Önceki yazımda da söylediğim gibi seçim sonuçlarını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek için kesinlikle sosyolojik ve psikolojik bir analiz yapmak gerekiyor.

Kılıçdaroğlu ve müttefiklerinin ciddi vaatlerine inanmayan toplumun yarısı oyunu tümü çelişkili söylem ve tavırlarıyla seçim kampanyasını sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdi. Erdoğan; din, iman, vatan ve millet gibi hamasi söylemlerle kendi yandaşlarını ikna etmiş ve birinci turun galibi olmuştur.

İrili ufaklı hile var mıdır yok mudur sorusu konumuzun dışında.

Erdoğan’a oy verenler söylemlerinin çelişkili olmasına rağmen HÜDAPAR’ın Cumhur İttifakı’na alınmasına tepki göstermemiş ve MHP’nin ‘en hakiki milliyetçi’ lideri Bahçeli bu katılımı görmemezlikten gelerek ilginç bir şekilde oyunu artırmıştır.

Garip ama gerçek. Üstelik Kılıçdaroğlu’na destek veren beş parti lideri ile Ankara ve İstanbul’un Belediye Başkanları da sağcı, dinci, milliyetçi ve mukaddesatçı ama toplumun bir kesimini din-iman konusunda ikna edemediler. Erdoğan onlar için ‘vatan haini, PKK işbirlikçisi, LGBT destekçisi ve Türkiye düşmanı’ dedi ve toplumun %49,5 ona inanarak Kılıçdaroğlu’na oy vermedi.

Buna karşın toplumun %50.5’i Erdoğan’a oy vermedi ve AKP’nin oyları 2002 düzeyine geriledi. Üstelik Erdoğan devletin tüm olanaklarını sınırsız bir şekilde kullanarak adil ve eşit olmayan koşullarda rakipleriyle yarışmıştır.

14 Mayıs bir seçim değil ‘Sırat Köprüsü’ testine dönüşmüştür. 14 Mayıs bir seçim değil ‘hafızlık müsabakasına’ benzetilmek istenmiştir. 14 Mayıs bir seçim değil içeride topluma karşı dışarıda ise ‘bütün düşmanlara” karşı bir savaşa dönüştürülmüş ve Mehter Takımı her zaman hazır olda tutulmuştur.

Millet İttifakı’nın sağcı, dinci, milliyetçi ve mukaddesatçı liderleri bu sürecin önüne geçememiş ya da geçmek için gereken çabayı gösterememişlerdir.

Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz edip masadan kalkıp sonra da tekrar dönmesi İYİ Parti seçmenlerinde bile güvensizlik yaratmıştır. Benzer tavırlar Davutoğlu ve Babacan’ın söylemlerinde görüldüğü için her iki liderin yandaşları Kılıçdaroğlu’na ciddi destek vermemişlerdir. Elbette söylenecek daha bir çok konu var. Örneğin Kandil ile Demirtaş arasındaki ‘çekişmenin’ sandığa nasıl yansıdığı ve HDP (YSP) oylarının gerilemesidir.

Daha önce de yazdığım ve Tele1’de anlattığım gibi Kılıçdaroğlu, CHP, Millet İttifakı ve bileşenleri ile ilgili çok sayıda eleştiri ve çekincelerim vardı ve devam ediyor. Bir çoğunun da dillendirdiği bu eleştiri ve çekinceleri göz önünde bulundurmayan ve gereğini yapmayan Kılıçdaroğlu ve ekibi seçimin ikinci turunu da kazanamaz. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın seçim propagandasında bir sorun var ve bu aşılmadığı sürece seçin kazanılamaz. Doğru, etkin, inandırıcı ve sonuç alan söylem ve eylemler olmadan seçmeni yeniden ve daha güçlü bir şekilde sandığa götürmek pek kolay olmayacaktır.

Götürebilmenin öncelikli koşulu Sinan Oğan-Ümit Özdağ İkilisini kazanmaktır.

Bu sağlanırsa seçmenler matematiksel olarak Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceğine inanır ve yeni bir heyecanla çok daha etkin bir şekilde sandıklara gider ve oyunu Kılıçdaroğlu’na verir.

Kılıçdaroğlu, CHP ve Millet İttifakı bileşenleri tüm beklentilere karşılık verir ve seçmenlerin moralini yükseltecek bir kampanyayı hemen başlatırsa ikinci tur kesin kazanılır.

Kadınlar ve gençler ülkenizi seviyorsanız 28 Mayıs için hazırlıklı olun. Gençler özgür ve demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsanız mutlaka sandığa gidin ve arkadaşlarınızı da ikna edin. Erdoğan yönetiminde bir Türkiye’de HÜDAPAR, MHP ve YRP’nin söz sahibi olacağı bir ülkede hiç birinizin şansı yok ve olmayacaktır. Çocuklarını ve ailesini seven ve önemseyen siz kadınların da şansı olmayacaktır.

Ben bu filmlerin benzerini Ortadoğu ülkelerinde gördüm ve yaşadım.

Tercih sizin ve ülkesini seven onurlu tüm vatandaşların. 28 Mayıs’ta herkes kendi geleceğiyle birlikte ülkesinin ve tüm sevdiklerinin geleceğini oylayacaktır.