Kıta Avrupası’nın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan yeni düzenin lider ülkesi olan Almanya'da seçimler 23 Şubat 2025 Pazar günü gerçekleşmiş oldu. Dünyanın merakla beklediği bu seçim, bu ülkede II. Dünya Savaşı'ndan sonra güçlenen, politik ve sosyolojik DNA’sı Nazi ideolojisi kaynaklı olan “Almanya için Alternatif” partisinin politik gölgesi altında geçti.

Geçen hafta Almanya'da Bavyera eyaletinin Münih şehrinde bulunan Dachau toplama kampını ziyaret ettim. Bu ölüm kampı, insan türünün bir başka insana reva gördüğü bir zulmün en uç noktalarından biri olan Hitler rejiminin Nazi toplama kamplarından ilki olmuştur. Bu kampın bir diğer özelliği ise Alman toplumun en ilerici insanlarının bu kampta adeta yok edilmesidir.

Ve yaşamını yitirmiş olan kurbanlar “bizim nasıl öldüğümüzü hayal edin” demekteler.

Dünyanın bugünkü akışına bakıldığında ve bu ülkede son yaşanan aşırı sağcı yönelimlere bakıldığında bu ölüm koridorlarında yaşananlardan insanlığın maalesef ki ders alamadığını görmekteyiz. Dachau toplama kampı, içindeki tüm canlı yaşam, geçmişte yapılanların yol açtığı şeytani canavarlığı hâlâ hissedebilmekte. Uygarlık, elde ettiği korkunç gücü ne yazık ki onu var eden insanlara karşı kullanmaktan çekinmemiştir.

Almanlar aşırı sağın yükselişi nedeniyle kaygılı, utangaç, tedirgin ve üzgün… Ve enteresan ve dramatik olan, AfD’ye oy veren insanların ezici çoğunluğunun bu partiyi merkezde algılaması illüzyonudur.

Ve pazar günü yapılan federal seçimlerde kamuoyuna yansıyan sonuçlara göre:

CDU/CSU siyasi ittifakından “Hristiyan Demokrat Birliği” (CDU) ve “Hristiyan Sosyal Birliği” (CSU)'nun Friedrich Merz'in (CDU) liderliğinde oluşturduğu oluşum %28,52 oy oranıyla 208 koltuk kazanarak seçimlerde birinci parti oldu.

Alice Weidel ve Tino Chrupalla liderliğinde seçime katılan aşırı sağcı “Almanya için Alternatif” (AfD) partisi ise %20,8 ve 152 sandalye ile ilk kez ikinci parti oldu.

Olaf Scholz liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti (SPD), yüzde 16,41 oy oranıyla 120 sandalye sahibi oldu.

Robert Habeck liderliğindeki Birlik 90/Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen) %11,6 oy oranıyla 85 sandalye kazanmış durumda.

Heidi Reichinnek ve Jan van Aken liderliğindeki Sol Parti (Die Linke) %8,77 oy oranıyla 64 temsilci kazanmış durumda.

Seçim öncesi, ABD yeni yönetiminin Alman politik sınıfına hakaretleri ve AfD lehine müdahalesi ve psikolojik manipülasyonu Almanya’da büyük tartışmalar yol açtı.

Almanya’da ana akım merkez sağ ve sol partilerin temel politik dinamik olma özelliklerini yitirmeleri ve liderlerin ana akım kitlelerin temel beklentilerini karşılayacak dikkate alınabilir seçenek üretmemeleri, siyasi atmosferi aşırı sağ unsurlara açık hale getirmiş oldu.

Aşırı sağcı “Almanya için Alternatif” (AfD) partisinin özellikle Doğu eyaletlerindeki seçim başarısı Almanya’nın siyaset aklını ve ayarlarını âdeta bozmuştur. Bu partinin geleceğinin yarattığı "varoluşsal tehdidi" ortadan kaldırma işini ana akım partiler dikkate alınabilir bir seçenek oluşturarak çözemezlerse, bu çözüm işi öyle görünüyor ki Federal Anayasa Koruma Teşkilatına kalacak gibi.

Bu ülkede, yapılan tartışmalara ve politik ruh haline bakıldığında Nazi yıllarına dönük iç hesaplaşmaları hatırlatan durumları görmek mümkün.Kültür/kimlik çatışmaları, politik bölünme, sosyal uyum sorunları, ekonomik sorunlar, göçmen ve yabancı düşmanlığına dayalı politik paranoid çağrılarla desteklenen kaotik ortam, Almanya’nın Avrupa Birliği içindeki imajını kötü bir şekilde etkiliyor.

Ve asıl dramatik olan ise “Demokratik Alman Cumhuriyeti”nin bakiyesini ifade eden diyarlarda Nazi ideolojisinin taban ve tavan bulmasıdır. Bu paradoksal bilinç yapısının dikkatle düşünülmesi ve analiz edilmesi gerek.

Avrupa Birliği'nin siyasi, ekonomik ve moral temelde genişleme ve derinleşme sürecinde yaşanılan çok boyutlu krizlerin aşılmasında hep ana aktör olmuş olan Almanya, kendi demokrasisinin geleceğini tehlikeye atan “Almanya için Alternatif” partisi sorununu çözmek, faşist salgını önlemek ve Avrupa Birliği’ne bu birliğin varoluşsal geleceği için liderlik etmek zorunda.