Çok anormal bir durum yaratıp bunun normal sonuçlarını anormal bulmak çok anormal… Anormal bir duruma yapılan tüm normal değerlendirmeler de anormal kalıyor.
Sütü ocakta bıraktın ve kaynayıp taştı; ocağı kirletti, yandı, evi pis bir yanık kokusu sardı. Sütü neden ocakta kendi haline bıraktın? Bütün bu kötü sonuçlarda senin sorumsuzluğunun hiç mi nedeni yok?
Nedenlerle sonuçları aklamak ne kadar ahlaksızlıksa nedenleri görmemek de aynı seviyede ahlaksızlık.
Oysa bilmeliydik kalabalıkların aklı da vicdanı da yoktu.
Her kötü eylemi ‘provokasyon’ gibi kullanışlı bir sözcükle yumak da provokasyona açık hale getirilmiş sosyal dinamikleri yok saymak da aşağı kalmaz ahlaksızlıklar örnekleridir.
Sağın ahmaklığı solun kibri arasında nefessiz bırakılan ‘makul çözümler’…
Türkiye’nin sağ iktidarlarının halka söylediği "Komşuların toprak bütünlüğünü destekliyoruz" politikasının tersine çiçeği burnunda özerk bölgeler yaratması ve sebep-sonuç ilişkisi kuramayan halkın hâlâ ve ısrarla bu partileri ANAP’tan AKP’ye desteklemesi… İktidarlar suçlu da halkın hiç mi suçu yok?
Her itiraza ‘ırkçılık’ ve/veya ‘faşizm’ yaftası yapıştırırken ‘kendini üstün hissetmeye muhtaçlar’ cemiyetinin ezberlenmiş at gözlükleri…
***
Değil elmayla armutları, elmayla tezeği karıştıranlardan asla ve kat’a çıkmayacak gerçekçi ve onurlu çözüm önerileri…
Kayseri’de başlayan ve sonra başka illere de sıçrayan toplumsal cinnet halini -hele de Madımak’ın bilmem kaçıncı yıldönümü olan bugünde- hangi akıl ve vicdan haklı bulabilir?
Taşlanan, yakılan yıkılan evleri, işyerlerini, araçları hangi insan kabul edebilir?
Bireysel bir suçu bir gruba mal edemeyiz; bunun tartışılır bir yanı yok. Ancak infialin sadece çocuğa cinsel istismarla ilgili olmadığını anlayacak kadar da moronluktan müsaade istemiş olmalıyız.
Önce adını koymalıyız. Kimsenin sahip çıkamayacağı bu tablo AKP iktidarının ‘stratejik derinlik’ diye yutturmaya çalıştığı iflas etmiş ve bir alev topuna dönmüş Suriye politikasının korkunç bir sonucudur. Herkesin zarar gördüğü bir politika… Suriyeliler de zarar gördü Türkler de.
Dünyanın ‘savaş oyun alanı’na dönen Suriye’de her şey öylesine kördüğüm oldu ki bir yanda insanlık dramları, bir yanda terör, bir yanda güvenlik zafiyeti, bir yanda ekonomik felaketler, bir yanda yerinden-yurdundan edilmişler, bir yanda yeri-yurdu işgal edilenler…
Hem Suriye’nin toprak bütünlüğünü isteyip hem de ayrılıkçı grupları desteklemek hiç mi absürt görünmüyor? İçinde hapsolunan kördüğümde Suriye’nin kuzeyinden askerlerini çeksen bir dert çekmesen başka bir dert… Geçici sığınmacı konumundaki Suriyelileri göndersen bir dert tutsan başka bir dert… Esad ile anlaşsan bir dert Esed ile görüşmesen başka bir dert…
Bu öyle böyle bir stratejik kepazelik değil. Ahmet Davutoğlu’nun önderlik ettiği bu fikir fukaralığını ve başarısızlığı alkışlamaktan başka çare yok. Böylesine korkunç bir denklem, böylesine içinden çıkılmaz bir problem yaratmak her babayiğidin harcı değil; bize korkunç maliyetleri olan.
Öyle ki bugün içinde bulunduğumuz hızlı ve öfkeli, alıngan ve kırılgan ortamda yangına benzin dökmemek için AKP politikalarını bile yeterince eleştiremiyoruz. Çünkü eleştirilerimiz sanki ortalığı yakıp yıkanları onaylıyormuşuz gibi görülebiliyor/gösterilebiliyor.
