Türkiye’de yargının her dönem sorunlu olduğu kesin. Yargı iktidarın kontrolünde olunca, kararlar hukuki olmaktan çıkıyor, siyasileşiyor…
Bu nedenle adında “Özel” olan, “Sıkıyönetim” olan veya adı “Devlet Güvenlik Mahkemesi” olan bütün mahkemelerin verdiği kararların sorunlu olması tesadüf değil. Kararlar sorunlu olunca çok değil aradan 5-10 yıl geçince gerçek bulunduğu yerden çıkıyor ve mahkeme kararlarını anlamsızlaştırıyor. Kararlar anlamsızlaşınca devletin mahkemelerinin dün “hain” ilan ettiği kişi birden “kahraman” oluyor! Tıpkı Menderesler ya da Deniz Gezmişler örneğinde olduğu gibi!
Yassıda yargılamalarının hukuki dayanağının kaldırılmasını içeren kanun teklifinin dün TBMM’de kabul edilmesi, kaçınılmaz olarak bütün davalara yönelik benzer bir “kaldırma” tartışmasını beraberinde getirecek.
AKP-MHP blokunun iktidar olma ve meclisteki sayısal çoğunluk avantajını değerlendirerek hukuku kendi lehine kullanması, böyle bir kanun teklifine Deniz Gezmişleri, Erdal Erenleri dahil etmemesi, ne gerçeği değiştirir, ne de bu tartışmanın önünü keser!
FETÖ savcılarının ve yargıçlarının verdiği kararların önemli bölümü (örneğin KCK hariç) bugün bozulduysa, bu gerçek yarın geriye dönük olarak bütün siyasi davalar için geçerli olacaktır.
Son birkaç gündür baş döndürücü hızla ortaya çıkan mahkeme kararları da bunu doğruluyor: İstinaf mahkemesinin Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezayı onaması, AYM’nin Selahattin Demirtaş ve Eren Erdem kararı, 28 Şubat davasının onanması, Musa Anter davasında bir tanığın tam 28 yıl sonra dinlenmesi ve gazetecilerin MİT davası…
Hangi davaya el atsanız elinizde kalacak gibi. Bu davaların bir kısmını doğrudan izlemiş, kalanlarını da takip etmiş biri olarak her seferinde aynı sonuca varıyorum: Siyasi davalardan hangisini ele alırsanız alın sonuç değişmiyor. Birbirlerine benzeyen zorlamalı iddianameler, saçma sapan ve temelsiz suçlamalar...
Hepsi birbirine benziyor, yalnızca tarihler, yerler isimler değişiyor. Biriyle başa çıkıyorsun, diğeri devreye giriyor. Yandaş basın da ipe sapa gelmez iddiaları allayıp, pullayıp piyasaya sürdükçe bilmeyenler de bir şey var zannediyor. Davalar hukuki olmaktan çıkıyor siyasileşiyor. İnsanı ürküten “casus” gibi, “devletin güvenliğine ihanet” gibi büyük laflar da, suçlananlara yapışmadığı için ortada kalıyor…
Mevcut siyasi davalar, İstanbul, Ankara Büyükşehir Meclis toplantıları gibi televizyondan halkın izlenmesine açılsa, davalar canlı yayınlansa eminim bu davaların büyüsü o dakika bozulur!
Bu davalar televizyonlardan canlı yayınlansa, örneğin dünkü duruşmada diğer gazetecilerinin savunmalarında olduğu gibi Barış Terkoğlu’nun savunması dalga dalga yayılır ve eminim insanlar yeniden hukuku hatırlar, toplumsal vicdanlar da harekete geçer:
“Bugün burada baskı altında fikrini değiştiren bir insan yok. Bu salonda konuşurken, hapishanede bile yazı yazarken ne düşünüyorsa onu söyleyen, 10 yıl önce nereye bakıyorsa bugün aynı çizgide ilerleyen, duruma göre şekil almayan, katılmasanız da hoşlanmasanız da inandığını söyleyen biri var. Bu iddianameyi yazanlar çok uğraşsalar da buradaki sanıklardan bir organizasyon yaratamadılar. Biz kaderimize kendi eylemlerimizle karar verdik. Siz bizim için görünse de, aslında hem kendiniz hem de ülkemiz için karar vereceksiniz. Bu nedenle sizden sadece adalete uygun, gerçekle barışık, vicdanla örtüşen, tartışmasız sadece ama sadece millet adına bir karar beklediğimi söylemek istiyorum…"