisinin değerlendireceği filmlerden Bettina Oberli’nin Sen Ne Muhteşemsin Wanda/My Wonderful Wanda, bu yılın Oscar adaylarından Derisini Satan Adam/The Man Who Sold His Skin ve Farah Nabulsi’nin Bafta Ödüllü, Oscar adayı kısa filmi Hediye/The Present günün izleyicilerle buluşan diğer filmleriydi.

Festivalde Bugün

Festival, güne bu yıl Oscar’a En İyi Uluslararası Film kategorisinde aday olan Jasmila Žbanić’in Srebrenitsa’da, Birleşmiş Miletler için tercümanlık yapan Aida’nın savaş sırasında eşinin ve çocuklarının hayatını kurtarma çabasını anlattığı Nereye Gidiyorsun Aida?/Quo Vadis Aida? filminin saat 10.30’da CerModern’deki gösterimiyle başlayacak.

Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 12.00 seansında, festivalde Onur Ödülü alan Nur Sürer’in oynadığı, 1980’lerin kült filmlerinden Dul Bir Kadın izleyiciyle buluşacak. Film sonrasında sinema yazarı Fatih Özgüven izleyicilerle film üzerine sohbet edecek.

Hindistan’da kast sisteminde en alttakilerin de altında bulunan Dalit kadınların kurduğu haftalık gazete Khabar Lahariya’nın muhabirlerini ve dijital mecraya geçişini odağına alan, Sundance Film Festivali’nden ödüllerle dönen, Rintu Thomas ile Sushmit Ghosh’un yönettiği Ateşle Yazmak/Writing With Fire saat 13.00’da CerModern’de gösterilecek. Film sonrasında yönetmenlerle çevrimiçi olarak yapılmış söyleşi izleyicilerle buluşacak.

Kısa Dalga seçkisi filmlerinden Büşra Bülbül’ün Çamaşır Suyu/Bleach, Irmak Karasu’nun Mamaville, Aylin Kuryel’in Balkon ve Bizim Rüyalar/The Balcony and Our Dreams, Raşel Meseri ile Aylin Kuryel’in CemileSezgin saat 15.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gösterilecek.

Kız Çocukları İsterse Olur bölümünde yer alan Rocca Dünyayı Değiştiriyor/Rocca Changes the World filminin 9 Haziran’da gerçekleşeceğini duyurduğumuz gösterimi hava muhalefeti nedeniyle 12 Haziran’da saat 12.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yine ücretsiz olarak minik sinemaseverlerle buluşacak. Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Buluşmaları’nın katkılarıyla gösterimi yapılacak, Katia Benrath’ın yönettiği, kendi ayakları üzerinde duran 12 yaşındaki cesur bir kız çocuğunu anlatan film, hem çocukların hem de büyüklerin ilgisini çekecek

Hayatımızın her alanına sirayet eden teknolojinin duygusal ihtiyaçlarımızı ne kadar karşılayabileceği sorusuna cevap arayan Maria Schrader imzalı Tam Sana Göreyim/I’m Your Man saat 16.00’da CerModern’de, Gia Cappola’nın emojilerin önemli bir role sahip olduğu, sosyal medyanın hayatımıza etkisini sorgulayan filmi Mainstream saat 18.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde izlenebilir.

Günün paneli “Araftan Çıkmak” ise saat 18.00’da CerModern’de gerçekleşecek. Panelin konuşmacıları Deniz Kandiyoti, Alev Özkazanç, Umut Beşpınar ve Reyhan Atasü Topçuoğlu olacak.

Günün son filmi ise Kadınların Amerikası seçkisinde yer alan Chloé Zhao imzalı, bu yıl En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu Oscarlarını kazanan Nomadland. Jessica Bruder’ın “Nomadland: Surviving America in the Twenty-First Century” (Nomadland: 21. Yüzyılda Amerika’da Hayatta Kalmak) adlı kitabından uyarlanan film, ABD’nin yeni yersiz yurtsuzlarını anlatan bir hikâye. Film 19.00 senasında CerModern’de izlenebilir.

Festivalde Yarın / 9 Haziran

Festivalde 9 Haziran Çarşamba günü izleyiciyle buluşacak ilk film, Şubat ayında yapılan Berlin Film Festivali’nde ana yarışma kapsamında izleyiciyle buluşan Khalil Joreige ve Joana Hadjithomas yönetmenliğindeki Hatıra Kutusu/Memory Box. CerModern’de saat 10.30’da gösterilecek film, 80’li yıllardan kalma mektup, fotoğraf ve ses kayıtlarıyla dolu bir kutudan annesine dair hiç bilmediklerini öğrenen bir genç kızın hikâyesini anlatıyor.

Festivalde gösterimler, senaryosunu Orhan Pamuk’un yazdığı ve yönetmenliğini Ömer Kavur’un üstlendiği, bu yıl Uçan Süpürge’de Onur Ödülü alan Zuhal Olcay’ın başrolünde yer aldığı Gizli Yüz filminin Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde saat 12.00’daki gösterimiyle devam edecek.

Emerald Fennell’ın iddialı bir öğrenci olduğu okulu bırakıp kendini tecavüze uğrayan arkadaşının intikamını almaya adayan Cassandra’yı anlattığı, En İyi Orijinal Senaryo Oscar’ını kazanan Yetenekli Genç Kadın/Promising Young Woman saat 13.00’da CerModern’de gösterilecek.

Zeynep Dadak’ın dünyanın en katmanlı şehirlerinden İstanbul’a Seyyah Eremya Çelebi Kömürciyan’ın yazdıklarını takip ederek 350 yıl sonra tekrar baktığı Ah Gözel İstanbul saat 15.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sinemaseverlerle buluşacak. Film sonrası Zeynep Dadak izleyicilerin sorularını yanıtlamak üzere salonda olacak.

Icíar Bollaín’in kendi kendiyle evlenen kadınlar hakkındaki gazete haberlerinden ilham alarak, 40’lı yaşlarının ortasında ailesine adadığı hayatını değiştirmeye karar veren Rosa’yı anlattığı Rosa’nın Düğünü/Rosa’s Wedding 16.00’da CerModern’de, Michał Englert’in sınırı yürüyerek geçerek Ukrayna’dan Polonya’ya gelen göçmen masör Zhenia’nın zengin bir sitede iş bulup site sakinlerinin hayatını nasıl değiştirdiğini hem karanlık hem de mizahi bir üslupla anlatan Bir Daha Asla Kar Yağmayacak/Never Gonna Snow Again saat 18.00’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gösterimde olacak.

Bu yıl Oscar Ödüllerine En İyi Uluslararası Film kategorisinde aday olan Jasmila Žbanić’in Srebrenitsa’da, Birleşmiş Miletler için tercümanlık yapan Aida’nın savaş sırasında eşinin ve çocuklarının hayatını kurtarma çabasını anlattığı Nereye Gidiyorsun Aida?/Quo Vadis Aida? ise 19.00 seansında CerModern’de izlenebilecek.

Festival Biletleri

Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi ve CerModern’in kapalı salonunda yapılacak gösterimlerinin biletleri Biletix üzerinden alınabiliyor.

Bilet Fiyatları: öğrenci 12 TL, tam 20 TL.