YANLIŞ POLİTİKALARINIZI ELEŞTİRDİK VE ELEŞTİRİYORUZ. YANLIŞ POLİTİKALARINIZIN DOĞAL SONUÇLARINI ÖNGÖRDÜK VE AÇIKLADIK. YANLIŞ POLİTİKALARINIZIN YARATTIĞI KORKUNÇ SONUÇLARI ONAYLAMIYORUZ. TÜRKİYE’NİN BÜYÜK BİR RİSK VE TEHDİT ALTINDA OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ VE AKLI SELİME DAVET EDİYORUZ.
***
Ortaya çıkan alev alev tablonun mimarlarının hâlâ toplumu anlamadığı veya anlamak istemediği de aşikâr. Avrupa’nın göçmenlerden arındırılmış bir huzur vahasına dönüşmesi için Türkiye’yi göçmen merkezi yaptıkları ve göçmenleri kimi zaman ülkede zorla tuttukları AKP’nin kendi beyanı. Avrupa sınırlarını koruyan siz… Güney ve doğu komşularla sınırları açık tutan siz… Suriyelileri -döndüklerinde tepki çekerler diye- ülkelerine bayram tatiline göndermeyen siz… Ülkeden kaçmaya çalışan göçmenleri yakalayıp yurtta zorla tutan siz… Eğitimden sağlığa ve vergiye sığınmacılara imtiyazlar sağlayan siz… Leblebi gibi vatandaşlık dağıtan-satan siz… Ülkeyi ekonomik krize sokan siz… Ağzını açanın başına sopayı indiren siz…
Kendi ülkesinde dezavantajlı duruma düşen, sağlık ve eğitimde geçici sığınmacıların gerisinde bırakılan, vergilerle canı çıkarılmış, ekonomik krizle cezalandırılmış, zamlarla boğazlanmış, barınma sorununa terk edilmiş, geçim derdiyle bir başına bırakılmış, açlıkla terbiye edilmiş toplumu anlayabiliyor olsaydınız o parmak sallayan açıklamaları yapmazdınız.
Kayseri’de “Erdoğan istifa” sloganları atıldığı için ‘Gezici’ muamelesi gören Kayseri’nin milliyetçi ve muhafazakâr AKP-MHP seçmeni… Hoş, siz Gezi’de de halkı anlamamıştınız. Karşılıksız Arap sevginizle yüzleşmediğiniz gibi Suriye’de Türk bayraklarını yakan güruhla da yüzleşmeyeceksiniz.
***
Budha aydınlanma arayışında büyük bir bedensel çileciliğe kalkışır; haftalarca yemez, içmez. Bir gün sazının telini ayarlamaya çalışan bir adamı görür. Adam teli o kadar zorlar ki koparır. Budha o an bedenini bir saz teli gibi koparacak aşırı yüklenmenin yanlışlığını anlar.
Hem Türkiye’yi tüm dünyanın en çok düzenli ve düzensiz göçmen alan ülkesi yapın hem de sazın telinin kopmamasını bekleyin… Hem sütü ocakta kendi başına bırakın hem de süt taşınca herkesten çok şaşırın… Oh ne âlâ memleket!
***
Bizde toplum da birey de aynı davranışı sergiler: Rahatsızlığını erken safhada iletmez. Pasif agresif davranış kalıbıyla biriktirdiği öfkeyi bir patlamayla salıverir.
Demokratik yollarla itirazını yapmayıp son anda alev topuna dönüşen toplumsal tepki… Her zaman halkıyken kendini haksız duruma düşüren o primitif tepki…
Zorla yaptırılan bu toplum evliliğini kabul etmiyorsanız (etmiyorduysanız) barışçıl protestolarla sesini çıkarmalıydınız.
Türkiye’deki ve Suriye’deki son olayların yansımalarına bakınca bu zorlama Türkiye’de Arap nefretini, Araplarda ise Türk nefretini artırdı. Stratejik kepazeliğiniz!
Yakmayınız kardeşlerim. Cumadan çıkıp oteldeki masum insanları yakmayınız. Yanlış politikalar sonucu ülkeye gelmiş, getirilmiş insanların evini, işyerini, aracını yakmayınız. Sizler elinizde kibrit çöpüyle geziyorsunuz bizler alevlerin yaktığı yüreklerle. YAKMAYINIZ!