Cumartesi günü İzmit’de İmam Hatipliler Kurultayı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “ Son dönemde Türkiye'nin Mısır ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeye yönelik attığı adımların, Türkiye dahil bölgede herkesi tehdit eden İsrail yayılmacılığına karşı ortak bir dayanışma hattı oluşturmayı amaçladığını” söyledi. Erdoğan’ın bu vurgusu Sisi’nin Ankara ziyaretinden üç gün sonra gelince doğal olarak Arap hatta Rus medyasının ilgisini çekti. Dün ve bugün Riyad’da toplanan Körfez Ülkeleri Dışişleri Bakanlarıyla bir araya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov büyük olasılıklı bu konuyu da konuşmuştur çünkü Erdoğan’la Esad’ın barışmasında arabulucu Putin’dir.
Çarşamba günü ilk dış gezisini Irak’a yapacak olan İran Cumhurbaşkanı Mesut Bezişkiyan olup bitenleri yakından izliyordur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği ‘İsrail yayılmacılığı’ Nil’den Fırat ve Dicle’ye kadar uzanan tüm coğrafyayı kapsadığına göre yine Erdoğan’a göre İsrail’in (Savaşın ilk beş ayında her şeyini Türkiye’den karşılayan) hedefinde Türkiye de var. Belki de bunun için Erdoğan ‘Türkiye’nin Mısır ve Suriye ile birlikte bir savunma hattı oluşturulmasından söz etti. Çünkü Nil; Mısır’ı ikiye bölüyor, Fırat ve Dicle ise Türkiye ile Suriye ve Irak’ın ortak kaderidir.
Peki Erdoğan’ın sözünü ettiği bu savunma hattı ya da ittifak nasıl oluşturulacak?
Ankara’ya gelen Sisi ile tüm kişisel ve resmi sorunlarını çözebilen bir Erdoğan, Esad’la olan sorunlarını benzer şekilde çözerse bu iş çok kolay. Bunun için de Muhamned Bin Zayed, Muhammed Bin Selman ve Sisi ile barıştığı ve istedikleri tavizleri verdiği gibi Esad’la da ortak bir paydada buluşursa bu iş çok daha kolay olur. Üstelik İsrail karşıtı söylemleriyle Erdoğan Esad’a çok daha yakın çünkü Sisi ve Muhammed Bin Zayed’in İsrail ile diplomatik ilişkileri var ve Muhamned Bin Selman dolaylı da olsa İsrail ile temas halinde.
Oysa Suriye; Nil’den Fırat’a kadar İsrail’e karşı mücadelede bir cephe ülkesidir, toprağı (Golan bölgesi) İsrail işgali altında ve Hamas ve Lübnan Hizbullah başta olmak üzere İsrail’e karşı savaşan herkese yardım ediyor. Ama çok daha önemlisi Perşembe günü belirttiğim gibi 2011 öncesinde AKP yönetiminde Türkiye ile hiç bir sorunu yoktu ve iki ülke her alanda bütünleşmek üzereydi.
Demek istediğim Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail’e karşı ortak cephe söyleminde samimi ise mutlaka bir yolunu bulmalı ve Esad’la barışmalı. Dostluk ve vefa bunu gerektirir. Kasım 2002 seçimlerinden sonra iktidar olan AKP’nin ilk Başbakanı Abdullah Gül ilk dış gezisini 5 Ocak 2003’de Şam’a yapmıştı. Suriye ile ilişkilerin her aşamasını yakından takip eden ve bilen biri olarak Esad, Arap coğrafyasının tüm kapılarını Türkiye’ye açmıştı. Esad’ın bu çabasıyla bölgede büyük saygınlık ve prestij kazanan Erdoğan 2011 sonrasında izlediği yanlış, çelişkili ve tehlikeli politikalarla her şeyi kaybetmiştir. Öyle olmasaydı 11 yıl sonra Sisi’yi krallar gibi Ankara’da karşılamazdı. Muhamned Bin Zayed ve Muhamned Bin Selman’ı unutsak bile şimdi 2011 öncesinin hayalini kurarak Esad ve Sisi ile ortak cepheden söz etmezdi. Hem de Mart 2022’de Ankara’da misafir ettiği Herzog ve 20 Eylül 2023’de NewYork’da kucaklaştığı Netanyahu’ya karşı. Geç olsun ama bu kez sağlam olsun. Çünkü tarih bize her şeyi öğretir.Yavuz Selim Ağustos 1516’da Mercidabık savaşından sonra Suriye’ye girdi ve oradan Filistin’e sonra da Mısır’a uzandı.Aynı Osmanlı 402 yıl sonra bölgeyi terkederken yine son olarak Suriye’den çıkmıştı.2003’de Suriye’den bölgeye yeniden giren AKP 2011 sonrasında çıktı ya da çıkarıldı ve şimdi yeniden dönmenin yollarını arıyor.
Benden söylemesi :
Ankara neyi nasıl planlıyor bilemem ama benim emin olduğu tek gerçek var o da Suriye’siz hiç kimse hiç bir şey yapamaz.
2011’den bu yana hep bunu söylüyorum.